Cevap :
Selamlaşmak
İnsanı “düşünen varlık” diye tanımlamışlar. Güzel, fakat alternatifsiz bir tanım değil. Çünkü insanın tek ayırıcı özelliği düşünmek değildir. Dik yürümek, alet kullanmak ve konuşmak gibi diğer özelliklerinden her biri insan tanımının merkezine alınabilir. Bu konudaki tercihi ise insanın hangi özelliğini vurgulamak istediğimiz belirleyecektir. Zihin faaliyetlerini söz konusu edeceksek tabii ki düşünme yeteneği öne çıkarılacaktır. Fakat mesela, birlikte yaşama ihtiyacını öne çıkaracaksak “düşünen varlık”tan değil, öncelikle, “konuşup anlaşan varlık”tan söz etmemiz gerekecektir.
İnsanların farklı sosyolojik ve etnik gruplara ayrılmış olmasını Kur’an, “buluşup tanışsınlar diye” ifadesiyle açıklar. (Hucurat, 48/13.) Tanışmamış olan insanların, aynı ortamı paylaşsalar da aralarında bir mesafe, bir resmiyet olur. Çünkü birbirlerine “yabancı”dırlar. İşte selamlaşma bu mesafeyi aşabilmenin en yaygın yöntemidir. Tanışma selamla başlar. Bir kimse ile karşılaştığımızda, birinin yanına girdiğimizde ya da birinden uzaklaştığımızda o kimseye selam veririz. Bu bir nezaket, iyi niyet ve iyi temenni ifadesidir. Karşıdaki de bu güzel yaklaşıma benzer duygularla karşılık verir.
Her toplum ve kültürün kendine has selamlaşma yöntemleri vardır. Fakat İslam, selam olgusuna kendi damgasını vurmuş, getirdiği tevhit ilkesinin sosyolojik anlamda da vücut bulmasına katkıda bulunacak özel bir rol belirlemiştir. Bunu yaparken de Kur’an’ın ilk muhatabı olan müşrik Arapların kullanageldikleri selamlama ifadesi olan “Hayyakellah”ı “Selamün aleyküm” ile değiştirmiştir. “Selam” ve “İslam” kelimeleri aynı kökten; “barış”, “esenlik” ve “güvenlik” anlamlarındaki “silm” kökünden geliyor. İslam, taşıdığı isim ile varlık sebebi olan barış olgusunu insan-insan, insan-evren ve insan-Allah arası ilişkileri alanında temsil ederken, selamlaşma cümlesi üzerinden de günlük hayata ve kişisel ilişkilere kadar indirir.
“Hayyakellah”ın; "Allah ömrünü uzun etsin” gibi bir anlamı var. İslami selam ise “Güvenlik ve esenlik sana!” anlamına geliyor. Selam verilen kimse aynı cümleyi vurgulu bir söyleyişle “Ve aleyküm selam” (Sana da esenlik ve güvenlik!) şeklinde tekrarlayarak bu selama karşılık verir.
“Hayyakellah” ifadesinde Allah’ın adı yer almakta, yeni selamlama cümlesinde ise bu isim yok. Son derece sade ve sıradan bir cümle gibi görünüyor. O hâlde eski selamlama şekli niçin değiştirilmiş olabilir?
Belirtmek gerekir ki “Hayyakellah” ifadesindeki “Allah”, arka planı ile müşriğin tasavvurundaki şirke bulaştırılmış Allah inancına atıfta bulunuyor. Bu selam cümlesinin kullanılmaya devam etmesi, bilinçaltına yerleşmiş olan bu yanlış Allah tasavvurunun sürüp gitmesine katkıda bulunmuş olacaktı. Oysa ima ve işaret yolu ile de olsa İslam’ın, şirke kapı aralayan hiçbir söz ve eyleme onay vermesi söz konusu olamazdı. Öte yandan, “Allah ömrünü uzun etsin” temennisi dünya hayatı ağırlıklı bir anlama sahiptir. Buna karşılık “Selamün aleyküm” şeklinde selam veren kimse karşısındakine dünya ve ahiret ayırımı yapmadan her türlü güvenlik ve esenlik temennisinde bulunmuş olur. Görüldüğü üzere “Selamün aleyküm” gerçekte bir dua cümlesidir. Zira güvenlik ve esenliğin nihai kaynağı Allah olduğu için sonuçta, “Allah’ın koruması ve himayesi seninle olsun” denilmiş olur. Bu da Allah’ın el-Hâfız ve el-Hafîz sıfatlarının o kimse hakkında olguya dönüşmesini dilemektir.
Demek ki selamlaşmak sadece bir görgü kuralı değil, aynı zamanda özgün lafzı ve mesajı ile dinin ayırıcı özelliklerinden biridir. Efendimiz’e, “İslam’ın hangi özelliği daha hayırlıdır?” diye sorulunca zikrettiği iki şeyden biri “selam vermek” olmuştur. (Buhari, İ