Cevap :

Djasi

evgili günlük 
seninle sürekli buluşmak istememe rağmen yoğun iş temposu yüzünden yazacak vakit bulamıyorum.

derler ya arı gibi çalışkan, aslında bizi çokgibi çalıştırıyorlar. nerden geldiğimi bile bilmiyorum. bir tane kadın gösterip bu sizin anneniz dendi. kraliçe arıymış. peki ya babam? ben onu hiç göremeyecek miyim? ya da babamda şuan benim gibi çalışanlardan mı? ortada bir tane kadın ve bir sürü çocuk,kendimi kapitalist dünyada gibi hissediyorum bize sadece yemek ve su veren bir patron. o ise sanki çarşafın içine bal özütü koyup keyif sigarası içer gibi olduğu yerden hizmet bekliyor. hergün sabah dörte uyanıyoruz. arkadaşlarla beraber kahvaltı yapıyoruz, yiyebildiğimiz tek şey dün topladığımız çiçek özütleri. sonra beraber işe çıkıyoruz. eskiden çiçek bulmak için kovanımızın etrafını gezmemiz yeterliydi. peki ya şimdi;

kaliteliyi geçtim sadece çiçek bulmak için kilometrelerce uçuyoruz. etrafta yüksek binalar tanımadığım bir sürü gazı soluyorum. hava temizken çok daha hızlı uçuyorduk. artık eskisi kadar kaliteli özüt bulamıyoruz. 
artık eve dönerken çok yoruluyorum. çalışmak zor geliyor. uçup gitmek istiyorum uzaklara ama bana toplu yaşama bilincini yüklemişler bir kere yanlız yapamıyorum. 

ve sonunda pratik zekaya sahip bir arıyı çıkıyor aramızdan, bize diyor ki;
''ey arı dostlarım ben yıllardır böyle çalışmak yoruldum usandım. çok kolay bir fikrim var. biz bu balı tatlı bişeyden yapıyoruz. diğer kovanlardan arkadaşlarım var onlar özütü karpuzun suyundan çıkarıyorlarmış. bizde böyle yaparız artık kilometrelerce uçamamıza gerek yok.''
ve bu fikir tüm akıl sahibi arılara mantıklı gelmişti. en çokta ben sevindim artık kolayca bal yapabilecektik. kovanlar arasında en kaliteli bal bizimki idi.kraliçe bundan taviz vermek istemiyordu. ama bu karpuz fikriyle seri üretime geçmekte mantıklıydı. 2 gün izin verdiler. bu konu tartışılıyordu.
bizde tatilin tadını çıkarmaya çalışıyorduk. arkadaşlardan bir tanesi vardı. biz ona rakarı derdik. bize anason özütü getirmişti. hepimiz yanına papatya özütü meze yapıp bir güzel içmiştik. kafamız bir milyondu. eğleniyorduk. sen vızıltılar vardı etrafta.insanoğullarından biri gelip elini kovanımıza sokana kadar. 

telaşlanmıştık herkes bir yere uçuşuyordu. hemen savunma askerleri geldi.


bir hafta sonra kraliçe herkesi meydana topladı.
''çocuklarım çok önemli bir iş aldık. çok kaliteli bir kovan bal üretmemiz gerekiyor. bu son kaliteli işimiz sonra bizde karpuzdan yapacağız. iki hafta zamanımız var haydi yüzümü kara çıkarmayın.'' 
bu konuşma herkesi etkilemişti. hepimiz vızır vızır çalışmaya başladık.

ve işin son günüydü. ben yine anason özütünden biraz çekip öyle çıkmıştım işe. kafam iyiydi. artık çalışma eğlenceliydi.herşey normaldi ta ki ben bir kadının parfüm kokusuna kanıp yolumu şaşırana kadar.
baldan daha güzel kokuyordu parfüm kendimi arı mayanın kollarında hissediyordum. ama aslında kadının boynuna konmuştum. kadın benden korkmuştu. yanında erkek arkadaşı vardı. beni kovalamaya başladı. halbu ki bana dokunmasa ben kokuya doyduktan sonra gidecektim. ama alkollüydüm. garip bir cesaret gelmişti. adamı sokmayı düşündüm. adam elinde gazete bana vurmaya çalışıyordu. adamı sokmalıydım kendimi savunmak için.
peki ya sokarsam? bende ölecektim. tam çok ince bir çizgideydi hayatım. ya gazete darbesiyle ölecektim ya da adamı sokup intihar edecektim. kendimi bir an akrep gibi hissettim gururum daha önemliydi. galiba alkoldendi.
tüm cesaretimi toplayıp adamı boynundan soktum. sonra yere düştüm. adamda yanıma düştü. göz göze gelmiştik. benim gözümün önünü hafiften kararmaya başlamıştı. ölmeye başlamıştım. bir anda geldiğini sandığım şey aslında yavaş yavaş geliyordu. ilk defa insanların konuşmasını duymuştum. kulağımın perdesi açılmıştı. ''kemal'in arı sokmasına alerjisi var'' işte bu ölürken duyabileceğim en güzel şeydi ben gidiyordum. ama yanımda birini daha götürmüştüm. ikimizde gurur yüzünden ölüyorduk. o erkekliğine yedirememişti.küçük bir arının kız arkadaşını korkutmasını. aslında o benim insan halimdi...


sanırım bunu arıyorsun yardımcı olduysam sevinirim..