Cevap :
Türkiye’nin turizmden daha fazla döviz geliri sağladığı ve sağlayabileceği tekstil, deri, beyaz eşya, otomotiv, sebze, meyve gibi konularda hükümetler hiç bir yabancı ülkede doğrudan reklam, tanıtım yapmaz (dolaylı destek olur).
Mesela, ilgili bakanlık yetkilileri bir komisyon oluşturup da bu yıl dana derisinden manto değil de koyun derisinden mini etek satılmalı ve bu yüzden Almanya, İngiltere, Moskova sokaklarına şöyle bir deri reklamı afişleri asılsın diye karar vermez… Veya ne bileyim, bu yıl buzdolabı değil de çamaşır makinesi reklamı yapılmalı deyip de, oturup makineye çamaşır atan mankenin kolları T şeklinde mi açılsın, elbisesi ne olsun diye resim seçmez…
Ama turizm dendi mi, koca koca bürokratlar, Bakan filan oturur, tüm dünyada hangi ülkede, hangi şehirde hangi türde tatil ürünü tanıtılmalı diye ihaleler düzenleyip, önce tanıtım şirketini, sonra da reklam tasarımlarını, mankenine kadar ciddi ciddi seçerler ve uygularlar.
Oysa bu reklamları, bu işin ticaretini yapan tur operatörleri, oteller gayet profesyonelce yaparlar. Aynen tüm beyaz eşyacıların, dericilerin, tekstilcilerin yaptığı gibi…
Kasım ayı sonlarında Vatan gazetesinde, Ermeni ve Kürtlerin Hollywood ile masaya oturup 100 milyon dolarlık bütçelerle ve Sylvester Stallone'den tut Mel Gibson’a kadar çeşitli aktör ve aktristlerle Türkiye aleyhine filmlere hazırlandığı haberi vardı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı işte burada lazım… Türkiye’nin büyük tanıtım projelerini, filmlerini hazırlatacak, anti-propaganda yapanlara da her türlü kulisi yapıp önlemler alacak. Dışişleri ve bizlerle kafa kafaya lobiler oluşturacak… Hepsi bu!
Bu projeler için o kadar adam besleyip, zahmet ve masrafa girip kendi de karar vermeyecek! Karar verecek kültür uzmanlarına bırakacak işi. Yaşar Kemal’den Orhan Pamuk’a, İlber Ortaylı’dan Zülfü Livaneli’ye, Sezen Aksu’dan İdil Biret’e, Leyla Gencer’den Nuri Bilge Ceylan’a kültür, tarih, sanat adamlarımızı toplayacak ve bana büyük projeler yapın diyecek… Demeli! Ama nerdeeee? Çünkü bunları seçebilmek de ayrı bir beceri! (Daha turizm konseyi toplanacak da!..)
Yine Kasım ayı sonlarında bizim Bakanlığın Mevlana belgeseli hazırladığı ve bu konunun ABD'deki en büyük uzmanı(!) 1970 yılında ABD'ye göçmüş bir Hintli'yi, "yüksek sosyete gurusu" Deepak Chopra adlı bir zat-ı muhteremi seçtiğini okuduk gazetelerde…
Kim seçmiş, neden o seçilmiş, kaç para ödenecek filan gibi en önemli ama "daima cevapsız"’ soruları sona bırakıp, daldım Google'a, oradan da youtube'a. Diline yapışık aksanı 5 nesil geçse de atamayan Hintli bir Amerikalıyı tanıyıp, cehaletimi gidereyim dedim. Ama, adamla ilgili ilk çıkan film, TV'lerde bolca bulunan meşhur gerzek Amerikalı uyutma sahneli bir meditasyon filmiydi. Aksanı -eh yüzde 80 arınmıştı- Urdu peltekliğinden, ama daha da derin araştırmalara girince bizim Mevlana’nın ancak takma adı Rumi (Romalı, Rumelinden) diye yazılınca İngilizce medyasında çıktığını ve onda da yoğunlukla Tacik (Horasanda doğduğundan) ve İran merkezli (Farsça yazdığından) anlatıldığını acı acı gördüm. "Hayatının son günlerini Bizans İmparatorluğu içindeki Selçuklu Beyliği'nde" geçirmiştir lafıyla da hafif bir Türkiye kokusu da yok değildi...
