Cevap :
Ben kol saati beklemiştim. Bir çift lacivert bot çıkmıştı.
Ben kol saati beklemiştim. Pamuklu pijama ve kafamı kaşındıran bir bere çıkmıştı.
Ben kol saati beklemiştim. Üzeri çiçekli bir terlik çıkmıştı.
Ben kol saati beklemiştim. Eldiven ve atkı çıkmıştı...
On birinci yaş günümden sonra beklemeyi bıraktım ve bir gün para kazanıp o kol saatini kendim almaya karar verdim.
Bilirsiniz işte; birinin çok beklediğimiz, bizi çok mutlu edecek o hediyeyi almasını ummak ve sonunda bambaşka bir şeyle karşılaşmak o kadar hayal kırıklığı yaratır ki hayatım boyunca çok arzu ettiklerimi kendi gücümle edinebilme çabam sanırım o tarihlerde oluştu.
Bir kol saatim olsa sanki yedi yaşından on yedi yaşına atlayacaktım. Sanki okuma yazmayı bir çırpıda sökecek, hesap kitap işine oturacaktım. Hatta o kadar büyüyecektim ki sokakta oyun oynarken beni çelimsiz bulup canımı acıtan çocuklar kol saatimi görünce büyülenecek bana büyük bir saygı duyacaklardı.
Beklediğim en büyük hediyeydi. Ailemin ihtiyacım olduğunu düşündüğü atkı, ayakkabı, pijama daima önüne geçti.
O kol saati bir türlü gelmedi. Her hediyeyi çok beğenmiş gibi yaparak ve ağlamamı tutarak bir sonraki yılı beklemekten usandım. Ağlamamı tutardım çünkü o hediyeyi beğenmemiş olmak çok zor şartlarda, çok kardeşli büyümüş ve o kadarcık yaşımla sahip olduklarımı, aldığım hediyeleri çocuklukları boyunca hayal dahi edememiş annemle babamı çok üzeceğini bilirdim. Üzeceğini, benim yaşadığımdan daha çok hayal kırıklığına uğratacağını ve çok kızdıracağını elbette...
Sonunda bana sunabildikleri her şeye sevgi gösterip aslına hayalini kurduğuma kendim ulaşmayı bekledim. Gerçekten de ilk kol saatimi kendim almıştım.
***
Kırmızı Kazak (*) diye bir kitap...
İlk sayfalarını okurken bir çırpıda 1978’e, 79’a, (80’i geç, tam iki gün önce darbe olmuştu) 81’e gittim...
Sonra kendi hikâyemden çıkıp o küçücük çocuğun dünyasına girdim.
Kimsenin görmediği ama sadece kitabın anlatıcısı Eddie’nin iletişim kurabildiği at terbiyecisi Russel şöyle diyordu bir yerde:
“Bu atlar doğumlarıyla birlikte sahip oldukları içgüdülerini günden güne unutmaya eğilimlidir. Herkes sevildiğini hissetmek ister ama sadece yalnızlık hissettiğinde başka bir şeyle bunu tamamlamak çok daha zordur.
Adam beni giderek şaşırtıyordu. Bir at yalnızlığı hissedebilir miydi?
Tabii ki hissedebilir. Aslında atlar bize sandığımızdan daha fazla benzer. Ne yapmaları gerektiğini bilerek doğarlar ama kim olduklarını ya da kim olmaları gerektiğini bilemezler. Bahse girerim senin için de bu böyledir Eddie. Muhtemelen insanlar her zaman sana büyüdüğünde ne olacağını soruyorlardır ama bu yanlış bir sorudur. Aslında insanların sormaları gereken soru ‘Büyüdüğünde kim olmak istiyorsun’dur.”
***
Bugün 30’larını çoktan geride bırakmış pek çoğumuz hâlâ kim olduğumuz sorusuna tamamlanmış bir yanıt verebilmiş değiliz. Hatta belki hâlâ “kim olmak istiyoruz”un peşindeyiz. Ya da büyük çoğunluk bu kendini oldurma çabasından çoktan bıktı ve bıraktı kendini.
Bir Noel günü beklediği hediye yerine annesinin ördüğü kırmızı kazakla karşılaşan Eddie, Amerikalı televizyon programcısı Glenn Beck’in kendisiymiş. Gerçek yaşam öyküsünü anlatışındaki sadelik, içtenlik ve dürüstlük kitabı bir gecede bitirmeme sebep oldu. Eddie şimdi zengin, ünlü ve hâlâ mutluluğun nerede saklı olduğunu sorgulayan orta yaşlı bir adam...
Biz kim olduk?
Hayat şartları, bizim yerimize verilen kararlar, toplumla ve aile ile çekişmeler, hayal edilenle elde edilebilenin tezadı, olumsuzlukların daima olumlu gelişmelerden sayıca fazla olması, bedenin ve yaşam sevincinin giderek deforme olmasına rağmen ya da olması sonunda kim olabildik?
Hepimiz hayatın bize sunulmuş şahane bir hediye olduğunu bilmek isterdik eminim. Kimin paketinden tam da istediği gibi bir hediye çıktı bilemiyorum...
Kitabı seveceksiniz... Sadece siz okumayın ama, çocuklarınıza da okutun...
eni yılda “sen”in sizi bir Kırmızı Kazak’la mutlu etmesini diliyor…
“Hangi dilde olursa olsun en baskın kelime ‘ben’dir.
Bu kelime kendi içinde tüm yaratıcı gücü barındırır.…Zamanının çoğunu olmadığın biri haline gelmek için harcadın. Kimse seni bu hale getiremez; bunu sadece sen yapabilirsin; yaptın da. Fakat başka bir seçim şansın daha var kurtulabilirsin.”
Böyle Bitti…