Cevap :

Mevlana, "Bedenine bak, onu sağlıklı tut. Ama sen yalnızca beden değilsin. Beden attır, sen binicisin. Akıllı bir binici atının kaldığı ahıra özen gösterir, ama kendisi o ahırda kalmaz. Ve atın yediği yem biniciye yem olamaz. Atı sen yönet, o seni dilediği yere götürmesin." diyor.

           Yaklaşık sekiz yüz yıl evvel bir büyük düşünür ve insan severin çok net biçimde ortaya koyduğu bu gerçek, bugün sanki küllenmiş gibi görünüyor. İnsanlar kendilerini bedenleriyle özdeşleştiriyorlar, bütün varlıklarını bedenlerinden ibaret sayıyorlar. Büyük çoğunluk bu şekilde düşünüyor. O kadar ki, bedeni araç olarak kullanan ve hareket ettiren asıl gücün sayısız giysilerinden sadece biri olan geçici bedenlerini dondurarak, ilerdeki bir tarihte tekrar o bedende gerçekten canlanabilecekleri hayalini kuruyorlar. Buna ciddi olarak inanan ve bedenlerini dondurarak muhafaza etmeyi planlayanlar var. Ne garip bir yanılgı, ne büyük bir zavallılık!

           İnsanlar bir dualite dünyasında yaşarlar. Maddi ortamda bu dualitenin en belirgin göstergesi ruh ve madde ikilisidir. İnsanları ve tüm canlıları dolduran canlandırıcı güç ruh denilen mekanizmadır. Hayatiyet ve canlılık ruhun eseridir. Madde ise bu yaşam gücüne, bizim gibi görüşü kısıtlı olanlar için bir tezahür ve gösterme ortamı olmak için vardır. Bu da planlı ve gerekli bir durumdur. Ruhun sonsuzca süren yolculuğunda gerek insan olarak ve belki başka canlılar âleminde kazanacağı tecrübeler için madde deneyiminden geçmesi gerekmektedir çünkü. Aslında tüm varoluşun birbirine aynı amaçla hizmet ettiğini düşünmek daha doğru olur. Yani madde ruh için görev yaparken, ruh da maddeye hizmet etmektedir bir yerde. Evreni oluşturan ve bizim bilmemize imkân olmayan sonsuz sayıdaki varlık türleri arasında birbirlerine karşı sorumluluk ve dolayısıyla yardımlaşma ilişkisinin mutlaka var olduğuna inanmamız için çok geçerli nedenler vardır. Aslında başka türlüsünü düşünmenin abesliği açıktır. Zira hiçbir şey ve hiçbir oluş sebepsiz ve rastgele değildir. Tersine varolan her şey birbirine bağlı ve bir Büyük Bütün'ü oluşturan olayın görünümleridir. Mutlak özgürlük anlamında bir müstakillik ve ayrı bulunuş sanısı yanılgıdır.

           Silver Birch, bizim yaşamakta olduğumuz aşama için, "Ruh efendidir, beden hizmetkâr." der. Evrende bir varlıklar hiyerarşisi vardır. Bu derecelenme üstte olanın altta olandan önemli ya da üstün olduğu anlamına gelmez. En küçük bir ünite bile Evrensel Bütün'lük için vazgeçilmezdir. Bulunduğu yer itibariyle her varlık belli bir role ve fonksiyona sahiptir. Diğerlerine göre farklı olan bu fonksiyon o varlığın hiyerarşik kademesini gösterir. Ve esasen her varlığın tamamen özgün bir yapıda oluşu da bundan ileri gelir. Buna göre bir varlık kendisinden aşağıda yer alanları yönetme görevi yaparken, kendisinden yukarıdakilere itaat göstermekle sorumludur. İşte ruhun bedene karşı olan sorumluluğu, daha önce değinildiği gibi, bir yandan kendi ruhsal gelişimi için maddeden istifade yönündeyken, aynı zamanda maddeyi kendi özgün yolunda yükselmeye zorlamak şeklinde ortaya çıkar.

           Mevlana, bu dualite gerçeğini ve onda var olan hiyerarşik yapıyı, bugünkü karmaşayı bile etkisiz bırakacak kesinlikle ta o zamanlardan görebilmiştir. Bu, büyük ruhların zamana meydan okuyan bir niteliğidir. O, kendi döneminin koşulları içerisinde yaptığı binici - at benzetmesi ile gözlere görüneni ve görünenin arkasındaki görünmeyen asıl varlık olgusunu çok güzel anlatmıştır. Benzetmeyi bugünün anlatımıyla olabildiğince açarak şunları ifade edebiliriz. Ruhun madde ortamında kendisini ifade ettiği vasıtası olan bedene hakkı olan ihtimam gösterilecektir. Onun bakımı yapılacak ve ihtiyaçları karşılanacaktır. Çünkü ruh, madde ortamında etkili olabilmek için bedenin varlığına muhtaçtır. Fakat ruhun ihtiyaçları ile bedenin ihtiyaçları çoğu zaman farklı farklı şeylerdir. Hatta bu gereksinimler birbirleriyle uyumsuz zıt şeylerdir. Bu nedenle ruh ve beden ayrı şeylerden haz duyar, ayrı şeyler isterler. Önemli olan, bedenin geçici olduğunu bilerek onun makul ölçüler içinde sakin ve sağlıklı bulundurulması ve aşırılıklara meyletmesini önleyecek bir yaşam tarzının benimsenmesidir. O zaman ruhsal bir yaşamın seçilmesi ve sürdürülmesinde beden engel teşkil etmeyecek, arınma ve yükselme yollarını varlığın özüne açık bırakacaktır. Bu demektir ki beden, aradığı normal koşullar içerisinde huzurlu olunca, ruh için baştan çıkarıcı ve saptırıcı olmayacaktır. Bu şekilde ruh bedeni çok düzeyli bir tarzda kontrol altında tutabilir. Sonuçta varlığın her iki yönü de kendi yollarında kendi ihtiyaçlarını temin etmiş olacak ve hatta arada müştereklikler doğmaya başlayacaktır. Varlığın asıl kimliğini oluşturan, kalıcı ve sürekli olan ruh tarafı, devrelerin sonunda aktif ve etkin doğasıyla daima diğer unsurları ve bu arada maddeyi de yöneten ve yönlendiren olarak mevcudiyetini ortaya koymuş olacaktır.

           Bu, varlığın ebedi olan tarafının değişmez yolu ve kaderidir. Bu bilgi bugünün ve hatta dünün insanlarına verilmiş en önemli bir bilgidir. Buna şükretmek gerekir. Şükür ise layık olmayı gerektirir.