Cevap :
Yaşlı teyzelerimizin, ninelerimizin birçoğu okumamış. Hatta okutulmamış desek daha doğru olur. Onların babaları, dedeleri, dayıları veyahut amcaları bayanların okumasına karşıymış. Anneannem anlatıyor. Fidan gibi, olgunlaşmış bir kız…
İlkokul dördü bitirmiş, beşe gitmesi gerek. Süslü püslü giysiler giymeyi severmiş o zamanlar. Babası yeni vefat etmiş. Çocuklara annesi bakıyor. Anneannemin fizikî olarak olgunlaştığını gören akrabalar, başta dayı olmak üzere, kızın okula gitmemesi gerektiğinde diretmiş. Okul başlamış. Derslere girmediğini gören hocası jandarmaya bunu haber etmiş. Gelmişler eve. Komutanla görüşmesi gerektiğini söylemişler. Kız nişanlı diye bir yalan uydurmuşlar sonradan. Kızın parmağına yüzük takmışlar. Ve komutana gidip göstermişler. Ve sonuç: Anneannem okula gitmemiş. Kim karar veriyor? Erkekler. Niye? Çünkü kızlar başörtülerini okulda çıkarmak zorunda kalacaklar. Çünkü kızların okumasına iyi gözle bakılmıyor. Kızını okula gönderen yadırganıyor, hor görülüyor, mahalle baskısı görüyor. Ve bir insanın kaderiyle oynuyorlar. Onu okula göndermeyerek onun temel hakkı olan okuma hakkını elinden alıyorlar. Belki ileride çok yüksek mevkilere gelecek bir insana engel oluyorlar. Bu Anadolu insanı eğitime neden sıcak bakmamıştır, hiçbir zaman anlayamamışımdır. Acaba Atatürk’ün getirdiği laik eğitim sisteminden midir bütün bunlar? Acaba medreseler yıkılmasaydı aynı insanlar kızlarını medreseye gönderecekler miydi? Ve düşünüyordum da eğitimli olduğum için çok mutluyum. Laik bir eğitim aldığım için mutluyum. Bunları o insanları aşağılamak için yazmıyorum. Onlara saygı duyuyorum, ama yapılan yanlışlığın da farkındayım. Akan bir nehrin önünü kesiyorsun sen verdiğin bir kararla. Geleceğin mühendislerinin, geleceğin doktorlarının, geleceğin yazarların önünü kapatıyorsun. Ve ne olursa olsun “eğitim şart” diyorum. Eğitim şart.
İnsanların türbanı dinin bir şartı gibi görmelerine karşı çıkıyorum. Bugün bir teyzeye söyledim, “Her gün dişlerini fırçalıyorsun; Allah’ın emri diye mi fırçalıyorsun?” Başını örtmüş, ona bir şey demiyorum, ama kızını anlatınca biraz aşırıya kaçtıklarını fark ettim. Zaten kendileri merhum Erbakan’ı savunurlarmış. Teyzenin kızı başındaki türbanı kamuya girememek pahasına da olsa çıkartmıyormuş. Türbanını çıkartmama konusunda diretiyor anlayacağınız. “Başı örtme” konusunda ihtilaf var, dedim teyzeye. Biri başını ört diyor, diğeri zorunlu değil diyor. Örf olarak savunanlar var. Yaşar Nuri’nin “Allah ile Aldatmak” kitabında bunun örf olduğu savlanıyor. Yaşar Nuri bunu bir yerinden uydurmuyor. Mesela kaynak olarak gösterdiği kişiler arasında İmam Mâlik var, Hüseyin Hatemi var ve daha birçok isim var. Ama tersini savunanlar da var. Yazıyor kitapta. Şimdi biz buradan “Türban Allah’ın emridir.” diyemeyiz. Derseniz eğer, demeyenlere cevap vermek zorunda kalırsınız. O yüzden teyzeye dedim ki “Örf ile dini karıştırıyorsunuz.” Dişlerini fırçalama örneğini bu cümleden sonra verdim. Yaşar Nuri de kitaplarında hep Emevî örfüne karşı çıkıyor. Ve bana mantıklı geliyor onun yazdıkları. Başı örtmenin “örf” olması bana çok mantıklı geliyor. Maalesef bunu “dinim gereği” diyerek savunuyorlar. Görülmemesi gereken yerlere önem verirsin o kadar. Hz. Muhammed peygamber olmadan önce kadınların başı açıktı da peygamber olduktan sonra mı kapanmaya başladı? Bana bunu açıklayabilir misiniz? Türbanlı hanımlardan rica ediyorum.
Ve dedim ki kendi kendime: Eğitim şart Aziz, eğitim şart. Bilip, öğrenip öğrendiğin şeyi yaşamının bir parçası hâline getirmek başka şey; âdetleri, örf ve gelenekleri ve hatta dini sorgulamadan hayatının vazgeçilmez bir parçası hâline getirmek başka şey. İnsan, hayatı, kendisini, dünyayı, gökyüzünü, yeryüzünü sorgulamak için yaratılmıştır. Hayvanlar hayatı sorgulayamadığı için de bu sorgulamayı âdemoğlu ödev saymalıdır.
