Cevap :

Atatürk Ve Kitap

Yeni bir devletin kurucusu olan Atatürk, yaptığı inkılapların meşruiyetini, şaşırmamak gerekir ki kitaplarda bulmuştur. Okuma ve düşünmeyle dolu bir hayat geçirmesi, ileri görüşlülüğüyle de birleşince ortaya inkılapları çıkmıştır. Yeni devletimizin, Cumhuriyetimizin gıdası kitap kaynaklıdır.

 

Atatürk’ü bir kez daha anarken, onun kitap okuma sevgisini gözden kaçırmamak gerekir. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” diyen Atatürk’te okumak, araştırmak bir tutkuya dönüşmüştür. Atatürk geniş bir kültüre ve pek çok eserden müteşekkil bir kütüphaneye sahiptir.

Zengin kütüphanesi sayesinde kitap okumak, araştırma yapmak, düşünce üretmek, araştırdığı,düşündüğü jonuları tartışmaya açmak ,O’nun gündelik hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır.

Manastır İdadisinde tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bey sayesinde tarih en çok ilgilendiği saha olmuştu. Atatürk’ün ileriki yıllarında kitaplığının çoğunluğunun tarih kitaplarından oluşması, onun tarihe ve ulusal bilince verdiği önemi göstermektedir.

Harp okulu yıllarında Atatürk, memleket meseleleriyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Sürekli okuyor, yurt içinde basılması yasak olduğu için çoğu defa İran’da basılıp gelen, eşitlik, hürriyet gibi kavramların işlendiği eserleri temin ediyor ve gizli gizli okuyordu. Atatürk bu kitapları yatakhanede, kötü ışık şartlarında okuyor, uzun düşüncelere dalıyordu.

Atatürk’ün okuma ve öğrenme aşkı sadece öğrencilik yıllarına mahsus değil, okumaya cephede de devam ediyordu. Çanakkale Savaşı’nın en en şiddetli zamanında kendisini ziyarete gelen Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk’ün odasını tasvir ederken, Balzac’ın Maupassant’ın, Boule de Suif’in ve Lavedan’ın eserlerinin masasının üstünde durduğundan bahsetmektedir.

16.Kolordu Komutanı olarak Doğu Anadolu’da bulunduğu yıllarda da sürekli okumayla meşgul olan Atatürk, burada geçirdiği yıllarda tuttuğu anı defterinde, okuduğu kitapların adını vermekte, günlerinin askerlikten boş kalan kesimini okumakla değerlendirdiğini anlatmaktadır.

Atatürk’ün harp meydanlarında dahi okumaktan geri kalmadığının şahitlerinden biri de Fevzi Çakmak’tır. Çakmak, Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında kalan zamanda Paşa’nın İslam Tarihiokuduğunu anlatmaktadır.

Kitap okumayı tutku derecesinde seven Atatürk Cumhuriyet sonrasına kadar yerleşik bir hayatı olmadığı için kütüphane kuramamış, yanında okumak istediği, sevdiği, faydalı bulduğu kitapları taşımakla yetinmiştir. Ancak Ankara ve İstanbul’da sürekli olarak kalmaya başlayınca kütüphane kurabilmiştir.

Türkiye’de görev yapan Amerikan büyükelçisi general Charles H. Sherril, Atatürk’ün kendisini kütüphanesinde kabul etmesinin ardından hissettiklerini şöyle anlatmaktadır: ”Bu gün Mustafa Kemal kendisini ilk günkünden daha rahat hissediyordur, çünkü kütüphanesindeydi. Yaradılışı itibariyle okumayı ve araştırmayı seven insanlar kendi kitaplıklarında, kitapları arasında bütün güçleri ve büyüklükleriyle görünürler. Şimdi ne masanın üstünde yayılı duran haritalardan ne de odayı tüm duvarlarıyla dolduran kitaplardan bahsetmeyeceğim…”

Atatürk kültür savaşını kazanacak malumatla donanmak için her zamankinden daha fazla okumaya adadı kendini. Değişik sahalardan kitapları topluyor, okuyor, yurt içinde bulunmayan kitapları yurt dışından getirtiyor, vakıf olmadığı dilde yazılmış olanları kısa zamanda tercüme ettiriyordu. Olağanüstü bir çalışma temposu içinde ülkemizin kültür sorunlarına ışık tutma amacıyla gece gündüz çalışıyordu.

