medya iletişim kültür toplum ekonomi etik kavramlarından yola çıkarak öyküleyici metin makale şiir araştırma yazısı vb. acilllllllllllll

Cevap :

Medya etiği kavramının gerek akademik ve popüler eleştirilerde, gerekse iletişim alanındaki düzenlemelerde başat bir konuma taşınması 1980’lerden sonra gerçekleşmiştir. Neo-liberalizmin “piyasa odaklı toplum tasarımı”nın (Harvey: 2007) sonucu olarak “kamu hizmeti” olarak görülen sağlık, eğitim, telekomünikasyon ve kitle iletişimi gibi alanları piyasa rekabetine açılması ve devletin sosyal ve kültürel hizmet alanlarından çekilmesi sürecinde, medya kuruluşlarının toplumsal meşruiyetlerini yeniden tanımlamaları gerekmiştir. Çünkü liberal-kapitalist toplumlarda medyanın meşruiyet zemini, güçlü devlete karşı kamunun sesi olmaya, kâr güdüsünü kamu yararının gerisinde tutmaya ve yurttaş bireylerin demokratik karar mekanizmalarında etkin bir rol oynayabilmesi için onlara piyasa ve devlet iktidarının bozucu etkisinden arınmış, objektif ve bilimsel enformasyon sunma işlevlerine dayandırılmıştır. Medya etiği; liberal toplumlardaki özgürlüğünü, piyasanın ekonomik denetiminden ve devletin siyasal baskısından uzak olma temeline dayandıran medyanın, ticari bir işletme olma niteliğini açıkça savunmaya başlamasıyla birlikte bu özgürlük zeminini kaybetme tehlikesine bir yanıt geliştirme çabasıdır. Buna göre, medya etiğinin, piyasanın manipülatif gücünün panzehiri olarak işlev görebileceği, endüstrinin etik ilkelere bağlı kılınmasıyla kamuyla olan güven ilişkisinin korunabileceği, kısaca medyanın demokratik işlevlerinin kendi kendini denetleyerek (self-regulation) yerine getirebileceği savunulmuştur. Bu çerçevede medya etiği, ticari yayıncılığın yükselişi, haber örgütlerinin dev holding yapılarının bir parçası haline gelmesi ve kamu hizmeti yayıncılığının gerilemesiyle karakterize olan ’80 sonrası dönemde artan bir görünürlük kazanmıştır. Ancak medya etiğiyle ilgili tartışmaların ve özdenetim çabalarının başlangıcının 1980’ler olduğunu söylemek yanıltıcı olacaktır. Dünyada ve Türkiye’de, habercilerin ve haber kuruluşlarının “mesleki pratikleri”ni sektör içi mekanizmalarla düzenlemeyi amaçladığı girişimler geçmişte de mevcuttur ve pek çoğu hala varlığını korumaktadır. Ancak ’80 sonrasında medya etiğine olan söylemsel ve kurumsal gereksinim yukarıda belirttiğimiz nedenlerle çok daha öncelikli bir sorun olarak görülmeye başlamıştır.

Diğer taraftan, medya etiği anlayışının nasıl geliştiği sorusu çok daha gerilere gitmeyi gerektirmektedir. Gerek medyanın etik nosyonu fikri, gerekse bu nosyonun medyanın toplumsal konumuyla ilgili hangi varsayımlardan türetilmesi, hangi ilkeleri, kuralları ve kısıtlamaları içermesi gerektiği, liberal basın ideolojisinin inşa edilme sürecine içkindir. Bu da bizi, Anglo-Amerikan dünyasında devlet müdahalesine karşı “özgür basın mücadelesi”nin verildiği tarihsel süreci ve basının “dördüncü güç” ve “kamunun sesi” olma iddiasının şekillendiği düşünsel mirası incelemeye yöneltmektedir. Geçmişi onyedinci yüzyıl İngiltere’sine kadar uzanan bu miras, İngiltere ve ABD’de ondokuzuncu yüzyılda kitle demokrasisinin ve çoğulcu piyasa toplumunun ortaya çıkışıyla biçim almış, yirminci yüzyılda modern medyanın toplumsal sorumluluğu fikrine ve etik nosyonuna temel teşkil etmiştir. Bu giriş yazısının ilerleyen bölümlerinde, temel uğraklar ve kırılmalar ekseninde bu tarihsel sürecin genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.

 medya etiği anlayışının nasıl geliştiği sorusu çok daha gerilere gitmeyi gerektirmektedir. Gerek medyanın etik nosyonu fikri, gerekse bu nosyonun medyanın toplumsal konumuyla ilgili hangi varsayımlardan türetilmesi, hangi ilkeleri, kuralları ve kısıtlamaları içermesi gerektiği, liberal basın ideolojisinin inşa edilme sürecine içkindir. Bu da bizi, Anglo-Amerikan dünyasında devlet müdahalesine karşı “özgür basın mücadelesi”nin verildiği tarihsel süreci ve basının “dördüncü güç” ve “kamunun sesi” olma iddiasının şekillendiği düşünsel mirası incelemeye yöneltmektedir. Geçmişi onyedinci yüzyıl İngiltere’sine kadar uzanan bu miras, İngiltere ve ABD’de ondokuzuncu yüzyılda kitle demokrasisinin ve çoğulcu piyasa toplumunun ortaya çıkışıyla biçim almış, yirminci yüzyılda modern medyanın toplumsal sorumluluğu fikrine ve etik nosyonuna temel teşkil etmiştir. Bu giriş yazısının ilerleyen bölümlerinde, temel uğraklar ve kırılmalar ekseninde bu tarihsel sürecin genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.