Cevap :
lışkanlıklarını bırakmadılar. Hak yolu kabul etmediler. Batılda ve yanlışta direnip durdular.
Hatalarının cezasını çekecekleri gün gelmişti artık.
Cenabı Hak, kırk gün içinde başlarına büyük bir felâketin geleceğini haber verdi.
Yûnus Aleyhisselâm bu haberi onlara duyurdu, ama hiç oralı olmadılar.
Otuz yedinci gün gelince felâket belirtileri görülmeye başladı.
Hava karardı, etrafı korkunç bir hal aldı. Ama onlarda en ufak bir değişiklik yoktu. Uyanmıyorlardı.
Sonunda Hz. Yûnus halkına kızdı ve şehri terk etti. Sahile gitti, orada hazır duran bir gemiye bindi.
Gemi denize açıldı. Fakat biraz sonra sağa sola yalpa yapmaya başladı.
Gemide bir suçlu vardı. Efendisinden kaçan bir köle bulunuyordu.
Yolcular arasında kura çektiler. Üç seferinde de kura Hz. Yûnus’a çıktı.
Çünkü bir peygamber olmasına rağmen Rabbinden izin almadan halkını terk etmişti.
Vakit geceydi, deniz dalgalıydı. Hz. Yûnus kendini kaldırdı, denizin ortasına attı.
Cenab-ı Hak bu esnada bir balığı görevlendirdi. Denize düşen Hz. Yûnus’u balık tuttu ve hemen yutuverdi.
Bu esnada Yûnus Aleyhisselâm Allah’a yöneldi, dua etti.
Yedinci gün balık getirdi, Hz. Yûnus’u sahile bıraktı.
* * *
Hz. Yûnus çok yorulmuş, acıkmıştı, cildi de epeyce yıpranmıştı. Bir yaban keçisi geldi, Hz. Yûnus’a süt verdi. Geniş yapraklı bir kabak ağacı da ona gölge yaptı.
Hz. Yûnus artık yürüyecek hale gelmişti. Ninova’ya dönmek üzere yola çıktı. Şehrin alt üst olduğunu, yıkıldığını, halkın da yok olduğunu sanıyordu.
Şehre yaklaşınca bir de ne görsün, baktı ki, şehir yerinde duruyor, halk da normal hayatına devam ediyordu.
Ama insanlarda bir değişiklik vardı. Tövbe etmişler, puta tapmayı bırakmışlar, kötü alışkanlıklarını terk etmişlerdi. Hepsi de Hz. Yûnus’un istediği gibi olmuşlardı.
Tam felâket gelip çattığı sırada, bir araya gelmişler, büyüklerinin etrafında toplanmışlar. Hz. Yûnus’u aramışlar, taramışlar, ama bulamamışlardı.
Sonunda iman etmişler, Allah’a kul olmuşlar, namaza başlamışlar.
Yüce Allah da tövbelerini kabul etmiş, felâketi durdurmuş, geri çekmişti.
Böylece Ninovalılar kurtulmuştu.
Hz. Yûnus’u görür görmez hemen etrafını sardılar. Ondan sonra onun dediklerinden hiç ayrılmadılar.
* * *
Yûnus Aleyhisselâmın başından geçenler, Kur’ân’da ve peygamberler tarihinde anlatılanlar kısaca böyle.
Yûnus Aleyhisselâm denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuştu. Deniz fırtınalı, gece tehlikeli ve karanlık, her taraftan ümit kesilmiş bir durumda.
Tam bu esnada Hz. Yûnus Rabbine döndü ve şu duayı okudu:
“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine’z-zâlimin.”
(Allah’ım! Senden başka bir ilâh yoktur. Sen her türlü noksanlıklardan uzaksın. Ben kendine yazık edenlerden oldum.)
Hz. Yûnus denizin ortasında, hem de balığın karnındaydı. Onu kurtaracak hiçbir sebep yoktu. Çünkü bütün sebepler durmuştu.
Onu o halden kurtaracak olan, sözü hem balığa, hem denize, hem de geceye geçen birisi olabilirdi.
Çünkü görünürde balık da, deniz de, gece de onun aleyhindeydi. Bu üçüne birden sözünü geçiremeyen, onu kurtaramazdı.
Bütün insanlar toplanıp bir araya gelip, yardım etmeye kalksalardı, beş para faydaları olmazdı.
Hz. Yûnus bir peygamberdi. Rabbinden başka hiç kimseden yardım gelmeyeceğini biliyordu.
Bütün sebeplerin sustuğunu ve durduğunu anladı ve gönlünü Allah’a açtı.
* * *
Okuduğu bu dua üzerine Cenab-ı Hak balığı da, denizi de, geceyi de onun emrine verdi.
Sonunda balık onun için bir denizaltı gemisi oldu.
Dağ gibi müthiş dalgaları taşıyan deniz, onun hakkında bir ovaya döndü, bir gezinti yeri oldu.
Bulutların kararttığı gökyüzü onun için bir mehtaba döndü. Ay, ışığını cömertçe yaydı, aydınlattı.
Onu sıkıştıran ve tehdit eden bütün varlıklar dostluk yüzünü gösterdiler.
Sonunda selâmet sahiline çıktı, kabak ağacının altında Allah’ın özel lütfuna kavuştu.
Yûnus Aleyhisselâmı bilirsiniz. Hani şu Yûnus balığı var ya, adını bu peygamberden almış.
Yûnus Aleyhisselâmın başından geçenler kısaca şöyle:
Cenabı Hak, Hazreti Yûnus’u Ninova halkına peygamber olarak gönderdi.
Ninova, bugün Irak sınırları içinde yer alıyor. Musul’a yakın bir şehir.
