Kayir
Cevaplandı

tÜRKÇE'NİN YAŞAYAN VE ZENGİN BİR DİL OLMASI 

 

NOT: GÜZEL OLMAZSA ŞİKAYET EDERİM LÜTFEN SAÇMA ŞEYLER YAZMAYIN BİRDE KONUYU İYİ KAPSASIN LÜTFEN

Cevap :

Yol olmasa bari - 'Milletin dili ruhudur ruhu da dili' (HUMBOLDT)
Münferit dil yanlışlarından bahsetmek bir fayda sağlar mı? Büyük yazarların eserlerinde bile rastlandığına göre üstünde durmamak daha mı iyidir? İhmalse farkına varılır bilgisizlikse öğrenilir sürçme ise düzeltilir. Belki aceledendir bir defaya mahsus oluvermiştir. Hoca'nın rüyasında bıyığının üzerinden fare geçmesi gibi!
Ama ya yol olursa?
Siz elinizdeki çiklet kağıdını buruşturmuş çöp kutusu bulunmayan caddelerde çöp kutusu gözleyerek yürürken birileri bagaj dolusu çöpü ortalığa boca ediyorsa;
Kimse tepki göstermiyor birileri de çıkıp 'Bu kirlilik falan değil canım temizlenince bir şeycikler kalmaz' diyebiliyorlarsa...
Zehirli atığın havayı suyu kirletmenin çöp dökmenin zararı kabul edilmiş belki cezası kanunla tesbit edilmiştir de kültüre dile tarihe zarar vermenin cezası yoktur. Çünkü önemli sayılmamaktadır belki kimse farkında bile değildir.
Trafiği alt üst edene ceza kesilir de dil kurallarını ihmal edene ceza kesmek kimsenin aklına gelmez. İnsanların kafasını karıştırmak binlerce yıllık kültür mirasını alt üst etmek de neymiş?
Dil yanlışı yapmak hele bunun başkaları tarafından düzeltilmesi insanı mahcup eden şeylerdendir. En müthiş espriler çoğu zaman dil hataları ile ilgilidir. Babanzade Ahmet Naim Bey'in soyadını 'Yabanzade' olarak söyleyen zata 'Babandır o' demesi anlık bir espridir ve dil hatasının affedilir yanı olmadığını ihtar eder.
İnsanoğlu Hakk'ın emrini de ana dili ile idrak eder dualarını Hakk'ın yüce katına onunla iletir. Ana dili ile sevinir üzülür insanlığının şuuruna ana dil ile varır. 
Dil insandır kısaca hatta insan daha çok dildir tabii ki ana dilidir. Yabancı bir diyarda meramını anlatacak bir Allah'ın kulunu arayanlar ana dillerini konuşan bir insanla karşılaşınca bunu iliklerine kadar hissederler. Karşılarına çıkan bu insan adeta yine kendileridir.
Hissetmek deyince:
Yeni moda şöyle kullanılıyor;
- Nasıl hissediyorsun?
- İyi hissediyorum. (Neyi yahu! Bu fiil nesne ile kullanılır. Dikkatsiz tercüme edip seslendirmeler sonucu Türkçe böyle bozuluyor. Her dilin yapısı mantığı kendine göredir. Tercüme eden ana diline çok iyi hakim olmalı.)
Köşe yazılarından haber sütunlarına kadar her zaman göz önünde bulunan gazeteler Türkçe'nin kullanılması açısından ister istemez örnek teşkil eder. Bu açıdan kısa sürede hazırlanıp kısa süre içinde geçerliğini kaybediyor gibi görünse de gazetenin etkisinin yirmi dört saatle sınırlı olduğunu düşünmek doğru olmasa gerekir.
Aşağıdaki hatalı cümleleri gazete okurken dikkatimi çekenler arasından seçtim. Bazı örneklerde kelimelerin yerli yerinde kullanılmadığı görülüyor. Halbuki mana bakımından önemli olan cümle unsuru fiile (yükleme) yakın kullanılır. Yani en çok vurgulamak istediğimiz kelimeleri asıl hüküm ve habere en fazla yaklaştırırız.
'... beni almadan uçak uçacaktı.' (uçak ile uçacak kelimelerinin yan yana gelmesindeki tenafür bir yana uçak kelimesinin cümlenin başına alınması gerekir.)
'Başkalarının ölçütünde niye evliliği yaşıyorsun?' (evliliği cümle başına...)
'Arkadaşım böyle bir insan asla değil.' (asla böyle bir insan değil.)
'Gamze'nin yerinde kimse olmak istemiyor.' (kimse başta olmalı)
'... sadece teşhir amaçlı basına sunulan pırlantanın...' (basına sadece teşhir amacıyla...)
'...bir sürü dostumla bir arada...' (dostlarımı sürü olmaktan tenzih ederim.)
'Dayak yemesine vesile olan...' (barışa vesile olunur...)
'Polemik sanatını beceremeyenlerden ya yazar hiç olmaz...' (hiç yerinde değil.)
'Onu evlatlıktan ret ederim.' (bazen imla kılavuzuna da bakılır.)
'İyi şarkı iyi sunumun nakıs talihi değiştireceği...'
'Gündemden 'mefta' oldular.'
'Kopan dalın dalında durması ne kadar zorsa...'
'Neden herkesin midemiz ağırıyor?' (Neden herkesin (!) midesi ağrır?)
'Haberlerde şiddetten başkasıyla karşılaşmıyoruz.' (Şiddetle karşılaşmayı kim ister? Ayrıca şiddet şahıs da değil. Şiddetten başka bir şey göremiyoruz...)
Ne demiş Hocamız:
'Bir farenin bıyığımın üzerinden geçmesi mühim değil hatun. Yol olur diye korkuyorum!'

