Cevap :
http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-388&Bilgi=hzmevlana-mevlevi-ayinleri
Yardımcı Olabilir :)
Hazret-i Mevlânâ Mûsikî Biliyor muydu?
Belirttiğimiz gibi Hazret-i Mevlânâ sık sık güzel ses ve mûsikîden, semâdan bahsederken verdiği örneklerle sanki mûsikî ile alâkalı mevzulara vâkıf gibidir. Ondan güzel sesin semâın maksadına ulaşmasına vesile olan bir unsur olduğunu öğreniyoruz.
Bir gazelinde:
“Üç telli sazı çal. Ben birliğe ulaştım. İkilikte bulunma, ya rehâvî perdesinden çal, ya kurtuluş perdesinden ezgiler söyle”
“Senin zîr, bem (tiz ve pes) perdelerin olmasa, o perdelere vurmasan gamlara dalıyoruz; neyde nevâ makâmını bul da şu sesi üfür: Feryat sessizlikten, nağmesizlikten”.
“Irak makâmındaki ezgi, bu ayrılığın dermânıdır; sen söz söylemeden gönlü alır, götürürsün, fakat nereye götürürsün, nereye kadar iletirsin?”
“Ey padişahların bildiği, tanıdığı güzel, canımızı ısfahân perdesinden okşa, âşinâlık yoluyla sor hâlimizi hatırımızı”.
“Sarhoş dostların meclisine zengûle makâmından ezgiler düzerek git, işi sonuna getir, niceyedir bu vesvese bu ağır davranış?”
Doğru sözlü, doğru işli dostsan rast makâmından çal ki hicaza gelesin.
Uşşâkı hüseynî perdesinden topla, bûselik, mâye perdeleriyle gönüller aç”.
“Senden dügâh istiyorlar, sen çârgâhtan söyle; sen bu yerin bu yurdun mumusun, ışığısın, a güzelim. Ne de hoş çalmadasın, ne de hoş söylemede”.
Bu gazelinde rehâvî, nevâ, ırak, ısfahân, zengûle gibi makamlardan bahsetmesi ve bu makamların tesirlerine uygun olabilecek sıfatlarını da zikretmesi ilginçtir. Isfahan makamının okşayıcılığı, ırak makamını makam çeşnisi özelliği itibâriyle başlangıç ve karar perdeleri arasındaki uzaklığı gibi.
Ayrıca herhangi bir makâmı değil de zeng��le makâmını yakıcılığı dolayısıyla aşk sarhoşu olanların meclisine lâyık görmesi hoştur.
Mûsikî ilmine vâkıf olanlarca mâl’umdur ki hicaz makâmı çeşnisinin üzerinde rast makâmı çeşnisi vardır. Yani biz bunu “hicaz makâmının güçlüsü üzerinde rast çeşnisi vardır” şeklinde ifâde ederiz. (Makamlar iki veya daha fazla makam çeşnilerinden oluşur. Güçlü perdesi makamların seyrinin orta bölgeleridir ki makama göre değişebilir ve iki farklı çeşninin birleştiği perdedir.) Makamın seyrine de güçlü perdesi civarından başlanır. Yani güçlü perdesi üzerindeki rast çeşnisi icrâ edilerek başlanır. Daha sonra aşağı perdelerde seyr edilerek hicaz çeşnisiyle karar edilir. Yani önce rast sonra kararda hicaz. Hazret-i P’îr’in “Rast makâmından çal ki hicaza gelesin” demesi sadece bir tesâdüf müdür?
Yine uşşâk makâmıyla başlayıp, çok yakın ilişkisi olan hüseynî makâmını, oradan da hüseynî makâmı ile güçlü perdeleri aynı olan bûselik makâmını, ve geçkisi çok kolay olan mâye makâmını bu sırayla zikretmesi de dikkate değerdir.
“Senden dügâh istiyorlar, sen çârgâhtan söyle” derken, dügâh makâmının içinde çârgâh makâmının çeşnisinin olduğunu bilmiyor muydu acaba?
Hz. Mevlânâ ney üflemiş midir üflememiş midir, rebab çalmış mıdır çalmamış mıdır diye tartışmak bir yana, bütün bu örnekler Hz. Mevlânâ’nın en az mûsikîden anlayan bir mûsikîşinas kadar makam , ses ve müzik aleti bilgisi olduğunu göstermektedir. O’nun bunları bilmesi için mûsikî nazariyatı tahsil etmiş olması da gerekmez zaten. Çünkü o mûsikîyi icrâ etmek için değil, aşk yolunda kullanmak için bilmektedir.
Mevlevilik’teki Durum
Hazret-i Mevlânâ’nın mûsikî ve semâya verdiği bu önem, O’nun meşrebini devam ettiren Mevlevîlikte mûsikînin bir medenîyet haline gelmesine vesile olmuştur. Allah’ı zikretmek olan semâ’ı mûsikî eşliğinde icrâ etmişler bir çok makamdan Mevlevî Âyinleri bestelemişlerdir. Mevlevî Âyinleri ilâhî aşk yolunu son mertebesine kadar sembolize eden semâ’a uygun olarak, dört bölüm şeklinde düzenlenmiştir (şerîat, tarîkat, hakîkat ve ma’rifet). Bu merâsime “Mevlevî Mukâbelesi” denir. Mevlevîlikte zikrin mûsikiyle bu şekilde iç içe olması Hazret-i Mevlânâ’nın mûsikîye verdiği önem sebebiyledir. Yukarıda bahsettiğimiz üzere İlâhî zevki ateşleyen ve rûhu terbiye eden bir unsur olarak, zikir esnâsında kullanılmıştır. Mevlevîlerin mûsikîyi kullanmış olan diğer tarîklerden farkı, mûsikîyi çeşitli hareketler ve ifâdelerle zenginleştirmişler, mûsikî ve semâ’daki her unsura bir anlam yüklemişler, bilhassa ney, rebâb ve kudûm Mevlevî tekkelerinin en önemli sazları olmuştur. Bilinen bir çok şeyh bu sazların icrâcısıdır. Mûsikî tarihimizdeki bir çok büyük mûsikîşinâslar ve bazı ekol olmuş büyük bestekârlar da, ya mevlevî şeyhleri, ya mevlevî veya mevlevî muhibbi olarak bilinmektedir.