Cevap :
Asıl adı "Ebû’l Moğıt Huseyn bin Mansûr bin Mehemmed Beyzâvvî" idi[6]. Hallâc lakâbı daha sonradan mesleği hallaç olduğundan verilmiştir.
Tahirîler Devrî İran'ının günümüz Güney Horasan Eyaleti'ne bağlı Nehbendan şehristanı'nın Meyghan Kırsalı'ndaki "Tûr" köyünde dünyaya geldi. Hallâc-ı Mansûr’un dedesi de Beyazid Bistâmî'nin ki gibi bir Zerdüşt[7] idi. Babası ailesiyle Dicle yakınlarına, Araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan Vasıt'a taşındı. Mansûr on iki yaşında burada hafız oldu
Hayatı
858 yılında Tur şehrinde doğdu. Hallac "pamuk atan" demektir. Hallac'ın büyükbabası ZerdüştKur'an'ı ezberlemişti ve sık sık kendini dünyevi meşgalelerden uzaklaştırıp diğer sûfîlerin eserlerini incelemeye adamaktaydı. inancına mensuptu. Hallacgenç yaşında
Evlendikten sonra bir sene kalacağı Mekke'ye Hac ziyaretinde bulundu. Daha sonra uzun seyahatlere çıktı ve eserini kaleme aldı. Hindistan ve Orta Asya'ya da ziyaretlerde bulundu. Abbasilerin başkenti Bağdat'ta ikamet etti.
Hallac yaşamının ilk dönemlerinde sûfî üstadları olan Cüneyd-i Bağdadi ve Emr el-Mekki'nin talebeliğinde bulunduğu fakat daha sonra onlar tarafından reddedildiği söylenmektedir. Ancak Hallac'ın da dahil olduğu Bağdat tasavvuf okulu tevhid konusundaki öğretilerinde ileri bir seviyeye ulaşmışlardı ve halk tarafından yanlış yorumlanacağı endişesiyle öğretilerini bizzat kendileri gizlemekteydiler. Nitekim bir söylentiye göre bu okulun ileri gelenlerinden biri olan Cüneyd-i Bağdadi tasavvuf'un esrarını sadece yakın çevresiyle konuşmakta, başkaları duymasın diye de evinin kapılarını örtmekteydi. Cüneyd'in yakınlarından birine yazdığı ve ilk tasavvuf teorisyen ve tarihçilerinden Serrac'ın Luma adlı eserinde aktardığı mektubundaki ifadeler de bunu kanıtlamaktadır: "Seninle mektuplaşmama engel olan şey, mektubumun, senin bilgine mâlik olmayan birinin eline geçmesi endişesidir. Çünkü ben bir müddet önce Isfahan halkından bazı kimselere bir mektup yazmıştım, mektubum açılmış, kopyası alınmış. Onda yazılan bazı şeyler o insanlara yabancı gelmiş. Bu insanlara acımak lazımdır. İnsanlara bilmediklerini söylemek, onlara anlamadıklarıyla hitabetmek, onlara acıma gereklerinden değildir."
Öğretisi
Hallac
Hallac diğer sûfîlerin halkla paylaşmayı uygun bulmadığı sûfî öğretilerini halkın önünde ve yazılarında açıkça ifade etmekten çekinmezdi. Bu tavrı düşman kazanmasına yol açtı ve yöneticiler tarafından varlığı tehdit olarak algılandı. Yaşadığı vecd hallerinden birinde "Enel Hakk", "Ben Hakkım" anlamına gelen (أنا الحق) ifadeler sarfetti. Enel Hakk ifadesindeki Hakk'ın Allah'ın doksan dokuz isminden biri olması onun ilahlık iddiasında bulunduğu kanaatini doğurmuştu.
Abbasi yöneticileri Hallac'ın sözlerinin devletin güvenliğini tehdit ettiğini düşündüklerinden uzun bir mahkemeden ve onbir yıl Bağdat'da bir hapishanede tutulduktan sonra halkın gözü önünde işkence edilip öldürüldü. Bazı kayıtlar elleri ve ayaklarının kesildiğinden söz ederler. Yine bazı kaynaklarda Hallac'ın işkence sırasında bile sükûnetini bozmadığı ve kendisine işkence yapanlar için af dilediği yazılıdır. İnfazı 26 Mart 922'de gerçekleştirilmiştir.
Eserleri