Birçok yazımızda, sık sık “Türkçenin çok köklü ve güçlü bir dil olduğunu” vurgulamışızdır. Çünkü bugün yaşayan dillerin birçoğuna baktığımızda, Türkçedeki düzenliliği, türetme gücünü ve geniş söz varlığını göremeyiz. İngilizceyi örnek verecek olursak, çok uzun bir geçmişinin olmadığını, özellikle 18. yüzyıldan sonraki sömürgecilik akımlarıyla birlikte kurulan emperyalist devletlerin çabalarıyla bir yerlere geldiğini görürüz. Benzer biçimde Sırpça, İspanyolca, Danca, Arnavutça… gibi birçok dilin geçmişi, aslında birkaç yüzyılla ifade edilebilecek kadar azdır. Fakat Türkçenin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık 8.500 yıllık bir dil olduğu kabul edilmektedir.Osman Nedim Tuna‘nın Sümerce ile Türkçe arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmaları sonucunda, Türkçenin yaşayan diller arasındaki “en eski geçmişe”sahip dil olduğu ortaya koyulmuştur. Buna benzer çalışmalar da göstermiştir ki, Türkçe yaşayan dillerin “en eski geçmişe sahip olan dili” olmasa bile, en köklü birkaç dilinden biridir. Türkçenin tarihi gelişimine bir göz attığımızda, Türkler‘in göçleri ile Türkçenin de dünyanın birçok bölgesine yayıldığını görürüz. Türkçemiz, “En Eski Türkçe” ile başlayıp “Orta Türkçe” ile devam edip “ÇağdaşTürkçe” ile bugünlere geldiği süreç içerisinde, birçok dilden etkilenmiş, birçok dili etkilemiş ve büyük değişikliklere uğramıştır. Türkler’in dünya üzerindeki yayılma alanlarına paralel olarak, Türkçe de birçok alanda konuşulmuş ve zamanla birbirinden kopan Türk boylarının, kendilerine özgü birer “konuşma ve yazma dilleri” ortaya çıkmıştır. Bundan yaklaşık 8 – 10 bin yıl önce, bugün konuşulan bütün Türk Dilleri tek çatıda toplanmıştı ve bugün yaşayan Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Gagauz, Uygur, Tatar, Azeri… Türkçesi, o dönemlerde yoktu. Çünkü henüz Türkler bir arada yaşıyorlardı, bunun için dilleri de farklı yazı ve konuşma dillerini oluşturmamıştı. Biz Tanrı Dağları’ndan ayrıldıktan sonra, her bölgede kalan soydaşlarımız kendilerine özgü yazı dillerini oluşturdular ve bugün yaşayan “Türk Lehçeleri” adı verilen diller (Azerbaycan Türkçesi, Kırgız Türkçesi… gibi) oluştu.