Deepak hocamın Hint aksanlı Amerikanca, müzik fonlu şiirsel eserinde ise hiç mi hiç bir Türkiye, bir Anadolu, bir Konya havası yoktu… Ancaaak, müritlerinden(!) Demi Moore ile birlikte söylediği Mevlana şiirlerinden oluşan filmdeki Buda Bar dansözü görülmeye değer!!! (MERAKLISINA :http://www.youtube.com/watch?v=QY80zmBBtxw&feature=related) (hemen yan kolonda da Demi Moore'un striptiz sahnelerini de kaçırmayın derim!)
Haydi diyelim ki; "Alternatif tıbbın öncüsü Bay Chopra, bir milyon Hintli Amerikalı gibi, ülkemize büyük katkıda bulunmuştur" sözleriyle Başkan Clinton’un bile teveccühlerine mazhar olmuş ve çeşitli artistlerin de sevgisini kazanmış Buda Bar seven bir guru olarak, sadece senaryoyu yönlendirecek ve de Coppola çekecek…George Clooney Mevlana’yı, Antonio Banderas’ ta Şemsi oynayacak. Ömer Şerif’in Sultan olduğu Selçuklu Konyasında, Sema ayinleri arasında… Bu arada da Sufi hayranı Madonna da, Demi Moore ile (hatta Shakira ekiyle) şarkı söyleyip, raks edecek, Kapadokya Uçhisar’da, hem de mehtapta… Sonunda, Yunus Emre de, Brat Pitt olup gözükecek, Alanya kumsalından girip Çeşme’den çıkan sahil civarlarında… O zaman bu iş tam Fellini tarzı bir absürd olur, ama sevgi, barış, tanıtım cuk oturur ve kapalı gişe satar (üstelik karşı taraf (lar)savaş naraları atarken, tam da zamanıdır).
Ben Bakan olsam aynen böyle bir konuya imzamı atarım, 50 hatta 100 milyon doları da bastırırım, kimseye sormadan! Filmin 200 milyon dolarlık gelirinden de seneye, "Lozan’da Dünya Emperyalizmine Karşı Bir Millet’’ filmi yaptırırım ki, dudak uçuklatır!
Ama yok, üç beş tanınmış sanatçıyla röportaj içeren bir belgesel olacak, pısırık bir DVD çıkacak, dağıtılacak, duyurulacak, en fazla yüzbin tane bilen alacak, ne olur bu filmi yayınlayın diye Discovery, bilmem ne kanallarına milyonlar ödenecek… Bu arada karşı taraf(lar), Antonio ve Slyvester ile "sözde" kahramanlık filmleri çekecek, milyonlar seyredecek, o zaman yazıktır bu paralara… Bizim paramıza!..
Türkiye’ye büyük ve şok edecek projeler gerek. Yoksa birileri bizi şok edecek, Geceyarısı Ekspresi'nden sonra… Çünkü, "geliyoruz" diyorlar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 yılı 700 milyon dolarlık bütçesinin 580 milyonunu istediği gibi harcayabilir, "Maalesef!.." Ama hiç olmazsa turizm sektörüne ait 120 milyon dolarlık fonu kendi kendine harcayamaz, ilgili sektörlerin uzmanlarına danışmadan… Yani turizmcilere ve kültür adamlarına…
Mevlana filmi yapımı için kim, nasıl seçilmiştir? Senaryosu nedir? Bütçesi nedir? Merakla ve hakkımız olarak bekliyoruz...