Cevap :
Cumhuriyet’in 29 Ekim 1923’te ilan edilmesinin ardından tam on yıl geçmiş ve 1933 yılına gelinmişti. GençCumhuriyet onuncu yaşını kutlamaya hazırlanıyordu. Neler yaşanmamıştı ki bu on yılda... Eskinin gölgesi düşmüştü üzerine, bu yüzden aydınlanmanın zamanıydı; inkılâplarla, ekonomik yatırımlarla; kültüre, eğitime vesanata verilen değerle...
Türk milleti, milli hakimiyete dayanarak kurduğu cumhuriyetin onuncu doğum gününe başka bir devletin himayesi olmaksızın, bir enkazdan mucize yaratma yolunda ciddi adımlar atmış olarak gelmişti. Bu yüzden bu yıldönümü hakkıyla kutlanmalıydı. Hükümet, 11 Haziran 1933 tarihinde, kutlamalarla ilgili tüm faaliyetlerin halledilebilmesi için 2305 sayılı ‘Cumhuriyet İlanının 10. Yıldönümünü Kutlama Kanunu’ çıkararak işe koyuldu, ardından görülen lüzum üzerine bu kanuna ek olarak üç tane daha kanun çıkarıldı.
Kutlamalarla ilgili olarak gözler ülkenin iki önemli merkezine çevrilmişti: Eski payitaht İstanbul ve yeni başkent Ankara. Kutlamaların asli merkezinin Ankara olmasına karşın, görkem ve hazırlıklar açısından İstanbul’un ondan aşağı kalır yanı olmadığı muhakkaktı. Bu durum, kutlama programlarından ve yapılan süslemelerden de açıkça anlaşılabiliyordu.
Ankara’daki kutlamalara ilişkin Enver Behnan’ın kaleme aldığı “Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Dönümü Ankara’da Nasıl Kutlandı” isimli 1934 basımı kitabın ilk sayfalarında cumhuriyet coşkusu şu satırlarla anlatılıyor: “29 BirinciTeşrin (Ekim) 1933 Pazar sabahı idi. Gün doğmadan bütün mahallelerde çalınan davul sesleri bütün Ankara halkını uyandırdı.
Kadın erkek, genç ve ihtiyar akın akın sokakları dolduruyor, herkes büyük caddelerden istasyon arkasında hazırlanmış olan resmi geçit meydanına gidiyordu. Bugün Ankara’nın seksen bin nüfusuna, yirmi bin insan daha ilave edilmişti. Memleketin dört bucağından misafir gelerek, bütün otelleri kiralamışlardı. Birçok aile fazla odalarını kira ile vermişlerdi. Otel ve hanlarda bir kişilik yer kalmamıştı...”
İstanbul’da ise bu önemli günü anlamına uygun şekilde coşkuyla kutlayabilmek için bütün sokaklar, dükkânlar, mağazalar, evler, apartmanlar, neredeyse akla gelebilecek her türlü kamu binası ve özel kurumlar Türk bayraklarıyla donatılmış, Milliyet Gazetesi’nin 30 Ekim 1933 tarihli nüshasında tasvir edildiği üzere, gökyüzü dalgalanan milyonlarca bayrakla görünmez hale gelmişti. İstanbul’da dalgalanan Türk bayrağı sayısı 15 milyonu, gece yanan ampullerin sayısı yüz milyonu bulmuştu.
Beyazıt Meydanı, İstanbul İli Kutlama Komitesi tarafından ‘Cumhuriyet Meydanı’ olarak seçildiğinden, buradaki ağaçlar bayraklarla donatılmış ve bunların arasına kırmızı bez zemin üzerinde beyaz renkte vecizelerin yazıldığı afişler asılmıştı. Bu vecizelerden birkaçı şöyleydi: “Hakimiyet Milletindir”; “Durmayalım, Düşeriz”; “Türk Ordusu Milletin Özüdür”; “Yeni Türkiye Devleti, Milletin ve Hükümetin Birbirini Tamamlayan Bütünlüğüdür”; “Kendine Güven, Millete İnan”. Beyazıt Meydanı’na asılan afişler yalnızca vecizelerle sınırlı kalmıyordu. Beyazıt Camii ve Üniversite avlusunu çeviren duvarlar da, eski dönemlerle inkılâp sonrası Türkiye arasındaki başlıca farkları anlatan yazılı ve resimli afişlerle kaplanmıştı.
Bu afişler yalnızca İstanbul’daki kutlamalara mahsus değildi. 25 resimli ve yazılı afiş serisinin her birinden sekiz bin adet bastırılıp tüm yurda dağıtılmıştı. Bunun dışında Kutlama Komisyonu tarafından Ankara’da ‘Onuncu Yıl Rehberi’ ya da ‘Rehber Kitap’ta yapılan inkılâplar tek tek başlıklar halinde anlatılarak, bir nevi on yıllık icraat raporu halka sunuluyordu.
Ankara’daki törenler için başlangıç saati 9:15 olarak belirlenmişti. Atatürk bu saatte Meclis’e gelecek, burada tebrikleri kabul ettikten sonra saat 10:00’da resmi geçit için hazırlanmış Cumhuriyet Meydanı’na geçecekti. Mustafa Kemal Atatürk’ün meydana gelişi Enver Behnan tarafından şu sözlerle anlatılıyor: “Güneşli bir hava. Saat on. Bütün kalpler heyecanla dolmuş, Gazi’sini bekliyor. Davetliler meraklı, tribünlerde herkeste bir hazırlık var. Bütün gözler Gazi’nin yolunda. Aynı heyecanla bir tek kalp gibi, onun uğruna çarpıyor.
Saat onu on geçiyordu; birdenbire seksen bin insan elektrik çarpmış gibi içinde biriken heyecanla sarsıldı. Korna sesi. İki otomobil Onuncu Yıl Takı’nı geçti.”
Bundan sonra sırasıyla törende hazır bulunan tüm grupların bayramını kutlayan Atatürk saat 11:05’te meşhur 10. Yıl Nutku’nu okumak için kürsüye çıktı. Konuşması süresince alkışlar neredeyse hiç kesilmedi. Sözlerini “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye noktaladığındaysa meydandaki coşku bir kat daha arttı. Nutkun ardından asker, jandarma kıtaları, izciler, mektepliler, sporcular, halk, güftesini Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazdığı, bestesini Cemal Reşit Rey’in yaptığı 10. Yıl Marşı’nı hep beraber söyledi.
Cumhuriyet kutlamaları yalnızca ülke içinde değil, yurtdışında da geniş yankı buldu. Pek çok ülkeden üst düzey diplomat, törenlere bizzat katıldığı gibi Avrupa basını da hem kutlamalara hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin on yılda yaptığı icraatlara geniş yer ayırdı.
İngiltere, Almanya, Rusya, Fransa, Avusturya, Romanya, Yunanistan ve Lehistan’dan yönetim düzeyinde kutlama mesajları gelirken, aynı zamanda bu ve diğer ülkelerdeki Türk Büyükelçilikleri ve konsolosluklarda da kutlama yemekleri düzenlendi; Türkiye ve Türk kültürüyle ilgili sempozyumlar yapıldı.
Dönemin matbuatından izlenebildiği kadarıyla hem ülke genelinde, hem de yurtdışında Cumhuriyet coşkusu arzulanan şekilde yaşandı ve yaşatıldı. O günlerdeki ismiyle “Onuncu yılın bayramı” kutlandı. Şüphesiz kalplerdeki ortak dilekse “Nice on yıllara” idi...