Cevap :
Hücre, canlılığını ve işlevlerini ancak çok sınırlı koşullarda sürdürebilir. Gerek hücre içi, gerek hücre arası veya benzer sıvı maddeler arasındaki denge bu koşullardan biridir. İç ortam koşullarının sabit tutulmasına “HOMEOSTASİS” denir. Bu iç ortamın sabit tutulması canlının yaşadığı ortama (tuzlu su, tatlı su veya karada) göre değişiklik gösterir. Homeostatik kapasitenin sınırlanması hayvanın bu ya da öbür ortamda yaşamasını sınırlayan bir faktördür. Birçok deniz hayvanında hücrelerin tuz yoğunluğu – sürüngenlerde , denizyıldızlarında, yengeçlerde vs. – deniz suyunun yoğunluğuna eşittir. Bu hayvanlar “OSMOCONFORM” hayvanlar olarak bilinir ve su dengelenmesine karşı hemen hemen sorunları yoktur. Buna karşılı bir takım hayvanlar su dengesini sağlayabilmek için enerji kullanmak zorundadırlar. Alabalık gibi bir grup hayvan türü tatlı sudan tuzlu suya ve tekrar geriye göç ettiklerinden alışılagelmişin üzerinde uyum yeteneğine sahiptirler. Tatlı suda yaşayan hayvanların iç sıvıları dikkati çekecek kadar çevresindeki ortamdan daha hipertoniktir. Dış ortamdaki su, hücre içine girme eğilimindedir. Bu yüzden tatlı suda yaşayan hayvanların büyük bir kısmında bir uyum olarak derilerinde geçirgenlik azalmış kutikula ve pullarla örtülmek suretiyle bu geçirgenlik büyük bir ölçüde azalmıştır. Ayrıca çoğunda, vurgan koful, alev hücreleri ve buna benzer birçok oluşum. Su moleküllerinin dışarıya atılması için aktif olarak görev yaparlar. Bu tip hayvanlar deniz içerisinde delik bir kayık gibidir; batmaması için içeriye giren suyun başka bir yoldan devamlı dışarıya atılması gerekir. Fakat tatlı su da yaşayan süngerlerde ve hidralarda bu şekilde bir boşaltma sistemi bulunmadığından, su atılım mekanizması da bilinmezliğini korumaktadır.
Tuzlu sularda yaşayan hayvanların iç ortamları dışa göre hipotonik olduğundan (birçok deniz omurgalısında) yukarıdaki sorunun tersiyle karşı karşıya kalınır; yani vücut içerisindeki su dışarıya kaçar. Hayvanların suyu korumaları gerektiği gibi, vücut içerisine sızan tuzu da derişim gradiyentine ters olmasına karşın dışarıya atmaları gereklidir. Bu hayvanlar evrimsel olarak bezlerin dışarıya tuz atma yeteneği kazanmasıyla, böyle bir ortama birkaç yönden uyum yapabilmişlerdir. Karada yaşayan hayvanlarda ise aynı sorun deriden geçen ve buharlaşan su ile ilgilidir. Çölde yaşayan hayvanlarda bu sorun yaşamın temel koşullarından biri olmuştur. Birçoğu taşların ve diğer cisimlerin altında yaşamakla, bir kısmı vücudunun üzerine bir dış iskelet (böceklerde olduğu gibi) veya kitin zırh geçirmekle su yitirilmesini en aza indirir. Birçoğu da böbreklerinden üre ile birlikte atılan suyun maksimum derecede geri emilmesini sağlayan sistemleri geliştirmişlerdir. Böcekler ve kuşlar, fazla su depo edemezler; çünkü fazla su uçmada ağırlık meydana getirir; dolayısıyla bunlarda ve su sıkıntısıyla devamlı karşı karşıya olan sürüngenlerde idrar, kati veya ona yakın kıvamda atılarak, suyun büyük bir kısmı artırılmış olur.
Ayrıca yenen besinlerin bir kısmı bağırsak veya ona benzer yapılarla, hücre içine girmeden dışarı atılır. Buna defakasyon denir. Fakat hücre içine giren besin maddelerinin parçalanmasıyla meydana gelen artık maddelerin bir kısmı (su ve karbondioksit) solunum yoluyla atılmasına karşılık bir kısmı da boşaltım sistemi dediğimiz sistemle dışarıya verilir. Ayrıca hemoglobinin yıkılma ürünü olan safra tuzları karaciğer; demir, kalsiyum ve bazı metaller kalın bağırsak tarafından salgılanarak vücuttan atılır. Derideki ter bezleri metabolik artıkların bir kısmının (%5-10’nu) atılımından sorumludur. Terin sekizde biri katı maddelerden yapılmıştır; genel hatlarıyla idrar içinde bulunan maddelerin (üre, tuzlar ve organik bileşikler) daha seyreltik bir bileşimidir. Günde 500 ml. (serin yerlerde) ile 3 lt. kadar (sıcak yerlerde) ter çıkarılır.
Boşaltım maddelerinin başında proteinlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan azotlu artıklar gelir. Çünkü bunlar tamamen oksitlenmezler ve hayvan gruplarına göre sonuçta aminoasitlerden amin grubunun koparılmasıyla amonyak, üre, ürik asit ve seratonin meydana gelir. Bu maddeler canlılar için zehirlidir. Enerjiye gereksinim gösteren birkaç tepkimeyle amonyak daha az zehirli olan üreye çevrilir. Ayrıca boşaltım maddelerinin kapsamı içine giren maddeler, suyla beraber, K, Na, Cl , HSO4, fosforik asit ve yabancı maddeler (bunlar birçok yoldan vücuda girmiş ve vücut tarafından kullanılamamış ilaçlar, zehirler vs.)’dir. Bu son değinilen maddeler vücuttan atılmadan önce daha az zehirli veya zehirsiz maddelere çevrilir.