Cevap :

Ebr5

Din, kültür ve medeniyetlerin insan tasavvuru, insan tasarımı ve ürettikleri insan modeli; onların temel karakterlerini yansıtır. Hz. Muhammed (sav)’in getirdiği İslam 15 asırdır tarih sahnesindedir ve bu tarihin büyük bir kısmında insanlığın gerçekleştirdiği en büyük başarı örneklerine inkârı kabil olmayan katkılar yapmıştır. Onun inşa ettiği İslam medeniyeti, insana insan olduğu için kıymet vermekte, varlığın özü ve mevcudun en mütekâmili olarak insanı görmektedir.

İslam’a göre insan zübde-i kâinat ve eşref-i mahlûkattır. Bu medeniyetin temel manifestosu şudur: “Allah sizin ne biçimlerinize ne de bedenlerinize bakar fakat o sizin yüreklerinize bakar.” (Müslim, Birr, 45) Bunun için İslam, insanın bedeninden çok yüreğinin önemsendiği bir gönül medeniyetidir.  (Özafşar, M. Emin, İslam Kültüründe Engelli Meşhurlar ya da İslam Kültüründen İnsan Manzaraları, DİB yay, 2005, 137.)

Allah Rasûlü (sav) toplumun tüm fertlerine bu pencereden bakmış ve onlarla bu prensip doğrultusunda ilişki kurmuştur. Onun engelli bazı sahabelerle olan ilişkilerinden birkaçı şu şekildedir: Âmâ bir sahabe olan Itban b. Malik Allah Rasûlü (sav)’ne gelerek “Ey Allah’ın Rasûlü! Benim gözlerim iyi görmüyor. Evimle kabilem arasındaki nehir, yağmur yağdığında taşıyor ve geçmem zor oluyor. Evime gelir bir yerinde namaz kılarsan orayı mescit edineceğim’ der. Bunun üzerine Allah Rasûlü, onun evine gidip orada namaz kılacağına söz verir ve ertesi sabah güneş doğup yükseldikten sonra beraberinde Hz. Ebû Bekir ile Itban’ın evine gider.  Eve girdiğinde ‘Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?’ buyurur. O da Allah Rasûlü (sav)’nün namaz kılmasını istediği yeri gösterir. Rasûlullah namaza durur, arkasındakiler de ona uyarak namaz kılarlar.”  (Buhari, Teheccüd, 36; Müslim, Mesacid ve Mevziu’s-Salat, 263)

yönden  devamıne  olucak  yazmamışsın