Cevap :

Atatürkün Spor ve Sporcuya verdiği önem

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş bir toplum yaratmanın bütün unsurlarını tespit etmiş ve gerekli çözüm yollarını da beraberinde Türk Milleti'nin ve insanlığın hizmetine sunmuştur.

Atatürk'ün her konuda olduğu gibi, spor konusundaki görüşleri de çağdaş, günümüz şartlarıyla bağdaşan, kalıcı ve geçerli görüşlerdir. Atatürk, emanetinin yücelmesi ve gelişmiş batılı ülkeler düzeyine ulaşabilmesi için genç kuşağın bedenen, ruhen, zihnen, fikren, ahlâken ve ilmen iyi yetiştirilmesi gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle Atatürk, gençliğin "beden eğitimi ve spor" faaliyetlerine spor ve sporcuya büyük önem vermiştir. Bu önem Atatürk'ün sporcu kişiliğinden de kaynaklanmaktadır.

Sporu her yönü ile teşvik eden Ulu Önder Atatürk, spor sayesinde zindelik ve güç kazanılacağını söylüyordu. Sağlık açısından vazgeçilmez bir unsur olan sporu kendisi de yapmaktaydı. En çok sevdiği spor ise güreşti. Güreşi her yönü ile teşvik ettiği gibi sık sık güreş müsabakalarını da izlemekteydi. Başarılı olan Milli güreşçileri tebrik edip ödüllendirdiği gibi, onların galibiyeti ile heyecanlanır, büyük sevinç duyardı. Özel bir sevgi duyduğu ağır sıklet dünya şampiyonumuz Çoban Mehmet'le bir müsabaka sonrası Florya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde şakalaşmış ve ona şöyle demişti: 
- Sen herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet, seninle güreş tutsak, beni de yenebilir misin?
- Çoban Mehmet'in cevabı ise; "Sizi bütün dünya yenemedi Paşam, ben nasıl yenebilirim?..." şeklindeydi. 
Büyük Atatürk, Çoban Mehmet'in bu cevabı karşısında duygulanmış ve kendisini alnından öpmüştü.

Atatürk'ün bilfiil yaptığı üç spor vardı. Askerlik hayatında başladığı ve ömrünün son yıllarına kadar fırsat buldukça sürdürdüğü binicilik, İstanbul'da geçirdiği yaz tatillerinde devamlı olarak uğraştığı yüzme ve zaman zaman da kürek sporları... Yaz aylarında, Florya Köşkü'nde istirahatta bulunduğu günlerde sandala binerek kürek çekmeden çok hoşlandığı bilinen bir gerçektir. "Denize inmek medeniyetin şiarıdır" diyen Atatürk, İstanbul Fenerbahçe kıyılarının gençliğin deniz sporlarıyla uğraşacağı bir merkez haline getirilmesi yolunda ilgililere direktifler vermişti. Onun için sporu her yönü ile destekleyen, bazı spor dallarını ise bilfiil yapan Atatürk'ün spora verdiği değeri Türk Gençliğinin yetişmesi açısından rehber olarak görmek lazımdır.

Atatürk, her alanda olduğu gibi sporda da bilim yolundan ayrılmamayı tavsiye ederken, sporun üzerinde ısrarla durmuş ve ona yeni bir benlik kazandırmıştır. "Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar, beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kuvvetli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir" sözleriyle de bunu kanıtlamıştır.

Atatürk dönemi spor politikası incelendiğinde, onun konuya bugünkü manâda baktığı, ancak o günün imkan ve şartları ile ülke yönetimi doğrultusunda olaya devletçi bir yaklaşım gösterdiği anlaşılmaktadır.

