Cevap :

Başta internet olmak üzere, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, küreselleşme sürecinin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi; tüm toplumları etkilemekte ve kültürel kimliğin, öz benliğin en önemli ögesi olan dil bu oluşum karşısında çaresiz örselenmektedir.” İşte yazar bu eserinde; Türkiyenin kabuk değiştirmesiyle birlikte Türkçenin de nasıl bozulduğunu, topluma söyleyecek bir şeyleri olanların farkında olmadan ya da bilinçli olarak yaptıkları yanlışları irdeliyor ve onların asıl söylemek istediklerinden nasıl uzaklaştıklarını inceleyerek okuyucusunu hem bilgilendiriyor hem de eğlendiriyor.
Öncelikle, Türkçeyi en doğru biçimde kullanması gereken, ülkeyi yöneten ya da yönetmeye aday insanların konuşmaları ele alındığında; aslında onların söylediğiyle toplumun anladığı arasında farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Ondan sonra da aynı insanlar yanlış anlaşıldıklarını iddia ederek, birçoğumuzun dikkat bile etmediği düzeltme demeçleri vermektedirler. Tüm bunlar doğru sözcüğü kullanamamaktan ya da tümcenin oluşturulması sırasında sözdizimi kurallarına uymamaktan kaynaklanmaktadır.
Aynı durum gazetelerde de söz konusudur. Hele hele haber başlıkları için bulunan slogan veya cümleler bir haberin içeriğini değiştirebilmekte hatta okuyucuyu, ne haberi yazanın ne de okuyanın arzu etmediği bir kulvara yönlendirmektedir.
Evimizin baş köşesindeki sürekli misafir televizyonun yayınlarında da durum çok farklı değildir. “Talkshow” adı altında yapılan programlarda, magazin programlarındaki kısa söyleşilerde Türkçenin tüm güzelliği yok olmakla kalmayıp yeni sözcükler yeni söyleyiş biçimleri edinilmektedir. Sonunda okumayan bir toplum haline gelinmektedir. Zira yıllarca emek verilerek oluşturulmuş bir yazın eserinin dili bir anda anlaşılamaz duruma düşmektedir.
Son zamanlarda şarkı sözleri de değişmiştir. Topluma mesaj veren, insanda hoş duygular uyandıran sözler yerine birçoğu bozuk bir Türkçeyle oluşturulmuş slogan haline getirilmiş sözlerden oluşmaktadır.
Televizyonlarda yabancı filmlere yapılan seslendirmeler dilin sadece sözdizimini bozmakla kalmayıp Türkçenin matematik bütünlüğüne de yönelmiş saldırılarla doludur. Örneğin çok sıklıkla duyduğumuz ve hatta günlük yaşamımızda artık kanıksamadan kullandığımız “Nasıl hissediyorsun?” sorusu ve buna karşılık olarak verilen “İyi hissediyorum.” yanıtı neresinden bakarsanız bakın tam bir Türkçe katliamıdır.
Reklamlarda da durum çok farklı değil. Yabancı sözcükleri ön plana çıkartıp tanıtılan ürünün çağdaş olma özelliği vurgulanmak istenmektedir. “Voilà” markalı şampuan reklamını hatırlarsak “Annen nerede kızım?” sorusuna “Voilà !” yanıtı geldiğinde bu sözcüğün fransızca “İşte !” anlamına geldiğini bilmek zorundayız ki reklam anlaşabilsin. Yoksa bu yanıt öylece hiçbir anlamı olmadan havada asılı bir şekilde kalmaya mahkumdur.
Tüm bunları düzeltebilmek ve Türkçeyi gerçekten doğru yazıp konuşabilmek için Türkçe dilbilgisini iyi bilmek zorunluluğu vardır. Oysa dilbilgisi uzmanları bırakın bu sorunlara çözüm üretmeyi daha aralarında kavram ve terim birliğine varamamışlardır. “Hangi sözcüğün hangi harfinin üzerine “şapka” işaretini koyacağız, bu işaretin işlevi gerçekten önemli midir?” tartışmaları sürüp gitmekte, “Ankara eski valisi” mi yoksa “eski Ankara valisi” mi demenin doğru olduğuna bir türlü karar verilememiştir. Oysa Türkçede insan unsuru önemlidir. Dilimiz kendi merkezine insan kavramını oturtmuştur. Birçok dilde olduğu gibi kadın-erkek ayrımı, dişil-eril tanımlamaları yoktur. Türkçenin cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir dil olması kullanımına da özen gösterilmesini de gerektirir.
Bu kitabıyla, Türkçenin doğru kullanımıyla ilgili tüm kaygılarını dile getiren Feyza HEPÇİLİNGİRLER sadece olumsuz eleştiriler yapmakla kalmamakta doğru kullanımlardan da örnekler vermektedir. Örneğin bir reklâm sloganındaki “Anneler bilirler.” tümcesinde her ne kadar ikinci “-ler” takısı fazlaymış gibi görünse de doğru olan kullanımdır. Zira “Anneler bilir.” tümcesinde gizli olarak aşağılama ve alay anlamları çıkmaktadır. Öznenin çoğul olduğu bir cümlede; özne insansa, yüklem de çoğul; özne insan değilse yüklem tekil olmalıdır. Yazar ayrıca yapılan hatalardan nasıl dönülebileceği, aslında söylenmek istenilenlerin yalın bir şekilde hangi yöntemler kullanılarak söylenebileceğini ayrıntılı olarak ve örneklerle açıklamaktadır.
Yıllarca emek verilerek, yazılı ve görsel basını eleştirel bir bakış açısıyla gözlemleyip yanlışların ve hataların üzerinde tek tek durarak ve bunlara düzeltme ve çözüm önerileri sunarak oluşturulmuş bu kitap, Türkçeyi doğru kullanma kılavuzu olarak ele alınıp okunmalıdır.