Cevap :
Yalnızlığın en görünür ifadesi, dalgakırandaki iki deniz feneri arasında yürümekti benim için…
Bir yanda ufkun tamamını kaplayan deniz; sakinliğiyle, dinginliğiyle yabancıydı hayatıma, diğer yanda ahşap evleri, apartmanları, bahçeleri ve yollarıyla beni içine almayan, küs bir tanıdık gibi duran hoyrat sevdam…Diğeri ise sesle ile sükutun ayrıldığı yer olan Уαηαя∂αğ…İkisinin arasında benim kendimi en çok yakıştırdığım noktaydı Уαηαя∂αğ…
Yaşamımın resmi olsun diye püskürtmüştü yer yüzüne alevlerini Уαηαя∂αğ... Ben hep ardımı kalabalıklara dönüp bilmediğim ufuklara baktım. Ben hep yaşamla ölümün arasında duranları izledim en çok. Bazen arkama dönüp öykümü sorguladım. Sonra yeniden boşluğa çevirdim yüzümü. Bilinmeyen başka bir şeyler vardı. Öyküsüne bir yerinde katılacağım başka hayatlar, başka dalgalanmalar, başka çalkantılar ve başka sevdalar...
Ben hep bir Уαηαя∂αğ’ın altından baktım hayata alev gözlüm…
...
Günlerce süren bir sohbete koyulduk Уαηαя∂αğ ile… Birbirimize anlatmak için yaşamıştık sanki onca şeyi. Ben, yorgun yüzlerden, düşünmenin derdinden, bir ağız mızıkasının keskin çizgili sesinden, ezberimde kalmış şiirlerden bahsettim. O, tuhaf bir sevgiyle anlatıyordu bu yabancının ruhunda bıraktığı izi. Kıpırdayıp duran kalbini hissettim avuçlarımda. Baktım. Bir gözyaşı damlası gibi berrak ve saf oluşu çekti beni içine. Ben de onunla birlikte hiç görmediğim bir sevdaya ağladım.
Ben nicedir bir Уαηαя∂αğ’ın ucunda vakur bir duruşla karanlığın içinde boğulan alevlerin ışık gönderen Volkanlarının gölgesindeyim. Gelinciğim... Sen varsın nicedir benim kendimi en çok yakıştırdığım varlıkla yokluğun arasındaki çizgide. Yanımdasın. Nokta gözlerin üzerimde bir dua gibi. Tutunca kırılacak sandığım ellerinle tutundum hayata. Sen benim Alev Gözlümsün…Ben, senden önce sevdiğim her şeye tövbe ederek seni seviyorum artık…
Bilir misin SEN AKSİ SEVDAM; püskürtüsü tüf olup savrulan sonra soğuyan ve sonra abideleşen Уαηαя∂αğ kalıntısına neden PERİBACASI denilir KAPADOKYA’DA…
Hani püskürünce Erciyes , püskürünce Hasandağı olur Уαηαя∂αğ…
Bilir misin niye bu Anadolu’da yüreği güzel, kendi güzele ‘PERİ’ yakıştırması yaparlar !!!
Уαηαя∂αğ, peri de yaparmış meğer…Bu yüzden severim Уαηαя∂αğı’nı… Alevlerin içindedir O güzellik… Öfkesi Delidumrul… Sevdası Karacaoğlan…Durgunluğu ise Pir Yunus…Sonu da Zühre… İşte bunun için Уαηαя∂αğım ben Alev Gözlüm…
‘ Volkan olmayan bir aşk olur mu hiç ! Hem de yanmadan Alev Gözlüm…’ demiş ya şair …
Aydınlıklar yangın yerlerinde olur bazen, bazen de mecnunun yüreğinde…
Diyor ya şair ‘ O diyor ki bana sen kendi ateşinle kül olursun Kerem gibi yana yana… Ben diyorum ki ona; ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkarız aydınlığa …‘
Ey hoyrat bakışlı alev gözlü aksi sevdam… Herkes Уαηαя∂αğ olamaz parsel parsel eylenen bu Dünya’da…
Ve herkez olamaz bu Уαηαя∂αğ içinde bir PERİ…
Musa’nın aynı zamanda kardeşi olan Firavun’la mücadelesi, halkını esaretten kurtararak Mısır’dan çıkartması, Mısır ülkesini baştanbaşa sarsan 10 felaket, Kızıldeniz’in yarılması ve sonra geri dönerek Firavun’un ordusunu yutması, kutsal kitaplarda yer alan mucizevî dinsel bir hikâye olup, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta da inanılması farzdır. Ancak, bugünkü bilimsel tarihsel görüş açısından doğrulanabilir mi? Immanuel Velikovsky’nin “Kaos Çağları”(Ages in Chaos) adlı kitabı bu soruya bazı çarpıcı ve dâhiyane çözümler getiriyor. İnanılması güç bazı olaylar hem bilimsel açıklamalar kazanıyor, hem de bölgesel tarihle bütünleşiyor. Günümüzdeki bazı araştırmalar bunları tekrar gündeme getirip, tarihçilerin önceki varsayımlarına meydan okuyarak, inkâr edilemez kanıtlar ortaya çıkarıyor.
Rus Yahudi’si bir ailenin çocuğu olan Immanuel Velikovsky (1895-1979) Moskova Üniversitesi’nde eski tarih ve toplum bilimi ve tıp eğitimi görmüş, daha sonra Viyana’da Freud’un öğrencisi Wilhelm Stekel yanında Psikanaliz eğitimi almıştır. Sonradan, araştırmalarını daha da genişleterek, kozmoloji, astronomi, jeoloji, mitoloji, efsane ve Kutsal Kitaplar’daki metinleri incelemiş ve bunlardan tarihi yeniden yorumlayan tartışmalı eserler çıkarmıştır. Geçmiş çağlarda büyük felaketler yaşandığı Velikovsky’nin en önemli savıdır. Ancak, insanların kötü anılarını bilinçaltına itmesi ve unutulması anlamına gelen “kitlesel amnezi” ile bunların sadece efsanelerde izleri kaldığını iddia etmektedir. Her yerde felaketlerin izleri olduğu halde bunlarla yüzleşmek acı verdiği için, bilim adamları bunları göz ardı ettiler. Günümüzde bu felaketlerin inkâr edilemez izleri bir bir ortaya çıkarılarak, tarih üzerindeki etkileri konusunda spekülasyonlar yapılıyor. Örneğin, son zamanlarda M.Ö. 2300 yılında Irak’ta büyük bir meteor yağmurunun o zamanki uygarlıkların çöküşüne yol açtığı ortaya çıkmıştır. Hemen sonrasında, meydana getirdiği karanlık çağda, Tevrat’a göre İbraniler göç ederek kuraklıktan nasibini almayan Mısır’a yerleşmişti ve zamanla Yusuf’un vezirliğini unutan yeni bir Firavun İsrailoğullarını köleleştirdi.