Cevap :

astronomi vb benzer alanlarda

Eceeda

İnsanlığın tarihi milyonlarca yıllık bir geçmişe uzanmaktadır. Tarihin çok eski dönemlerinde ağaç kovukları ve mağaralara sığınan ilk insanlar, son derece güç koşullar altında yaşıyorlardı. Bu dönemlerde iklim koşulları sertti. İnsanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için yiyecek bulmaları ve vahşî hayvanlardan korunmaları gerekiyordu.

Taştan yaptıkları aletlerle avlarını parçalıyor, avladıkları hayvanların derilerinden giysi ve barınaklar yapıyorlardı. Ateşin bulunması, insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. İnsanlar, ateşi kullanarak soğuğa dayanabilmiş, alevlerin aydınlık bir ortam sağlaması nedeniyle mağaralarda barınabilmiştir. Ateşi yemek pişirmek amacıyla kullanan insanlar, bu yöntemle kendilerine yeni besin kaynakları yaratmıştır. Ayrıca, ateşin aydınlatıcı işlevinden dolayı, avlanmak ve göç edebilmek için güneş ışığına bağlı kalmaktan kurtulmuşlardır. Tekerleğin bulunması da yine bu dönemlere rastlar. Taş Devrinin en belirgin simgesi olan tekerlek, insanlığı uzay çağına taşıyan buluşların başlangıcı olmuştur. Daha sonra sertleşen iklim koşullarına uyum sağlayamayan pek çok hayvan türü, yeryüzünden silindi. Kuzeyden gelen buzullar tüm dünyayı sardı. Ancak insan, zekâsı ve düşünme gücü sayesinde, bu sert iklim koşullarında bile, kendi türünü devam ettirebilmeyi başardı. İnsanın beden yetenekleri sınırlıydı. Fakat, son derece gelişmiş bir beyin gücü vardı. Bu güç iyi kullanıldığı zaman, posttan da pençeden de dişten de üstündü.

M.Ö. 4 bin yıllarında Cilâlı Taş Devri başlamıştır. Bu dönemde insanlar, taştan; balta, keser ve çapa yapmayı başarmışlardır. Cilâlı Taş Devrinin en büyük buluşu ok ve yaydır. Ok ve yayın birlikte kullanılması, insanın ilk kez birbirinden çok farklı iki aracı birleştirerek kullanmayı düşünebildiğini gösterir. Ayrıca, yine bu dönemde tarım dönemine geçilmiş ve hayvanların evcilleştirilmesine başlanmıştır. Bilimsel bulgulara göre, evcilleştirilen ilk hayvan köpektir. Daha sonra bazı madenlerin üretildiği ve işlenmeye başlandığı görülür. İnsanın görme, işitme ve konuşma gibi faaliyetleri, beyin ve sinir sistemi arasındaki doğal uyumun sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar, dil yoluyla düşünce alışverişini sağlamış, gündelik yaşamda edindikleri bilgi ve deneyimleri birbirlerine anlatabilmişlerdir. Sanat, tarihin ilk dönemlerinde doğaya egemen olmanın yöntemlerinden biridir.

İlk çağlarda insanlar duygu, düşünce ve zihinsel tasarımlarını sanat yoluyla ifade etmişlerdir. Sanat, eski çağlarda dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların kendilerini etkileyen olayları, yaşadıkları mağaraların duvarlarına çizmeleriyle başlamıştır. Mağara resimleri, insanlık tarihinin ilk sanat eserleri arasındadır. İnsan görünüşleri, vahşî hayvanlar ve av sahneleri gibi değişik konulardan oluşan bu resimler, o dönemlerde yaşayan insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları çeşitli olayları simgeliyordu.

Yaşamın bu evrelerinde, açlık en büyük sorun olduğu için, resimlemek için seçtikleri konuların bir bölümü avladıkları hayvanlarla ilgilidir. Gerçekçi bir üslûpla betimlenen hayvan resimleri, insanlara avlayacakları hayvanlar karşısında üstünlük ve güven duygusu veriyordu. Bu dönemlerde sanat yalnızca resimle sınırlı değildi; müzik ve dans gibi ilk sanat dalları da insanların duygularını ifade etme aracı olarak kullanılıyordu. Bu dönemde sanat bir büyü aracıydı. İlk insanlar, tehlikeli ve anlaşılmaz olarak düşündükleri doğa olayları karşısında büyüden önemli bir destek görüyorlardı.

Örneğin, ava çıkmadan önce dans ederek ya da yüzlerini boyayarak avlayacakları hayvanları etkilediklerini düşünüyorlardı. İnsanlığın gelişim düzeyi arttıkça, çeşitli konulardaki resimler kaya parçalarına, çömlek, vazo ve tabakların yüzeylerine yapılmaya başlandı. M.Ö. 3.-2. bin yıllarda, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan Mezopotamya adı verilen bölgede yaşayan Sümer, Babil, Asur, Akad ve Elâm gibi devletler bilim ve sanat alanında önemli ilerlemeler kaydetmişlerdi.