Gününün çoğunu kütüphanesinde geçirdiği, saatlerce hatta günlerce kitap okuduğu yakınları tarafından beyan edilmektedir. Yahya Kemal katıldığı bir akşam yemeğinde, Atatürk’ün konuşmalarıyla mest olduğunu söyleyerek,”Hep askeri okullarda okumuş, sırtından asker üniformasını çıkararak politikaya soyunmuş. O’nun okuduğu okullarda felsefe diye bir ders yoktu. Bu çeşit kitapları aslından okuyabilecek kadar Fransızcası olduğunu da sanmıyorum. O yıllarda bu kitapların pek azı dilimize çevrilmişti. Peki bu kadar kültürü nereden almıştı öyleyse?” diyerek bu sorunu çözememiş ve Ruşen Eşref’e sormuştu.

O’da Atatürk’ün daha gençlik yıllarından beri, Meşveret, Mizan, İçtihat gibi pozitivist fikir adamlarımızın çıkardığı dergileri okuduğunu, halen elinin altında bunların eksiksiz sayıları olduğunu, daha gençlik yıllarındaRousseau’yu okuduğunu söyler.

Atatürk kendisi okuduğu gibi yakınlarında ki kişileri de okumak konusunda teşvik etmiştir. En iyi hediyenin kitap olduğunu düşünen Atatürk, hayatı boyunca hatta ölüm döşeğindeyken bile okumayla alakasını kesmemiştir.

Cemal Granada’nın bir anısıyla bitirelim:

Boş zamanlarında Atatürk’ün elinden tarih kitaplarının düşmediğini hatırlarım. Yine Atatürk bir gün tarihle alakalı bir kitap okuyordu.Bir sürü yurt meselesi varken devlet başkanının kendini tarihe vermesi Vasfi Çınar’ın biraz canını sıkmış olacaktı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum:

Abc456

Atatürk'ün çocukluğunda başlayan kitap tutkusu, savaş zamanı cephede bile sürdü. Sırtından üniformayı çıkarıp sivil hayata geçince okumaya ayırdığı zaman daha da arttı. 'Kitap okumasaydım bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım' diyordu. Hakim CENGİZ OTACI ülkemizdeki acı bir eksikliğimizi ele almış. Ve maalesef insanlarımızın kitap okuma konusunda pek alışkanlıklarının bulunmadağını anlatıyor. Ve bu çerçeve'de de Mustafa Kemal Atatürk'ün örnek alınması gerektiğini birbirinden güzel tarihi olaylarla anlatmış. 


