Cevaplandı

İnsan sevgisi hakkında söyleşi yazınız ya da dil. Lütfen uzun olsun ve kendinize özgü olsun internetten alanları şikayet ederim saçma sapan yazanları da..

Cevap :

Sevgi Üzerine Bir Söyleşi 

Kalbin derinliğinden kopup gelen bir çığlıktır sevgi. Hayata tutunmanın, yuva kurmanın, dost olmanın, toprağa vatan demenin adıdır. Kainatın yaradılış sebebi, var olmanın anlamıdır sevgi. Paylaşmanın, insanca yaşamanın, mutluluğun anahtarıdır.





Aksini düşünmenin yok olmakla eş değer olduğu, eksikliğinin felaket anlamına gelmesidir sevgi. Kısaca yaradanın kuluna armağan ettiği en güzel duygudur sevgi. Kainat ancak onunla anlam kazanır, yaşama sevincidir. Hayat manasını sevgi ile bulur.

Sevginin olmadığı bir dünya düşünülemez. Bir yerlerde kavga varsa, düşmansa insan insana, göz yaşı döküyorsa çocuklar, kimsesiz kalmışsa beli bükülmüş ihtiyarlar, memnun değilse komşu komşusundan, ağlıyorsa yetimler; bilin ki sevgi yoktur oralarda.

Yağmurdan nasiplenmemiş toprak gibidir sevgisiz insanlar. Çatlar, kurur, çöle döner, hoyrat rüzgarlar eser bayırlarında. Kum fırtınasına tutulmuş çalı gibi nereye savrulacağını bilemezler.

Sevgiden mahrumsa bir insan; fırtınalı denizlerde pusulasız dolaşan gemi gibidir, artık varabileceği bir liman yoktur. Denizin girdaplarında, anaforlara tutulur ve batar gemisi, kendisiyle birlikte bütün alemini de batırır.

Yokluğu felaketlere neden olan sevgi, var olup da yanlış kullanıldığında yokluğu kadar tehlikelidir. Adeta elinde pimi çekilmiş bir bomba taşımak gibidir.

Sevgiyi veren, nasıl kullanılacağını da tarif etmiştir insana. Ona düşen bu tarif üzerine sevgisini kullanmaktır. Tarife bakılırsa; vereni sevmek için verilmiştir sevgi. Vermemiş olsaydı; sevemezdik hiçbir sevgiliyi.

Sevgi Üzerine Bir Söyleşi 

Kalbin derinliğinden kopup gelen bir çığlıktır sevgi. Hayata tutunmanın, yuva kurmanın, dost olmanın, toprağa vatan demenin adıdır. Kainatın yaradılış sebebi, var olmanın anlamıdır sevgi. Paylaşmanın, insanca yaşamanın, mutluluğun anahtarıdır.





Aksini düşünmenin yok olmakla eş değer olduğu, eksikliğinin felaket anlamına gelmesidir sevgi. Kısaca yaradanın kuluna armağan ettiği en güzel duygudur sevgi. Kainat ancak onunla anlam kazanır, yaşama sevincidir. Hayat manasını sevgi ile bulur.

Sevginin olmadığı bir dünya düşünülemez. Bir yerlerde kavga varsa, düşmansa insan insana, göz yaşı döküyorsa çocuklar, kimsesiz kalmışsa beli bükülmüş ihtiyarlar, memnun değilse komşu komşusundan, ağlıyorsa yetimler; bilin ki sevgi yoktur oralarda.

Yağmurdan nasiplenmemiş toprak gibidir sevgisiz insanlar. Çatlar, kurur, çöle döner, hoyrat rüzgarlar eser bayırlarında. Kum fırtınasına tutulmuş çalı gibi nereye savrulacağını bilemezler.

Sevgiden mahrumsa bir insan; fırtınalı denizlerde pusulasız dolaşan gemi gibidir, artık varabileceği bir liman yoktur. Denizin girdaplarında, anaforlara tutulur ve batar gemisi, kendisiyle birlikte bütün alemini de batırır.

Yokluğu felaketlere neden olan sevgi, var olup da yanlış kullanıldığında yokluğu kadar tehlikelidir. Adeta elinde pimi çekilmiş bir bomba taşımak gibidir.

