Cevap :
Gelelim Elif Şafak’ın son romanı ‘İskender’e. Muhteşem olay örgüsü… Ağustos ortasında Makedonya’nın Güneydoğu Bölgesi’ne kız arkadaşımla yolculuk yaptım. O günlerden birinde Ramazan ayının ortalarındaydık sanırım. Doyran’da Üsküplü bir arkadaşımın amcasının pansiyonunda kaldığımız günlerden birinde sabaha karşı arkadaşım beni sahura uyandırdı. Ondan o an duyduğum cümleyi aklımdan hiç çıkaramıyorum. Demişti ki ben hiç uyuyamadım; romanı bitirdim. İskender’i okuyordu ve bitirmişti. ‘Baştan beri bildiklerimin tamamını hafızamdan sildirdi’ demişti. Çünkü romana başladığında da hep yanındaydım. Diyordu ki konu belli, bir cinayet var, öyle de bitecek. Bir cinayet var doğru. Müslüman bir kadın Hristiyan bir erkeğe âşık oldu diye bir cinayet işlendi. Ama hiç aklınıza gelecek şekilde değil. Elif Şafak’ta nasıl bir roman kurgu yeteneği var bilemiyorum. Daha doğrusu aklım alamıyor bazen. Okurken düşüncelerinizi alt üst edebiliyor. Ben olaylara hiç bakmadığım şekilde bakmayı öğreniyorum, idolüm olan bu kadın sayesinde. Aynı zevki, hatırlatayım Ayşe Kulin’den de alıyordum. Özellikle Nefes Nefes’e romanından.
İskender bütün kurgu, tekniği, konusu, olay örgüsüyle Aşk romanı kadar muhteşem bir roman. Herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Yukarıda biraz acımasız davrandığımı düşünüyorum. Araf ve Mahrem de iyi romanlar. Araf’ta Amerika’ya okumaya giden Türk genciyle aslen Amerikalı olan lezbiyen kızın aşkı anlatılıyor. Mahrem romanında da kısa boylu cüce olan genç ile şişman ve ondan uzun boylu olan genç kızın aşk hikâyesi…Aslında aslolan okumaktır. Yeni dünyaları öğrenmek. Çok okuyan mı bilir çok gezen mi sorusu sorulur çoğunlukla. Çok gezmek için çok para gerek, okumak için o kadar da para gerekmez. Bir kitabın fiyatı en fazla ne kadar pahalı olabilir ki! Bir kitap okuyarak bir dünyayı ya da birisinin dünyasını keşfetmiş olursunuz. Keyifli okumalar diliyorum.
Elif Şafak’ın bu son romanından önce yayınladığı ‘Firarperest’ hikâye kitabını da okudum. Açıkçası söylemem gerekirse hiç zevk almadım, bu hikâye kitabını Ağustos ayının ortalarında okurken. Okurken adeta işkence çektim. Ama elime aldığım bir kitabı bitirmek gibi bir kaidem olduğu için, daha doğrusu sadece okumuş olduğumu bilmek adına zorlanarak tamamladım. Yani Elif Şafak her zaman iyi şeyler yazmıyor dersem, dudaklarınızda tebessümle kaşlarınızın arasında kızgınlık ifadesi olan kaşların çatılması gibi karışık hâllere gireceksiniz. Mahrem ve Araf’ta konu çekici olmasa da söz konusu bir olayın olması ilgi çekici sayılabilirdi ama Firarperest’i okurken hiç zevk almadım dersem yeridir. Ama ‘Baba ve ’, ‘Siyah Süt’ ve ‘Aşk’ romanlarında aldığım zevkin aynısını son romanı ‘İskender’den de aldım. Bu roman ve öncesinde okuduğum hikâye kitabı, kendimden bu konuda çok emin olmasam da, benim bir roman okuyucusu olduğumu kanıtlar gibi. Ama sanırım Herman Hesse’nin hikâyelerini ya da Ahmed Suavi’nin hikâyelerini okurken zevk almam bir istisna da sayılamaz. O yüzden emin olamıyorum. Ben iyi bir okur muyum ya da iyi bir roman okuru muyum? Buna henüz karar veremedim ama okurken kendimden geçtiğimi, kitaba kendimi verdiğimi, olayın geçtiği yerdeymişim gibi etrafımdan soyutlandığımı biliyorum.