Yeni bir devletin banisi olan Atatürk, yaptığı inkılapların meşruiyetini, şaşırmamak gerekir ki kitaplarda bulmuştur. Okumayla ve düşünmeyle dolu bir hayat geçirmesi, ileri görüşlülüğüyle de birleşince ortaya inkılapları çıkmıştır. Yeni devletimizin, Cumhuriyetimiz'in gıdası kitap kaynaklıdır. Atatürk'ü bir kez daha anarken, onun kitap okuma sevgisini gözden kaçırmamak gerekir. 
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diyen Atatürk'te okumak, araştırmak bir tutkuya dönüşmüştür. Atatürk, geniş bir kültüre ve pek çok eserden müteşekkil bir kütüphaneye sahiptir. Zengin kütüphanesi sayesinde kitap okumak, araştırma yapmak, düşünce üretmek, araştırdığı, düşündüğü konuları tartışmaya açmak, O'nun gündelik hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. 
Hakim Cengiz Otacı Atatürk'ün "En çok tarihe ilgi "duyduğunu yazıyor:
Manastır idadisinde tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bey sayesinde tarih en çok ilgilendiği saha olmuştu. Atatürk'ün ileriki yıllarında kitaplığının çoğunluğunun tarih kitaplarından oluşması, onun tarihe ve ulusal bilince verdiği önemi göstermektedir. 
Askeri İdadi yıllarında Atatürk en çok Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Ahmet Mithat ve tarihçi Murat Bey'in yazılarıyla ilgileniyor, bu kitaplardaki milli bilinç ve ruh, O'nu cezbediyordu. Fethi Bey, Atatürk'le arkadaşlığı yıllarında Fransız düşünürlerinin kitaplarıyla tanışmasında mühim bir rol oynadı. Voltaire, Montesguieu, Rousseau gibi düşünürleri hem okuyorlar hem de tartışıyorlardı. 
Harp Okulu yıllarında Atatürk, memleket meseleleriyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Sürekli okuyor, yurtiçinde basılması yasak olduğu için çoğu defa İran'da basılıp gelen, eşitlik, hürriyet gibi kavramların işlendiği eserleri temin ediyor ve gizli gizli okuyordu. Hikmet Bayur'un anlattığına göre Atatürk, bu kitapları yatakhanede, kötü ışık şartlarında okuyor, uzun düşüncelere dalıyordu. Harp akademisinde, çocukluk yıllarında başlayan birikimlerini ve siyasal gözlemlerini arkadaşlarına da anlatabilmek için el yazısı bir gazete çıkarmaya karar verdi ve gazetenin yönetim kurulunda görev alarak, gazetenin çoğu yazılarını tek başına yazdı. 
Atatürk'ün okuma ve öğrenme aşkı sadece öğrencilik yıllarına münhasır değildi şüphesiz. Okumaya cephede de devam ediyordu. Çanakkale savaşının en şiddetli zamanında kendisini ziyarete gelen gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk'ün odasını tasvir ederken, Balzak'ın, Maupassant'ın, Boule de Suif'in ve Lavedan'ın eserlerinin masasının üstünde durduğundan bahsetmektedir. Yine Çanakkale savaşı zamanlarında Atatürk'ün, yazdığı bir mektupla arkadaşı Ömer Lütfi Bey'in eşinden bazı kitaplar istediğini görmekteyiz. 
16. Kolordu Komutanı olarak Doğu Anadolu'da bulunduğu yıllarda da sürekli okumayla meşgul olan Atatürk, burada geçirdiği yıllarda tuttuğu anı defterinde, okuduğu kitapların adını vermekte, günlerinin askerlikten boş kalan kesimini okumakla değerlendirdiğini anlatmaktadır. 
Atatürk'ün harp meydanlarında dahi okumaktan dur olmadığına şahit olanlardan biri de Fevzi Çakmak'tır. Çakmak, Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında kalan zamanda Paşa'nın İslam Tarihi okuduğunu anlatmaktadır. 
Kitap okumayı tutku seviyesinde seven Atatürk, Cumhuriyet sonrası zamana kadar yerleşik bir hayatı olmadığı için çok istemesine rağmen kütüphane kurmaya muvaffak olamamış, yanında okumak istediği, sevdiği, faydalı bulduğu kitapları taşımakla yetinmiştir. Ancak Ankara ve İstanbul'da sürekli olarak kalmasıyla kütüphane kurabilmiştir. 
Atatürk, Ankara'ya yerleşmesinin ardından Keçiören'deki köşkünde kütüphanesini kurmuş, fakat zamanla bu evin ihtiyaçlarını karşılayamaması karşısında yeni bir köşk yapılmıştır. Atatürk köşkü yapacak olan mimardan iki özel istekte bulunmuştur. Bunlardan biri geniş ve ferah bir yemek odası diğeri de yine geniş bir kütüphane yapması. 
Aslında Atatürk'ün yeni bir köşke ihtiyaç duymasının temel nedenlerinden biri, Afet İnan'ın dediğine göre geniş bir kütüphaneye olan ihtiyaçtı. Eski köşkün kütüphanesi Paşa'nın hem çalıştığı hem de gündüz misafirlerini kabul ettiği bir yerdi. 1930'dan sonra yeni alınan kitaplar kütüphaneye sığmaz olmuştu. Paşa bu kütüphanede saatlerce çalışır, okur, okuduğu kitapların altını kırmızı ve mor renkli kalemlerle çizer, kenarlarını işaretler, notlar alırdı. Atatürk, yeni yapılacak köşkte geniş bir kütüphane olmasını, bu kütüphanede haritalarını rahatça yayabileceği ve kitaplarını koyabileceği geniş bir masa istemişti. 
Türkiye'de görev yapan Amerikan büyükelçisi general Charles H. Sherril, Atatürk'ün kendisini kütüphanesinde kabul etmesinin ardından hissettilerini şöyle anlatmaktadır. "Bugün Mustafa Kemal kendisini ilk günkünden daha rahat hissediyordur, çünkü kütüphanesindeydi. Yaradılışı itibarıyla okumayı ve araştırmayı seven insanlar kendi kitaplıklarında, kitapları arasında bütün güçleri ve büyüklükleriyle görünürler. Şimdi ne masanın üstünde yayılı duran haritalardan ne de odayı tüm duvarlarıyla dolduran kitaplardan bahsetmeyeceğim..."