Cevap :
Ataturkun Yurtta Baris Dunyada Baris Ilkesinin Dunya Barisi Icin Gerekli Oldugunu Destekleyen Guncel Ornekler
Sovyetler Birliği’nin çöküp, soğuk savaşın sona ermesi sonucu ortaya çıkan köklü değişimlerin de etkisiyle; küreselleşme olgusu büyük bir hız kazanmıştır. İki kutuplu dünyanın tarihe gömülmesi; dünya uluslarını bu küreselleşme olgusu çerçevesinde, daha önce benzen görülmemiş bir barış Özlemini yüreklerinde hissetmeye sevketmiştir. Maalesef, bu özlem Yugoslavya’da patlak veren ve yüzbinlerce masum insanın hayatlarını yitirmesine sebep olan savaş yüzünden önemli bir darbe almıştır. Ancak herşeye rağmen bu evrensel barış özlemi tamamen yok olmuş değildir.
Küreselleşmenin en hızlı çağında, en coşkulu ve vurgulu şekilde dile getirilen bu barış özlemi, oysa 2O.yy’ın başında, dünyada baskıcı rejimlerin hortlamaya başladığı bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu ulu önder Atatürk tarafından “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesiyle en güzel şekilde ifade edilmiştir. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Kurulduğu yıldan beri bu ilkeyi kendi dış politikası için temel alarak, anlaşmazlık ve çatışmaların belirleyici olduğu bir bölgede, barış ve istikrar adası olma niteliğini sürdürme konusunda engin bir başarı göstermiştir. Türkiye; bu ilke doğrultusunda, I. Dünya Savaşını da hesaba katarak, II. Dünya Savaşına katılmamış, savaş öncesinde çıkmaması için, sonrasında ise, bir an önce erdirilmesi için elinden geleni yapmış ve savaş sonrası ulaşılan düzenin en önemli kurumu olan Birleşmiş Milletlerin en büyük destekçilerinden birisi olmuştur. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” anlayışı Türkiye’yi Kore, Somali ve en son Bosna gibi uluslararası barışın tehdit edildiği gelişmeler karşısında ortak tavır alan uluslararası toplum içinde her zaman yer almaya sevketmiştir.
Türkiye’nin tüm bu çabalarından beklediği yarar, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” anlayışının belirlediği çizgiden sapmadan, dünya çapında barışın sağlanması ve korunmasından başka bir şey olmamıştır.
Bugün, dünya küreselleşmesinin sonucu olarak küçük bir köy haline gelmiştir. Artık gerek ülke içinde, gerek ülkeler arasında karşılıklı bağımlılık (interdependence) olgusu büyük önem kazanmış ve bu olgu insanları ve ulusları birbirinden kopamaz hale getirmiştir. Böylesi bir ortamda, en büyük risk; dünyanın herhangi bir yerinde çıkabilecek siyasal, ekonomik, dinsel etnik vs. nedenlere dayalı bir çatışma ya da anlaşmazlığın (Bosna - Hersek örnek olayında olduğu gibi) kısa bir süre içinde, dünyanın geri kalanını tehdit altında bırakma potansiyelinin eskisine göre çok daha yüksek olmasıdır. Bu nedenle bugün, dünya uluslarının küresel barışı tehdit edebilecek sorunlar karşısında işbirliği yapmak için ortak bir bilince ihtiyaçları vardır. Bu ortak bilinç evrensel çapta kabul gören ve benimsenen bir ilke ile mümkün olabilir. İşte bana göre bu evrensel ilke; bir yandan ülke içindeki görüş ayrılıklarının uzlaşmacı bir yaklaşımla ortadan kaldırılarak, iç barışın sağlanması, diğer yandan bu iç barış ortamında alınan eşsiz destekle gereken çabayı göstererek, önce bölge, ardından dünya barışının sağlanıp, korunması anlamına gelen. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” anlayışından başka bir şey değildir. Bu yaklaşım, dünyanın girift sorunları düşünüldüğünde, ilk anda çok ütopik gibi görünse de, söylenebilecek şey en azından imkânsız olmadığıdır. En imkânsız olana bile hayat kazandıran şey, ona olan inanç ve güvendir. Nitekim Türkiye yıllardan beri “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” anlayışına olan inanç ve güveniyle, bölgesinde sürekli biçimde bir barış ve istikrar adası olarak bu imkânsızı zorlamıştır. Kısaca Türkiye bu noktada yerine oturan güzel bir örnektir. Dünya ulusları birbirlerine muhtaç olduklarının bilincine daha ileri seviyede varıp, diğeri olmadan kendisinin de bir anlam ifade etmeyeceği şeklinde bir kanıya ulaşır ve çatışma konularına nazaran, işbirliği alanlarına daha çok vurgu yaparlarsa, evrensel bir barışın sağlanması hiç de uzak bir ihtimal değildir.
İnsanlık ancak “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” gibi eşsiz ve evrensel olan bir anlayışın yarattığı ortak bilinçle böyle bir noktaya gelebilir. Bu ilke yardımıyla, dünya ulusları bireysel temelde kendilerini ve kendi çıkarlarını ne kadar düşünüyorsa (Yurtta Sulh), aynı şekilde farklı, kültür, dil, din ve ırktan olan başka ulusları da düşünecek ve onları kendi varlıklarının ayrılmaz birer parçası olarak görecektir. (Cihanda Sulh)
Sonuçta şunlar söylenebilir. Yaklaşık 70 yıl önce yüce önder Atatürk’ün büyük bir uzak görüşlülükle ortaya attığı bu evrensel anlayış, bugün insanlığın varlığını barış içinde sürdürmesi için ihtiyaç duyduğu özel bir konumdadır. Bu noktada bize düşen, Atatürk’ten miras olarak aldığımız bu yüce anlayışın dünya uluslarınca kabul görmesini ve benimsenmesini sağlamak için özellikle uluslararası platformda elimizden geleni yapmak olacaktır.
Atalarımızın kanlarıyla sulanan bu topraklarda barış içinde yaşama fırsatını bulan biz Atatürk nesline de yakışan bu olacaktır.
Geleceğin dünyası, varlığını büyük ölçüde savaştan, çatışmadan ve anlaşmazlıktan uzak, barış ve istikrar ortamı içerisinde sürdürebilir. Bu ise, ancak önce ülke, sonra bölge ve dünya çapında barışın kurulmasıyla mümkün olabilir. İnsanlık sağduyulu bir şekilde, Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” anlayışı içerisinde başka bir dünya olmadığını anlayacaktır. Ne de olsa aklın yolu birdir.
Kaynak: http://www.odevsor.com/Ataturkun+yurtta+baris+dunyada+baris+ilkesinin+dunya+barisi+icin+gerekli+oldugunu+destekleyen+guncel+ornekler-indir-69704.htm#ixzz2GGHupDwq