Cevap :
DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI
Demokrasi, “Demos-Halk” ve “Kratos-Yönetim” kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Demokrasinin beşiği, Anadolu ve Yunanistan yarımadalarıdır. Atina ve Isparta şehir devletlerinde köle olmayan bütün erkekler, sitenin yönetimine katılabiliyordu.
Farklı sosyo-ekonomik süreçlerde gelişmiş olsalar da, site demokrasilerinde bugünkü demokrasi anlayışımızın bazı izlerine rastlamak mümkündür.
Eski Yunan’dan çağdaş demokrasi anlayışına ulaşılması sürecinde Ortaçağda, sınırlı da olsa, bazı gelişmeler gözlendi.
Ortaçağ’ın feodal sosyal ve ekonomik yapısı, sanayi devrimini hazırladığı gibi; düşünsel ortamı da, Rönesans ve Reform hareketleri öncesinde düşünsel alt-yapısının gelişmesine katkıda bulundu. Feodal düzene karşı halk tabakalarının yükselen sesi ise, demokratik sürecin toplumsal tabanını oluşturdu. Ticaretin gelişmesiyle birlikte yükselen orta sınıflar, yönetimde söz sahibi olma taleplerini ortaya koymaya başladılar. “Kararların alınmasına katılma hakkı verilmeyenler, bu kararlara uymak zorunda değildir” görüşü güç kazanmaya ve tepkide bulunma, doğal bir hak olarak görülmeye başlandı. Bu nedenle modern demokrasinin köklerinin Ortaçağ’a kadar uzandığı belirtilmektedir.
Ortaçağ’daki demokrasi süreci açısından ilk önemli tarihsel adım, 13. Yüzyıl’da (1215) “Mâgna Carta Libertatum” ile atıldı. Bu belge, birey hak ve özgürlükleri ile adalet anlayışının gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan Yeniçağ’da mutlak monarşi anlayışı gittikçe zemin kaybederken, demokrasinin nüvesi niteliğindeki fikirler toplumsal tabakalarda filizlenmeye, sosyal gelişmenin sözcüsü ve liderleri konumunda olan filozoflar tarafından dile getirilmeye başlandı.
18. Yüzyıl’daki “Aydınlanma Çağı”nın üç filozofu olan Locke, Montesquieu ve Rousseau’nun, diğer bir çok düşünürle birlikte, demokratik gelişmesi ve savunulmasında büyük rolleri oldu.
Ancak demokrasi açısından tarihsel dönüm noktaları, eski dönemden yeni bir döneme kesin bir geçişi ortaya koyan, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 Fransız Devrimi olmuştur. Amerikan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ve Fransız Devrimi’nin “Özgürlük, eşitlik kardeşlik” anlayışı, demokrasi anlayışının gelişmesinde kilometre taşı teşkil ettiler.
19. yüzyıldan II. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar olan dönemde bir yandan imparatorluklar çözülüp ulus devletler kurulurken, diğer taraftan da ideolojiler gelişti ve ideoloji tartışmaları başladı. Anti-demokratik ideolojiler, bazı ülkelerde iktidara geldi.
Nazizm ve faşizme dayanan rejimler, II. Dünya Savaşı’nda yenilirken, totaliter ve antidemokratik Sovyet/Doğu Bloku komünizmi ise süreç içerisinde kendiliğinden yıkıldı. Tarih, totaliter ideolojilerin demokrasi karşısında başarısızlıklarını ve hiç bir şekilde insan mutluluğuna hizmet etmediklerini açıklıkla gösterdi.
Dünya Savaşı’ndan sonra İnsan Hakları konusundaki ilk girişim, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948′de kabul ettiği “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ile gerçekleşmiştir. İnsan hakları ile ilgili diğer bir uluslararası sözleşme, 4 Kasım 1950′de Avrupa Konseyi kapsamında imzalanmıştır. Ayrıca 1 Ağustos 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi de insan hakları ile ilgili bölümler içermektedir.
Özellikle “Soğuk Savaş”ın bitiminden sonra insan hakları kavramı, demokratik süreçte giderek önem kazanmıştır. Çünkü insan haklarının kullanılabilmesi, ancak demokratik bir ortamda mümkündür