Cevap :
Yardım anlayışının özünde fedâkârlık vardır. Maldan sevgiye kadar her şeyin bir başkasına verilmesi söz konusudur. Bu verme işi bazan, zekât ve fitrede olduğu gibi mecbûri olsa da, çoğu zaman tamamen isteğe bağlıdır. Yine zekât belli bir miktarda alındığı halde sadakanın sınırı yoktur; dileyen dilediği kadar verir. Böylece Müslümanlar arasında en geniş mânâda yardımlaşma yapılır. Bu maddî yardımın dışında, Müslümanlar başkalarına söz ve davranışları ile de iyilik yapmak, onlara sevgi ile bağlanmak zorundadırlar. Bu da onların görevidir.
Hiçbir iyilikte bulunamayan bir Müslüman, eli ve dili ile başkalarına zarar vermemesi bile iyilik (sadaka) sayılmıştır.
İslam dininin üzerinde önemle durduğu konulardan biri de yoksulu kollamak, öksüz ve yetimlere sahip çımaktır. Yüce Allah Kuranıkerim’de şöyle buyurur:
“Yetimi sakın ezme Senden bir şey isteyeni sakın azarlama…!” (Duha 9-10)
Peygamberimiz ve ailesinde yoksullar gözetilir, öksüz ve yetimlere ayrı bir önem verilirdi. Onlar, muhtaç olanlara yardım eder, onlardan bir şey isteyenleri boş çevirmemeye çalışırlardı. Bir defasında kızı Fatıma, ev işlerinden yorgun düştüğünü, el değirmeniyle buğday öğütmekten ellerinin şiştiğini belirterek kendisine bir hizmetçi tutmasını istediğinde Peygamberimiz, yoksul ve kimsesizlerin barındığı yeri kastederek:
“-Kızım, henüz Suffe’dekilerin geçimini yoluna koyamadım. bu durumda sana nasıl yardımcı olabilirim? demişti.
Şehit çocukları ve yakınları Peygamber ailesinde çok ilgi görürdü. Sahabeden Beşîr bin Akrebe, henüz çocukken babası Uhut savaşında şehit edilmişti. Peygamberimiz onları evlerinde ziyaret etti. Babası kaybetmiş olan Beşir ağlıyordu. Peygamberimiz onun başını okşayarak:
“Ağlama… Ben baban, Aişe de annen olsun istemez misin?” diyerek onu teselli etti. Çocuğun üzüntüsü sevince dönüştü. Peygamberimizin eşi Hz. Aişe’nin koruması altında birçok yetim vardı.