Dünya genelinde son yıllarda yaşanan hızlı sanayileşme, nüfus artışı, kentleşme ve yaşam düzeyinin yükselmesi gibi etkenler, özellikle fosil kaynaklı enerji tüketimini artırmış ve önemli oranda çevre kirliliğine yol açmıştır. Nitekim dünyada enerji tüketimi 1900’lü yılların başlarında 2×1018 J iken 1998 yılında 17 kat artarak 3.4×1020 J değerine ulaşmıştır. Bütün bunların sonucu olarak, gerek bu enerji açığını karşılamak gerekse çevre kirliliğini azaltmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına (jeotermal, güneş, rüzgar, tarımsal, dalga, hidrolik, biyokütle) yönelim artmıştır. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynaklarının en önemli türlerinden biri olarak görülen biyokütle enerji kaynakları; kaynağa yönelik üretim ve çevrim teknolojilerinin iyi bilinmesi, her ölçekte enerji verimi için uygun olması, çevre ile dost olması, sürdürülebilir enerji üretimini ve çevre yönetimini sağlaması ve kalkınmayı hedefleyen özellikleri ile tüm dünyada geniş bir uygulama alanı bulmuştur.