Cevap :

alıntıdır.

Binlerce yıllık tüketim ve işlenme kültürüne sahip olan kakaonun en rafine halidir çikolata. Esasında öyle bir tattan bahsediyoruz ki, eski zamanlarda aristokrat bayanların soyluluk nişanı, 800 farklı çeşide sahip olan bir lezzet deryası ve Vatikan’ın bir zamanlar afrodizyak etkisi yüzünden günah ilan edip yasakladığı bir tat aslında çikolata ve bu enfes tadın binlerce yıllık öyküsü ilk olarak Latin Amerika’da başlar. Mayalar kakao bitkisini yetiştiren ilk uygarlıktır ve efsaneler ile bezeli, aynı oranda da kutsal bu ağacın meyvelerini hem dini hem de kültürel aktivitelerinde kullanırlar. 1502’de Guanaja’ya ayak basan Kristof Kolomb’un da büyülü iksiri tatmasıyla birlikte Avrupa toplumları da bu lezzetle tanışmaya başlayacaktır. İspanyollar tarafından aslında köpüklü ve acı bir içecek olarak Avrupa’ya getirilen kakao, o günkü Avrupa aristokrasisi içerisinde hızla yayılır ve birçok kent soylu kişi Avrupa’nın farklı noktasında çikolatanın o enfes lezzetini alışkanlık haline getirir.

Çikolatanın bugünki lezizliğine ve katı şekline ulaşması ise 1847 yılında Joseph Fry’ın küçük atölyesinde bir parça kakao yağını şeker ile bulayıp bir kalıba dökmesi sayesinde olur. Yüzyıllar boyunca yapım tekniği değişmeden kalan kakao, bir gurmenin elinin dokunuşuyla en güzel halini alır. Yani aslında modern anlamda çikolata, sanayi devriminin ve getirdiği yeniliklerin bize bir hediyesidir. Çünkü küçük bir atölyede dikkatli bir şekilde en güzel tadı arayan Joseph; Hollandalı çağdaşı Von Houten’in üretmiş olduğu, kakao yağını sıkıştıran ve kakaoyu dayanıklı çikolatalar haline getiren mekanik değirmenlerini kullanmasaydı bugün bu büyülü bitkiyi kim bilir nasıl tüketecektik? Ancak üretimi özen isteyen her keyifli tüketim maddesinin başına geldiği gibi çikolata da fabrikasyon üretimin olumsuzluklarından oldukça etkilenir. Bu sebeple, çikolatayı lezzet skalasında en başa oturtan el yapımı butik üretim bugün yükselen bir trend ve işinin erbabı eller tarafından Dünya’nın ve Avrupa’nın farklı noktalarında muhteşem bir lezzetle üretilen el yapımı çikolatalara, ince ve zevk sahibi dükkan stillerinin yarattıkları enfes atmosferler içerisinde ulaşmak artık mümkün.

İşte bu sebeple, emektarlarının tek tek elde ürettiği, içinde yüzyıllık gelenekleri barındıran ve hepsi birer mücevher kadar değerli çikolataların, muhteşem dükkan dekorasyonları eşliğinde çok özel kutularla tüketime sunulduğu noktalara şöyle bir göz atalım dedik. Kim bilir belki de afrodizyak, tat ve estetiğin peşine düşmeye yönelik bir gezi rotası için de ilham olur bu yazı. Batı Avrupa, çikolata ve kalitenin yan yana geldiği bölgedir. Kakao bitkisi ile en önce tanışmış olmanın getirmiş olduğu tecrübedir belki de bu ayrıcalığı getiren. Ancak bu bölgenin bazı şehirleri vardır ki çikolatayı bir sanat eserine dönüştüren ve yüksek kültüre armağan eden onlardır. İsviçre’nin Zürih Kantonu’ndan Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’e, Belçika’nın o muhteşem Brugge kentinden yüksek kültürün kalbinin attığı aristokrat Paris’e bu özel şehirler, çikolatayı sadece damak tadına yönelik bir obje olmaktan çıkarmış, onu tat ve estetiğin birleştiği enfes noktaya taşımıştır. En iyisini yapmak için en iyisini kullanmak gerektiğini bilenlerdir buradaki çikolata ustaları. Bu ustaların enfes çikolatalarını tatmak için butik mağazalara yolunuz düşerse işe öncelikle çikolatalara şöyle derinden bir bakış atmakla başlayın.