Eğitim Şart
Yaşlı teyzelerimizin, ninelerimizin birçoğu okumamış. Hatta okutulmamış desek daha doğru olur. Onların babaları, dedeleri, dayıları veyahut amcaları bayanların okumasına karşıymış. Anneannem anlatıyor. Fidan gibi, olgunlaşmış bir kız…
İlkokul dördü bitirmiş, beşe gitmesi gerek. Süslü püslü giysiler giymeyi severmiş o zamanlar. Babası yeni vefat etmiş. Çocuklara annesi bakıyor. Anneannemin fizikî olarak olgunlaştığını gören akrabalar, başta dayı olmak üzere, kızın okula gitmemesi gerektiğinde diretmiş. Okul başlamış. Derslere girmediğini gören hocası jandarmaya bunu haber etmiş. Gelmişler eve. Komutanla görüşmesi gerektiğini söylemişler. Kız nişanlı diye bir yalan uydurmuşlar sonradan. Kızın parmağına yüzük takmışlar. Ve komutana gidip göstermişler. Ve sonuç: Anneannem okula gitmemiş. Kim karar veriyor? Erkekler. Niye? Çünkü kızlar başörtülerini okulda çıkarmak zorunda kalacaklar. Çünkü kızların okumasına iyi gözle bakılmıyor. Kızını okula gönderen yadırganıyor, hor görülüyor, mahalle baskısı görüyor. Ve bir insanın kaderiyle oynuyorlar. Onu okula göndermeyerek onun temel hakkı olan okuma hakkını elinden alıyorlar. Belki ileride çok yüksek mevkilere gelecek bir insana engel oluyorlar. Bu Anadolu insanı eğitime neden sıcak bakmamıştır, hiçbir zaman anlayamamışımdır. Acaba Atatürk’ün getirdiği laik eğitim sisteminden midir bütün bunlar? Acaba medreseler yıkılmasaydı aynı insanlar kızlarını medreseye gönderecekler miydi? Ve düşünüyordum da eğitimli olduğum için çok mutluyum. Laik bir eğitim aldığım için mutluyum. Bunları o insanları aşağılamak için yazmıyorum. Onlara saygı duyuyorum, ama yapılan yanlışlığın da farkındayım. Akan bir nehrin önünü kesiyorsun sen verdiğin bir kararla. Geleceğin mühendislerinin, geleceğin doktorlarının, geleceğin yazarların önünü kapatıyorsun. Ve ne olursa olsun “eğitim şart” diyorum. Eğitim şart.
İnsanların türbanı dinin bir şartı gibi görmelerine karşı çıkıyorum. Bugün bir teyzeye söyledim, “Her gün dişlerini fırçalıyorsun; Allah’ın emri diye mi fırçalıyorsun?” Başını örtmüş, ona bir şey demiyorum, ama kızını anlatınca biraz aşırıya kaçtıklarını fark ettim. Zaten kendileri merhum Erbakan’ı savunurlarmış. Teyzenin kızı başındaki türbanı kamuya girememek pahasına da olsa çıkartmıyormuş. Türbanını çıkartmama konusunda diretiyor anlayacağınız. “Başı örtme” konusunda ihtilaf var, dedim teyzeye. Biri başını ört diyor, diğeri zorunlu değil diyor. Örf olarak savunanlar var. Yaşar Nuri’nin “Allah ile Aldatmak” kitabında bunun örf olduğu savlanıyor. Yaşar Nuri bunu bir yerinden uydurmuyor. Mesela kaynak olarak gösterdiği kişiler arasında İmam Mâlik var, Hüseyin Hatemi var ve daha birçok isim var. Ama tersini savunanlar da var. Yazıyor kitapta. Şimdi biz buradan “Türban Allah’ın emridir.” diyemeyiz. Derseniz eğer, demeyenlere cevap vermek zorunda kalırsınız. O yüzden teyzeye dedim ki “Örf ile dini karıştırıyorsunuz.” Dişlerini fırçalama örneğini bu cümleden sonra verdim. Yaşar Nuri de kitaplarında hep Emevî örfüne karşı çıkıyor. Ve bana mantıklı geliyor onun yazdıkları. Başı örtmenin “örf” olması bana çok mantıklı geliyor. Maalesef bunu “dinim gereği” diyerek savunuyorlar. Görülmemesi gereken yerlere önem verirsin o kadar. Hz. Muhammed peygamber olmadan önce kadınların başı açıktı da peygamber olduktan sonra mı kapanmaya başladı? Bana bunu açıklayabilir misiniz? Türbanlı hanımlardan rica ediyorum.
Ve dedim ki kendi kendime: Eğitim şart Aziz, eğitim şart. Bilip, öğrenip öğrendiğin şeyi yaşamının bir parçası hâline getirmek başka şey; âdetleri, örf ve gelenekleri ve hatta dini sorgulamadan hayatının vazgeçilmez bir parçası hâline getirmek başka şey. İnsan, hayatı, kendisini, dünyayı, gökyüzünü, yeryüzünü sorgulamak için yaratılmıştır. Hayvanlar hayatı sorgulayamadığı için de bu sorgulamayı âdemoğlu ödev saymalıdır.