Ulu önderin Türk sporundaki ilk imzasını izcilikte görmekteyiz. 1915 yılında, "Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliği" ne atanmasından kısa süre sonra bir rapor hazırlayarak zamanın hükümetine sunar. Bu raporunda Miralay rütbesindeki Mustafa Kemal'in Genç Dernekleri Yönetmeni olarak, üzerinde durduğu ana noktalar şunlardı:

Yeni neslin fikri ve bedeni eğitimi için genç dernekleri ve izcilik ele alınmalıdır. Gençler 12 yaşından itibaren esaslar dahilinde yetiştirilmelidir. Beden eğitimi okullarda programlı olmalıdır. Spor kulüplerinde sağlığın korunması, spor fizyolojisi ele alınmalıdır. Spor kulüp başkanları siyasetin dışında kalmalıdır. Beden eğitimi ders Saatleri arttırılmalıdır.

Atatürk'ün Türk sporuna gerçek desteği ve katkısı sporun ülkede yaygınlaştırılması ve örgütlenmesi yolunda olmuştur. Türkiye'nin ilk spor teşkilatı olan "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı" 1922'de İstanbul'da kurulmuştu. Cumhuriyet ilkelerine bağlı olarak kurulan bu ilk spor cemiyetinin ve federasyonlarının yöneticileri Atatürk'ün yarattığı ortamla seçimle belirlenmiş ve demokratik bir şekilde spor örgütlenmelerinin temelleri atılmıştı. Atatürk o günlerde, "Türk sosyal yapısında spor hareketlerini düzenlemekte görevli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yükseltmeyi düşünürken sadece gösteriş için herhangi bir yarışmada kazanmak amacıyla bir spor politikası oluşturamazlar. Esas olan, bütün, her yaştaki Türkler için beden terbiyesini sağlamaktır" diyerek, sporda hedefin halkın sağlığı ve toplum sporu olduğunu işaret ederek, günümüzde hâla erişilmek istenen ideal olan "Herkes İçin Spor" hedefini tespit etmiş ve görevlileri bu konuda uyarmıştır.

16 Ocak 1923 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında, "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ)" kamu yararına dernek olarak kabul edilmiş ve böylece ilk kez devlet spora ve sporcuya destek ve yardım elini uzatmıştır. Nitekim, Yeni Türk Devleti'nin bütün kaynak ve imkansızlıklarına rağmen, 1924 Paris Olimpiyatları'na katılma kararı da takdire şayan bir uygulama idi ve kararın altında Atatürk'ün imzası vardı.

Atatürkün Spor ve Sporcuya verdiği önem

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş bir toplum yaratmanın bütün unsurlarını tespit etmiş ve gerekli çözüm yollarını da beraberinde Türk Milleti'nin ve insanlığın hizmetine sunmuştur.

Atatürk'ün her konuda olduğu gibi, spor konusundaki görüşleri de çağdaş, günümüz şartlarıyla bağdaşan, kalıcı ve geçerli görüşlerdir. Atatürk, emanetinin yücelmesi ve gelişmiş batılı ülkeler düzeyine ulaşabilmesi için genç kuşağın bedenen, ruhen, zihnen, fikren, ahlâken ve ilmen iyi yetiştirilmesi gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle Atatürk, gençliğin "beden eğitimi ve spor" faaliyetlerine spor ve sporcuya büyük önem vermiştir. Bu önem Atatürk'ün sporcu kişiliğinden de kaynaklanmaktadır.

Sporu her yönü ile teşvik eden Ulu Önder Atatürk, spor sayesinde zindelik ve güç kazanılacağını söylüyordu. Sağlık açısından vazgeçilmez bir unsur olan sporu kendisi de yapmaktaydı. En çok sevdiği spor ise güreşti. Güreşi her yönü ile teşvik ettiği gibi sık sık güreş müsabakalarını da izlemekteydi. Başarılı olan Milli güreşçileri tebrik edip ödüllendirdiği gibi, onların galibiyeti ile heyecanlanır, büyük sevinç duyardı. Özel bir sevgi duyduğu ağır sıklet dünya şampiyonumuz Çoban Mehmet'le bir müsabaka sonrası Florya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde şakalaşmış ve ona şöyle demişti: 
- Sen herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet, seninle güreş tutsak, beni de yenebilir misin?
- Çoban Mehmet'in cevabı ise; "Sizi bütün dünya yenemedi Paşam, ben nasıl yenebilirim?..." şeklindeydi.