Ninova o tarihlerde yüz bin nüfuslu bir şehirdi. Şehir halkı puta tapıyor, her türlü kötülüğü işliyordu.
Yûnus Aleyhisselâm onlara hak dini anlattı. Allah’a imana davet etti. Kötülüklerden uzak durmalarına çalıştı.
Ama Ninovalılar peygamberlerine kulak vermediler, öğütlerini dinlemediler.
Alışkanlıklarını bırakmadılar. Hak yolu kabul etmediler. Batılda ve yanlışta direnip durdular.
Hatalarının cezasını çekecekleri gün gelmişti artık.
Cenabı Hak, kırk gün içinde başlarına büyük bir felâketin geleceğini haber verdi.
Yûnus Aleyhisselâm bu haberi onlara duyurdu, ama hiç oralı olmadılar.
Otuz yedinci gün gelince felâket belirtileri görülmeye başladı.
Hava karardı, etrafı korkunç bir hal aldı. Ama onlarda en ufak bir değişiklik yoktu. Uyanmıyorlardı.
Sonunda Hz. Yûnus halkına kızdı ve şehri terk etti. Sahile gitti, orada hazır duran bir gemiye bindi.
Gemi denize açıldı. Fakat biraz sonra sağa sola yalpa yapmaya başladı.
Gemide bir suçlu vardı. Efendisinden kaçan bir köle bulunuyordu.
Yolcular arasında kura çektiler. Üç seferinde de kura Hz. Yûnus’a çıktı.
Çünkü bir peygamber olmasına rağmen Rabbinden izin almadan halkını terk etmişti.
Vakit geceydi, deniz dalgalıydı. Hz. Yûnus kendini kaldırdı, denizin ortasına attı.
Cenab-ı Hak bu esnada bir balığı görevlendirdi. Denize düşen Hz. Yûnus’u balık tuttu ve hemen yutuverdi.
Bu esnada Yûnus Aleyhisselâm Allah’a yöneldi, dua etti.
Yedinci gün balık getirdi, Hz. Yûnus’u sahile bıraktı.
* * *
Hz. Yûnus çok yorulmuş, acıkmıştı, cildi de epeyce yıpranmıştı. Bir yaban keçisi geldi, Hz. Yûnus’a süt verdi. Geniş yapraklı bir kabak ağacı da ona gölge yaptı.
Hz. Yûnus artık yürüyecek hale gelmişti. Ninova’ya dönmek üzere yola çıktı. Şehrin alt üst olduğunu, yıkıldığını, halkın da yok olduğunu sanıyordu.
Şehre yaklaşınca bir de ne görsün, baktı ki, şehir yerinde duruyor, halk da normal hayatına devam ediyordu.
Ama insanlarda bir değişiklik vardı. Tövbe etmişler, puta tapmayı bırakmışlar, kötü alışkanlıklarını terk etmişlerdi. Hepsi de Hz. Yûnus’un istediği gibi olmuşlardı.
Tam felâket gelip çattığı sırada, bir araya gelmişler, büyüklerinin etrafında toplanmışlar. Hz. Yûnus’u aramışlar, taramışlar, ama bulamamışlardı.
Sonunda iman etmişler, Allah’a kul olmuşlar, namaza başlamışlar.
Yüce Allah da tövbelerini kabul etmiş, felâketi durdurmuş, geri çekmişti.
Böylece Ninovalılar kurtulmuştu.
Hz. Yûnus’u görür görmez hemen etrafını sardılar. Ondan sonra onun dediklerinden hiç ayrılmadılar.
* * *
Yûnus Aleyhisselâmın başından geçenler, Kur’ân’da ve peygamberler tarihinde anlatılanlar kısaca böyle.
Yûnus Aleyhisselâm denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuştu. Deniz fırtınalı, gece tehlikeli ve karanlık, her taraftan ümit kesilmiş bir durumda.
Tam bu esnada Hz. Yûnus Rabbine döndü ve şu duayı okudu:
“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine’z-zâlimin.”
(Allah’ım! Senden başka bir ilâh yoktur. Sen her türlü noksanlıklardan uzaksın. Ben kendine yazık edenlerden oldum.)
Hz. Yûnus denizin ortasında, hem de balığın karnındaydı. Onu kurtaracak hiçbir sebep yoktu. Çünkü bütün sebepler durmuştu.
Onu o halden kurtaracak olan, sözü hem balığa, hem denize, hem de geceye geçen birisi olabilirdi.
Çünkü görünürde balık da, deniz de, gece de onun aleyhindeydi. Bu üçüne birden sözünü geçiremeyen, onu kurtaramazdı.
Bütün insanlar toplanıp bir araya gelip, yardım etmeye kalksalardı, beş para faydaları olmazdı.
Hz. Yûnus bir peygamberdi. Rabbinden başka hiç kimseden yardım gelmeyeceğini biliyordu.
Bütün sebeplerin sustuğunu ve durduğunu anladı ve gönlünü Allah’a açtı.
* * *
Okuduğu bu dua üzerine Cenab-ı Hak balığı da, denizi de, geceyi de onun emrine verdi.
Sonunda balık onun için bir denizaltı gemisi oldu.
Dağ gibi müthiş dalgaları taşıyan deniz, onun hakkında bir ovaya döndü, bir gezinti yeri oldu.
Bulutların kararttığı gökyüzü onun için bir mehtaba döndü. Ay, ışığını cömertçe yaydı, aydınlattı.
Onu sıkıştıran ve tehdit eden bütün varlıklar dostluk yüzünü gösterdiler.
Sonunda selâmet sahiline çıktı, kabak ağacının altında Allah’ın özel lütfuna kavuştu.