Cevap :

ehname’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehname’yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik öğeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehname’den etkilenme ve Şehnamenin kahramanlarından esinlenme, Klasik edebiyatımız içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Halk edebiyatımızın çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vd.), Halk şiirimizin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur.

Bu sebeplerden Şehname, Divan şiirine ve şairlerine kaynaklık eden başlıca eserlerden biridir.

Ancak, Osmanlı şairleri hükümdarları ve cihangirliklerini anlatırken benzetme unsuru olarak Şairlerimiz, Şehname kahramanlarını padişahları övmek için kullanmışlardır. Fakat Ahmet Talat Onay’a göre şairlerimiz, padişahları“kimisi hunhar, kimisi ayyaş İran hükümdarlarına” benzetirken farklı bir amaç içindeydiler: Bunu “ memdûhu övmek değil, aksine memdûha hakaret etmek için yapıyorlardı: “Türk erlerini Acem kahramanlarına benzetmekle memdûha en büyük hakaretler yapıldığının kimse farkına varmamıştır. Türk şairi kendi hükümdarını överken genellikle benzettiği İran şahlarını onların yanında küçük göstermiştir “Divanlar incelendiğinde görülecektir ki umumiyetle bu karşılaştırmalarda Acem Şahı küçük gösterilir, hakir görülür. Aynı şeyi şair Acem şairiyle kendini kıyaslarken de yapar;

Pâdişâh-ı bahr u ber Sultân Süleymân Şâh kim
Bir kemîne çâkerin Cemşîd u Hâkân eyledi (Hayalî)

 

Sâye-i lütf-ı Hüdâ Hazret-i Sultan Ahmed
Ki Feridûn u Sikender olamaz derbânı (Nef’î)

Yani şaire göre kendi sultanı yanında Feridunlar, Cemler, İskenderler kapıcı bile olamazlar. Bu ifadelerdeki abartı göz ardı edilemez, işin hakikati sorgulandığında öyle olduğu veya olmadığı iddia edilemez, ama bu benzetmelerde Türk hükümdarlarına birer övgü varken Acem şahlarına da hatırı sayılır yergiler vardır.

Divan şiirinin mitolojik arka plânını sadece İran ve Arab’a bağlamak da yanlış olacaktır kanaatindeyiz. İran ve Arap kültürü olduğu kadar, Hind, Çin, Ortadoğu’nun başka milletleri, Yunan ve Anadolu’da daha önce yaşamış diğer milletlerin mitolojilerinin de Divan şiirinin derin içyapısında izleri vardır. İran mitolojisinden alınmış olan mitolojik figürlerin bazıları -derin bir incelemeye tabi tutulduğunda- Hind’e hatta Çin’e kadar uzanmakta, bir mitolojik figürün bir millete aidiyeti önemli tartışmaları da beraberinde getirmektedir. ”ŞEHNAME’DEN TURAN’A, DİVAN ŞİİRİNDEN ŞEHNAME’YE BAKMAK

daha kısa bulmadım 

Divan edebiyatın da derinden etkilemiş büyük bir İran’lı şairidir. GünümüzeŞehname adlı yapıtı kalmıştır.

Asıl adı Ebu’l-Kasım Mansur olan Firdevsi’nin yaşamı hakkında yeterli kesin bilgi yoktur. Yaşamı çeşitli söylencelere karışmış, eski kaynaklarda bir masal havasında anlatılmıştır. Firdevsi Tus kentinde soylu bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Şehname’den, iyi bir öğrenim gördüğü, eski Farsça ile Arapça’yı ustalıkla kullanacak derecede öğrendiği anlaşılmaktadır. Daha gençlik yıllarında İran Tarihine büyük bir ilgi duydu. Halk arasında anlatılan efsane ve öyküleri de kapsayan büyük bir destan yazmak istiyordu. 974 yılında Şehname’yi yazmaya konuldu.

Şairin bundan sonraki yaşamı üzerine çeşitli öyküler anlatılmaktadır. Yaygın olan öyküye göre Firdevsi, Şehname’yi Gazneli Sultan Mahmud’a sunmak için Gazne’ye gider; ama saraya girmekte zorluk çeker. Sarayın çevresinde dolaşırken üç saray şairi ile karşılaşır. Onlara dileğini söyler. Şairler Firdevsi’yi sınamak için küçük bir deneme yaparlar. Denemenin amacı şudur: Dizeleri ” şen ” hecesiyle biten bir dörtlük söylemek. Buna göre her biri sırayla bir dize söyleyecektir. Farsça’da ” şen ” hecesiyle biten üçten fazla sözcük bulunmadığını düşünen saray şairleri, Firdevsi’nin uyak bulamayacağından emindirler. Saray şairleri sırayla üç dize söyledikten sonra sıra Firdevsi’ye gelir. Firdevsi, İran’ın eski kahramanlarından Poşen’in adını dördüncü dizeye uyak yaparak dörtlüğü tamamlar. Bu kahramanın kim olduğunu bilmeyen şairler Firdevsi’nin açıklamalarına hayran kalırlar ve Firdevsi’yi Sultan Mahmud’a tanıtırlar.