Cevap :
Osmanlıda Silahdar
Silah taşıyan anlamında kullanılan bir deyimdir. Osmanlı Devleti’nde, ileri gelen devlet adamları ve vezirlerin kapı halkından,bir bölüğüne kapıkulu süvarilerinden ikinci bölüğe verilen bir addır.
Osmanlılarda, Yıldırım Bayezid devrinde Silâhdârlık kurulmuştu. Ancak Osmanlı sarayında aynca bir Silâhdârlar bölüğü kurulmamış, padişahın silâhını taşımak, öteki silâhlan ile birlikte diğer kıymetli mücevher ve eşyalan korumakla tek bir silâhdâr vazifelendirilmişti. Silâhdârlar Enderûn’a alınan gençler arasında zamanla yetişerek bu mevkie yükselirlerdi. Hasbahçe bostancılığından zülüflü baltacılara, oradan seferli odasına, daha sonra has odaya geçen genç; bir süre hizmetten sonra tülbent ağası, rikâbdar ve çuhadar olur, bundan sonra Silâhdârlığa yükselirdi. Padişahın gezintilerine katılmak, padişaha buhur ve gülsuyu sunmak görevleri arasında bulunuyordu.
Çorlulu Ali Paşa, Sultan II. Mustafa’nın silâhdârı olarak enderûna yeniden bir düzen verdi ve silâhdârların nüfuzlarım arttırdı. Böylece silâhdârlar has oda, hazine, kiler ve seferli koğuşlan ile zülüflü baltacıların âmiri olarak sarayın başmâbeyncisi durumuna yükseldiler. Padişahın emirlerini tebliğ vazifesini de üstlenmiş olduklarından, sabah namazından yatsıya kadar padişahın yanından ayrılamazlardı.
Silah taşıyan anlamında kullanılan bir deyimdir. Osmanlı Devleti’nde, ileri gelen devlet adamları ve vezirlerin kapı halkından,bir bölüğüne kapıkulu süvarilerinden ikinci bölüğe verilen bir addır.
Osmanlılarda, Yıldırım Bayezid devrinde Silâhdârlık kurulmuştu. Ancak Osmanlı sarayında aynca bir Silâhdârlar bölüğü kurulmamış, padişahın silâhını taşımak, öteki silâhlan ile birlikte diğer kıymetli mücevher ve eşyalan korumakla tek bir silâhdâr vazifelendirilmişti. Silâhdârlar Enderûn’a alınan gençler arasında zamanla yetişerek bu mevkie yükselirlerdi. Hasbahçe bostancılığından zülüflü baltacılara, oradan seferli odasına, daha sonra has odaya geçen genç; bir süre hizmetten sonra tülbent ağası, rikâbdar ve çuhadar olur, bundan sonra Silâhdârlığa yükselirdi. Padişahın gezintilerine katılmak, padişaha buhur ve gülsuyu sunmak görevleri arasında bulunuyordu.
Çorlulu Ali Paşa, Sultan II. Mustafa’nın silâhdârı olarak enderûna yeniden bir düzen verdi ve silâhdârların nüfuzlarım arttırdı. Böylece silâhdârlar has oda, hazine, kiler ve seferli koğuşlan ile zülüflü baltacıların âmiri olarak sarayın başmâbeyncisi durumuna yükseldiler. Padişahın emirlerini tebliğ vazifesini de üstlenmiş olduklarından, sabah namazından yatsıya kadar padişahın yanından ayrılamazlardı.
eyaLet Askerlerı :
On altıncı yüzyılın ikinci yarısına kadar kapıkulu ocakları ile birlikte Osmanlı ordusunun en büyük ve en önemli kısmını teşkil eden askerî sınıflar. Eyâlet kuvvetleri ilk zamanlarda tımarlı sipâhî, azab ve akıncılardan ibaretti.
Osmanlıda Silahdar :
Silah taşıyan anlamında kullanılan bir deyimdir. Osmanlı Devleti’nde, ileri gelen devlet adamları ve vezirlerin kapı halkından,bir bölüğüne kapıkulu süvarilerinden ikinci bölüğe verilen bir addır. Alıntı