Cevap :
congenial
KAPADOKYA’YA KAR YAĞMIŞ
Karın beyazlığı asfaltı aydınlatırken gökyüzünü delerek doğan ay turuncu bir mandalina şekerlemesi gibi gökte asılı kalıyor. O her halimi bilen ay ile birlikte en keyifli gece yolculuklarımdan birini yaparak sabah gün ışıdıktan bir süre sonra Nevşehir'e varıyorum. Damat İbrahim Paşa'nın şehridir, Nevşehir. Lale Devri'nin bu ünlü sadrazamın doğduğu kentten tek dileğim karla kaplı vadilerinde dolaştırdığı rüzgarın balonla uçmamıza izin vermesi. Ama önce karlı vadileri, peri bacalarını, yokuşlu yolları yürümeliyim. Kar güvercinlerle birlikte benim de üzerime yağmalı. Yol kenarında beyaz atkısını sarınmış kayısı ağaçlarını görmeli, karın ezilen sesinin rüzgarın sesine karışmasını dinlemeli, yağan karın oluşturduğu siste kaybolmalıyım.
İliklerimde karın sevinci, kara gömülerek yürüyorum. Kar farklı şekillere bürüyor ortalığı. Üzeri bembeyaz kaplanmış peri bacalarına bakıyorum. Hepsi de bir şeye benziyor. Kimi kremalı pastaya, kimi iki gözü, ağzı ve burnuyla kukuletalı bir adama benziyor. Kral Anthiocos da Nemrut'tan kalkıp gelmiş sanki...
Paşabağları bir başka güzel olmuş yine. Şapkalarına kar düşmüş kayalar diyarıdır orası. Saçlarına nazar boncukları takılmış kadınlara benzer ağaçları. Dallarında kem gözlerden sakınmak için asılmış mavi beyaz şans topları vardır. Peribacalarının dibindeki üzüm bağları kar altındadır şimdi.
Aşk vadisi ,aşk şiirleri okur dinlemesini bilenlere. Çukurda kalan vadi iyiden iyiye kara bulanmıştır. Bazı yerlerde yürürken dizlerime kadar karın içine düşüyorum ya, ağaçların da benden farkı yok, yarı bellerine kadar beyazlığın içindeler.
Kırk odalı saraylara benzeyen Uçhisar Kalesi, üzerindeki karla daha da etkileyici. Karın tül gibi örttüğü kalesinin tepesine çıkanlar güvercinlerin gözüyle görürler tüm vadiyi. Kaleye tırmanan üç kişi yukarıdan el sallıyor bana. Ben de göremediğim güneşin peşinden giden güne... Kapadokya’nın en güzel saatleridir gün batımları ve doğumları. Buna bir de kar eklendi mi bir başka büyü kaplar ortalığı. Bir yandan karın üzerinde parlayan ay, bir yandan kayaların oluşturduğu gölgeler, göz göz güvercin yuvaları ve bir de ara sıra duyulan bir güvercinin kanat çırpması. Uzatın elinizi çekin o büyü yorganını üzerinize ve bekleyin sarmalasın sizi tüm Kapadokya.
Sabah saatlerinde Göreme'nin yollarında duman gibi salınır sis. Göreme Açık Hava Müzesi'nde kar kiliselerin kapılarına birikmiştir, tıpkı Avanos yolu üzerindeki Zelve'de olduğu gibi. Arap baskılarından kaçan Hıristiyanların sığındığı Göreme, zamanla Hıristiyanlığın büyük merkezlerinden biri olmuş ve din buradan yayılmaya başlamıştır. 450 tane kilisenin olduğu tespit edilen Göreme'de, bugün 360 kilise ve şapel ortaya çıkarılmış. Şimdi hepsi karlar altında Başlarında taçları, halklarını selamlayan krallara
benzer Kızılçukur'da kayalar. Buraya ulaşmak için uçuruma kurulu kiliseleri ile ünlü Çavuşin köyünün içinden geçilir. Karın altına saklanmış Çavuşin'in sessiz sedalara bürünmesine şaşmamak gerekir.
Ortahisar'ın sokak araları dardır. Kara bata çıka yaptığım yürüyüş, karlı pencereler, üşümüş güvercinler, tüten bacaların hissettirdiği sıcak yuvalar ruhuma iyi geliyor. Evlerin arasından vadiyi görebileceğim bir aralığa çıkıyorum. Aşağıda uzayıp giden buğulu bir manzara var. Vadinin içerisinde ip gibi kıvrılan nehir donmuş, akmıyor, kıyısında kavak ağaçları; boyları güvercin yuvalarını geçmiş. Yuvaların ağzına kar birikmiş. Karın sessizliği her yerde. Anlıyorum... Karda sessizce uyur vadiler...
Karlı Kapadokya'nın en etkileyici görüntüsü nedir diye düşündüğümde, aklım, hayalim aynı cevabı verir hep; Sinasos... Bir başka yağar Sinasos'a kar, bir başka tutar yerleri. İnsanların hali de başkadır kar altında. Evlerin cephelerini süsleyen taş oyuntularında minicik yığınlar yapar kar. Tepeleri basan sis, ani bastıran karın etkisiyle aşağılara inince vadilerde göz gözü görmez olur.
Sonunda sabah uyandığımda omuzuma dokunan güneş balonla uçabileceğimizi müj****yor. Mevsim kış, dışarıda kar var bu nedenle de balon uçuşu için sabahın karanlığında uyanmamız gerekmiyor. Oysa yazın hava ısınmadan balon uçuşunu tamamlayıp inmemiz gerektiği için sabah 5'lerde uyanıyor ve hazırlıklara başlıyoruz. Uçuş için uygun zaman ve uygun yer ayarlandıktan sonra Kapadokya Balon'un bütün ekibiyle balonları şişiriyoruz. Ben Lars'la bir balonda, Kaili ve ekipten birkaç kişi diğer balonda karın kristalleri arasında yükseliyoruz.
Kuş bakışı evler, kıvrım kıvrım yollar, ağaçlar olağanüstü ince bir işçilik ürünü sanki. Kar bütün fazlalıkları örtmüş, yalnızca güzellikleri bırakmıştır ortada. Dantel gibi işlemiştir Ürgüp’ü, Göreme'yi, Avanos'u, Zelve'yi... Güneşin önünü incecik bulutlar kaplıyor aniden. Girintili çıkıntılı vadilere, ağaçlara, karlara uzanan güneşin kolları gittikçe zayıflıyor. İnce ince yağan kar bir perde gibi iniyor güvercin yuvalarının, ağaçların, evlerin üstlerine.
İster yaz, ister kış, Kapadokya bölgesinin tüm güzelliklerini güvercinlerin gözüyle görmek için yavaşça gökyüzüne yükselen balonun içinde olmanız yeterli.
Şanşınız varsa çevrenizde sizinle uçan bir kaç balon daha vardır ve kaya tepelerinin ardından çıkıverir bir başka balon, oyun oynarcasına. Güvercinler uçan balonları görünce, zavallı bir baloncunun sıkı sıkıya tuttuğu balonların iplerini elinden kaçırdığını düşünürler mi bilmem ama, siz bir gün mutlaka, gökyüzünde süzülen o balonlardan birinde olun ve güvercinlerin gözüyle görün Kapadokya'yı, ister yaz güneşinde, ister kar yağışında.