Cevap :

Hava kirliliği 1970 lerden itibaren öncelikle Ankara da ortaya çıkmıştır. Bu tarihler aslında köylerden şehirlere göç hareketinin başladığı ve hızlandığı tarihlerdir. Bunun yanı sıra tüm dünyada önemli bir petrol krizinin yaşanması sonucu ülkemizin kendi iç enerji kaynaklarının yoğun bir biçimde tüketildiği yıllardır. 



Nitekim 1980 li yıllarda özellikle kış mevsiminde bazı büyük kentlerde önemli bir sorun haline gelen hava kirliliği sonunda yetkilileri de harekete geçirerek sorunun boyutlarını ortaya koymaya yönelik olarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde il merkezlerinde hava kirliliği parametrelerini (SO2 ve PM) ölçümünü sağlamıştır. 


Buna karşın hava kirliliği 1990 lı yıllarda pek çok ilde oldukça yüksek düzeylere varmıştır. 1991 yılından itibaren il merkezlerinde yapılan kirlilik ölçümleri Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yayınlanmaya başlamıştır.



Ülke genelinde çevre sorunları ile ilgili olarak yapılan bir anket sonrası ülkemizde hava kirliliği su kirliliğinin ardından ikinci öneme sahip çevre sorunu olarak ortaya konmuştur. Öncelik açısından ilk sırada su kirliliği gelmekte bunu hava kirliliği, atıklar, toprak kirliliği, plansız kentleşme, endüstri kirliliği, gürültü kirliliği, görsel kirlilik , toprak erozyonu , orman tahribatı ve asid yağmurları izlemektedir. 

Hava kirliliği düzeyleri düzenli olarak izlenmesine ve mücadele edilmesine rağmen, bütün
dünyada, başta büyük metropoller olmak üzere halen kabul edilen sınırların üzerinde
seyretmektedir. Kirlilik özellikle endüstriyel tesislerden, konutlarda ısınma amaçlı yakıt
tüketiminden ve motorlu taşıt egzozlarından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde doğal gaz
kullanımıyla büyük kentlerde hava kirliliğinde nispeten bir gerileme olmasına rağmen, halen
ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Diyarbakır’da son yıllarda hızlı nüfus artışı,
yanlış kentleşme ve nispeten artan sanayileşme nedeniyle özellikle kış aylarında hava kirliliği
ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalar hava kirliliği ile
respiratuar mortalite ve morbidite arasında yakın bir ilişki olduğunu bildirmektedir. Hava
kirliliğinin solunum sistemine etkilerinin altında yatan mekanizmaları araştıran çalışmalar,
kirleticilerin solunum semptomlarını artırdığı, solunum fonksiyonlarında bozulmaya yol açtığı
ve hava yollarında inflamatuar değişikliklere neden olduğunu göstermektedir. In vitro
çalışmalar, hava kirleticilerin etkilerini hücre düzeyinde direkt olarak hasara yol açarak, in
direkt olarak intraselüler oksidatif yolakları aktive etmek suretiyle gerçekleştirdiklerini
bildirmektedir. Dünyada ve ülkemizde hava kirliliğini sınırlandırmaya yönelik çalışmalar
çeşitli boyutlarıyla devam etmektedir. Diyarbakır’da da sorunun çözümü için standart dışı
kalitesiz yakıtların kullanımının önlenmesi, uygun yakma tekniklerinin kullanılması ve
araçlarda emisyon kontrolünün daha etkin yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: