Cevap :
Geçen yüzyılın ikinci yarısında elektriğin yaygın kullanımı ve yeni
teknolojik araç ve gereçlerin toplum yaşamına girmesi, varılan sanat
dallarında yeniliklere yol açarken, bu çağa özgü yeni sanat dalları da
meydana getirmiştir. Bu dallardan biri olan, plastik sanatlarda, keşfedilen
yeni maddeler, sanatçının bu maddelere yönelmesine neden olmuştur. Basit
bir örnek verecek olursak; Ortaçağ’da yaşayan bir heykeltraş eserine tanrısal
bir güç verebilmek için, onu taşta veya taş benzeri maddelerden üreterek
sağlamaya çalışmıştır. Oysaki günümüzün heykeltraşı artık eserlerini silikon
ve metal alaşımlardan yapabilmektedir. Fakat sanatçının bu maddeleri
kullanmasının nedeni hiç bir zaman kolaylıkla işlenebilmesi olmamıştır.
Bunun nedeni çağını yansıtabilmek kaygısı olarak değerlendirilmektedir.
Daha önce de değinildiği gibi, teknolojik gelişmeler yeni sanat
dallarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kronolojik olarak bakıldığında
bu sanatların başında fotoğraf sanatı görülmektedir. Sanatın amaçlarından bir
tanesi gerçeği, var olanı, en iyi şekilde yansıtabilmek olmuştur. Zamanın
yeni teknolojisi sayılan fotoğraf ile birlikte, sanat bu amacına ulaşmada bir
aşama kaydetmiştir. Bir sonraki aşama sinemadır. Lumiere’in “Bir Trenin
Gara Girişi” adlı filmi sinemanın ilk yapıtı olarak kabul edilmektedir. Bu
filmde istasyonda gezinen insanlar ve kameraya dosdoğru gelen bir tren
görülmektedir. Tren yaklaştıkça o günün seyircilerinin paniği daha da artmış
hatta yerlerinden fırlayıp salonu terk edenler bile olmuştur. Ġşte film sanatı o
anda doğmuştur. Söz konusu olan yalnızca teknik bir olay ya da görünür
dünyayı yansıtmanın yeni bir biçimi değildir. Orada estetiğin yeni bir ilkesi
doğmaktadır (Tarkovski, 1992: 42).
Bu yeniden üretme yeteneğinin ilk etkisi, her seyircinin çok iyi
bildiği bir olaydır: Bir film ya da tiyatro seyrederken görülen şeylerin
gerçekten olduğuna inanılır. Ġşte sinemada gerçek etkisi denilen şey budur.
Ġşte bu ilkeyle insan, sanat ve kültür tarihinde ilk kez, zamanı ilk elden
dondurma ve zamanı istediği sıklıkta, aklına estikçe zamana geri dönme
olanağına kavuşmuştur. Böylece insana, gerçek zamanın bir kalıbı verilmiş
oldu. Artık görülmüş ve kaydedilmiş zaman uzun bir süre muhafaza
edilebilecektir.
Olayın bir başka boyutu da kameranın içinde gerçekleşenlerdir.
Orada olanlar, dar anlamında, ne yönetmene, ne kameraman, ne de kameraya
ya da ham film üretenlere bağlıdır, orada olanlar yalnızca objektifin
önündeki gerçeğin optik ve mekanik olarak yeniden üretilmesidir. Sinemanın
kökeninde insanın müdahalesi olmadan gerçekleşen bir mekanizma vardır.
Bu da, sinemada gerçeğin güçlü bir şekilde var olduğunun yeni bir kanıtıdır
ve seyirciye de gerçek etkisi olarak yansımaktadır. Fakat insan gerçekten
filmin oluşması sürecinde dışlansaydı, sinema ne bir sanat olabilirdi ne de
filmleri değerlendirilmesinde temel alınan kavramların bir anlamı olurdu.
Bu aşamanın üçüncü basamağı olarak karşımıza elektronik görüntü
sanatı çıkmaktadır. Elektronik görüntü sanatı bir bakıma sanatçıya yeni bir
palet ve tuval imkânı sağlamıştır. Bu yeni sanat sanatçılar tarafından salt
elektronik bir ekran üzerinde üretilen bir sanat eseri olarak kalmamış,
mimari, heykel, tiyatro gibi diğer sanat dallarıyla ortaklaşa kullanılarak Popart, happening, body-art, enstalasyon gibi değişik tarzda sanat yapıtlarının
ortaya çıkmasında kullanılmıştır.
sanırım bu isine yarar eğer bu olmazsada sana mesajla bi link atıcam ona bakarsın