Cevap :
1)
Atatürk her şeyden önce büyük bir asker ve komutan olarak tarihi bir şahsiyet olmuştur. Onun hayatı egemenlik ve bağımsızlık savaşının büyük komutanı olarak 1922 yılının Eylül ayına kadar hep savaş alanlarında geçmiştir. ”Ben, askerliğin, her şeyden çok sanatkarlığını severim.” diyen Atatürk, büyük bir asker ve kumandan olarak üstün yetenekleri olan bir insandı. O, tüm yeteneklerini orduda göstermiş, savaş alanlarında büyük bir komutan olduğunu ispat etmiştir. Çanakkale Savaşı’nda askerlere ”Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi buyuruyorum. Biz ölünceye değin geçecek zaman aşamasında, yerimizi başka güçler ve komutanlar alabilir.” demiştir. Bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi Atatürk çok cesur ve kararlı bir komutandı. O, savaşlarda güçten çok, o güce ve amaca uygun yöneltmek ve yönetmenin önemli olduğuna inanıyordu.
Askerlik hayatında daima kararlı olan Atatürk, verdiği karardan da asla dönmemiştir. Sorumluluktan korkan bir komutanın hiçbir zaman gereken kararları alamayacağını belirten Atatürk, girdiği tüm savaşlarda sorumluluk almış ve hep ağır görevlere talip olmuştur. İsmet İnönü, Atatürk’ün başkomutan olarak başarısının sırrını şöyle açıklıyor: ”Atatürk, zaferi sağlayan bu ordunun teşkilinde ve seferlerin acı günlerine dayanmakta, netice günlerinde kesin vuruşla sevki idare (yönetmekte ve sevketmekte) de hakkıyla başkomutanlık etmiştir. Ümitsizlik anlarını yenmiş, vasıtasızlık ve imkansızlık unsurlarını tesirsiz bırakmıştır.”
Mustafa Kemal, askerlik hayatındaki başarıları ile yok olmaya mahkum edilmiş bir milleti ayağa kaldırmış, ona eski güç ve kudretini tekrar kazandırmıştır
Atatürk her şeyden önce büyük bir asker ve komutan olarak tarihi bir şahsiyet olmuştur. Onun hayatı egemenlik ve bağımsızlık savaşının büyük komutanı olarak 1922 yılının Eylül ayına kadar hep savaş alanlarında geçmiştir. ''Ben, askerliğin, her şeyden çok sanatkarlığını severim.'' diyen Atatürk, büyük bir asker ve kumandan olarak üstün yetenekleri olan bir insandı. O, tüm yeteneklerini orduda göstermiş, savaş alanlarında büyük bir komutan olduğunu ispat etmiştir. Çanakkale Savaşı'nda askerlere ''Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi buyuruyorum. Biz ölünceye değin geçecek zaman aşamasında, yerimizi başka güçler ve komutanlar alabilir.'' demiştir. Bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi Atatürk çok cesur ve kararlı bir komutandı. O, savaşlarda güçten çok, o güce ve amaca uygun yöneltmek ve yönetmenin önemli olduğuna inanıyordu.
1.sorunun cewabı =Askerlik hayatında daima kararlı olan Atatürk, verdiği karardan da asla dönmemiştir. Sorumluluktan korkan bir komutanın hiçbir zaman gereken kararları alamayacağını belirten Atatürk, girdiği tüm savaşlarda sorumluluk almış ve hep ağır görevlere talip olmuştur. İsmet İnönü, Atatürk'ün başkomutan olarak başarısının sırrını şöyle açıklıyor: ''Atatürk, zaferi sağlayan bu ordunun teşkilinde ve seferlerin acı günlerine dayanmakta, netice günlerinde kesin vuruşla sevki idare (yönetmekte ve sevketmekte) de hakkıyla başkomutanlık etmiştir. Ümitsizlik anlarını yenmiş, vasıtasızlık ve imkansızlık unsurlarını tesirsiz bırakmıştır.''
Mustafa Kemal, askerlik hayatındaki başarıları ile yok olmaya mahkum edilmiş bir milleti ayağa kaldırmış, ona eski güç ve kudretini tekrar kazandırmıştır
2.sorunun cewabı=Atatürk'ün unutturulan Balıkesir Cuma Hutbesi'ni hatırlatıp alıntılarla başlamak istiyorum:
"Ey millet! Allah birdir. Şânı büyüktür Allah'ın selâmeti, âtifeti ve hayrı üzerimize olsun. Peygamberimiz Efendimiz(s.a.v.), Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakâyık-ı dîniyyeyi (dînî gerçekleri) teblihe (bildirmeye) memur ve resûl olmuştur. Kanûn-u esâsisi (anayasası), cümlemizce ma'lûmdur ki, Kur'an-ı Azimüşşandaki nusûstur (naslar -kesin olanlar-dır). ... Arkadaşlar; Cenâb-ı Peygamber mesâisinde iki dâra (yere), iki hâneye malik (sahip) bulunuyordu. Biri kendi hânesi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini, Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamberin isr-i mübarekelerine (mübarek izlerine) iktifaen (örnek alarak) bu dakikada milletimize; milletimizin hal ve istikbaline ait husûsatı (konuları) görüşmek maksadıyle bu dar-ı kutside (kutsal yerde) Allah'ın huzûrunda bulunuyoruz. ... Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni, başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir. İşte biz burada din ve dünya için, istikbal ve istiklâlimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. ... Binaenaleyh (bundan dolayı) benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim." (7 Şubat 1923- Paşa camii-Balıkesir)