Cevap :
Hiç unutmuyorum; 1973 yılı Yedi Temmuz günü ikindi namazından sonra ve akşam ezanına çok az bir zaman kala kendisiyle tanışmak bahtiyarlığına ermiştim.
Mütebessim çehresiyle, karşısındakine önem veren haliyle, kendine mahsus zarâfet ve nezaketiyle, konuşmasındaki üslûb ve edâsiyle her gören üzerinde mükemmel bir insan intibaı bırakıyordu.
Kısa süren konuşmamız esnasında sözü döndürüp dolaştırıp mensubu bulunduğumuzMedeniyete getiriyor ve onun yüceliği, ulvivyeti, kudsiyyeti ve erişilmezliği üzerindeki tespitlerini, yorumlarını, düşünce ve hâtıralarını anlatıyordu. Sohbete yeni katılanlar olursa konuyu, tekrara düşmeden ona hitab edecek şekilde değiştirip, yine konuşmasını sürdürüyordu.
Güleç yüzünün arkasında ve bakışlarının derinliklerinde ince bir hüzün seziliyordu. Bir medeniyetin ıztırâbını ve bir imânın bütün sorumluluğunu zayıf ve çelimsiz omuzlarında taşıyor gibiydi. Sanki içinde bir yara vardı ve o hep kanıyordu. Sanki bütün bu konuşmalariyle ve çırpınışlariyle ve kendini tüketircesine uğraşmalariyle, bir miktar olsun teselli bulmak istiyordu. Sanki şâir onun bu hâlini anlatmak için:
"Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım" demişti.
Beş on dakika süren ve en iyimser tahminlerle yarım saati bulmayan bu sohbet esnasında onun ruh hâlinin yavaş yavaş bana sirayet ettiğini ve onun nemli gözlerinin gönlüme yansıdığını ve içimde bir takım duyguların derinleştiğini hissetmeye başladım.