Sevgiyi veren, nasıl kullanılacağını da tarif etmiştir insana. Ona düşen bu tarif üzerine sevgisini kullanmaktır. Tarife bakılırsa; vereni sevmek için verilmiştir sevgi. Vermemiş olsaydı; sevemezdik hiçbir sevgiliyi.

Madem o vermiş, ondan başlamalı sevmeye, sonra Onun sevdiğini sevmeli sırasıyla. Onun istediği gibi sıraya koymalı sevgilileri.

Evet onunla başlarsan sevmeye; ardından sevgilinin sevgilisini seversin. Sonra anneni, babanı, yarini, kardeşini, arkadaşını sev sevebildiğin kadar. Sevdikçe sevgin çoğalır, anlam kazanır. Herkese yetecek kadar vardır içinde sevgi. Sen sevdikçe çoğalır, bütün dünyaya dağıtsan da tükenmez.

Ama sen bütün bu sevgiyi toplayıp, bir yarin iki kaşı arasına koyar! Sonrada dönüp; “ Yakarım… Romayı da yakarım, seni de yakarım…” dersin.

Evet yakarsın, tarih sayfaları sevgisini fani ve mecazi sevgililere verip, sonrada nice ocakların söndürüldüğüne, nice canların yakıldığına, nice değerlerin yıkıldığına şahittir.

Bütün şarkılar, romanlar, şiirler, filimler mecazi aşkların feryatlarının neticesidir. Yerinde sarf olunmayan bir sevginin neticesi, merhametsiz sevgilinin elinden acıların en büyüğünü yaşamaktır.

Çoğu zaman kavuşulmak istenmez nedense sevgiliye, bilinir ki kavuşulunca bitecek sevgiler. Kavuşulmadıkça değer kazanır, dönüşür kara sevdaya. Çoğu sevdaların sonu hep hüsranla biter.

Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirinin kara sevdaları anlatılır yıllarca. Acıklı türküler yakılır, şiirler yazılır sevgiliye. Kavuşamadıklarından kara sevdaya dönüşmüştür sevgileri. Anlatılan hep mecazi aşk hikayeleridir. Gerçekler saklanmıştır hep yıllar boyu, anlatılmamıştır sonuçları.

Kays, prenses Leyla’ya sevdalanmıştır. O kadar büyüktür ki sevdası, kavuşamamanın neticesinde kara sevdaya dönüşmüştür sevgisi. Leyla… Leyla… der acıklı türküler söyler. Aşkından mecnuna dönmüştür. Artık adı mecnundur Kays’ın. Issız çöllerde aramaktadır sevgilisini. Bir gün Leyla… Leyla… derken Mevla’yı bulur. Mecazi aşktan hakiki aşka geçmiştir. Ve yine bir gün Leyla ile karşılaşır, tanımaz onu… elinin tersiyle iter. Asıl sevgiliyi bulunca unutmuştur, hayali ve fani sevgiliyi.

Bu aşk hikayesinin sonunu hiçbir kitapta, hiçbir şiirde bulamazsınız. Çünkü işlerine gelmez gerçeği anlatmak. O zaman satamazlar hayalle dolu kitaplarını, dinletemezler zırva şarkılarını, kimselere okutamazlar sözde aşk şiirlerini. Anlatırsalar gerçeği; gelecek nesiller, Leyla’ya uğramadan bulurlar Mevla’yı. Ne Leyla’lar para eder, ne de hüzünlü hikayeleri.

Davası Leyla olanlar, burunlarının uçlarını göremezken, gayesi Mevla olanlar kıtalar feth ederler. Çağlar açıp, çağlar kapatırlar. Hayalleri Leyla olanların yarınları yoktur. Hedefi Mevla olanlar ötelerin ötesine taliptir.

İnsan büyük sevdalara, kainatı içine alabilecek muhabbetlere namzet olacak istidat ve kabiliyette yaratılıp, dünyaya gönderilmiştir. Ne yazık ki, küçük sevdalar, mecazi aşklarla meşgul edilerek hedefinden ve gayesinden saptırılmıştır. Kalabalıklar içinde yalnızlığa itilip, gürültüye kurban edilerek, kalbinin derinliklerinden gelen feryadı duymayacak kadar sağırlaştırılmıştır.

Sonra bu acımasız hayatı faturalayıp önüne koymuşlar, öde diye... Bütün sermayesini heba eden insan, dünya faturasını ödeyemezken, ukba (ahiret) faturasını nasıl ödesin?