Cevap :

Kader5

ey Çamlıca mehtâbı ne olmuş sana öyle?..
Küskün duruyorsun. 
Bir şey kuruyorsun. 
Seyrinle ıyan et bana, ilhâm ile söyle:
Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet?.. 
Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet. 
Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin Bir sâha-i nilî. 
Ey neyyir-i leylî,
Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin 
Bir şeb ki, zîrinde küsûfun, 
Seyrangehi olmakda tuyûfun.

Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl..  Bir âh-ı müebbed.
Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl, Ey şi’r-i muakkad Şiirde bir İstanbul özlemiyle karşılaşıyoruz. Şiirin ilk dizelerinde, şiiri söyleyenin (şair ile şiiri söyleyeni ayrı tutabiliriz pekâlâ; bkz. Gösterge Eleştirisi, Mehmet Rifat), İstanbul'dan uzak bir yerde, gözlerini kapatarak (İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı); şehrin sesini duyuşunu, dolayısıyla şehrin görüntüsünü ve anılarını zihninde canlandırışını izleriz. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda,
Sucuların hiç durmıyan çıngırakları; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

Ağların dalyanlardan yavaş yavaş çekilmesi; Kapalıçarşı'nın serinliği, Mahmutpaşa'nın hareketliliği ve renkliliği; doklardan gelen çekiç sesleri ve bahardaki ter kokuları, söyleyenin zihninde yer eden belli başlı anlar/görüntüler/izlerdir. 

Loş kayıkhanelerin betimlenmesi ve lodos uğultusuyla İstanbul özlemi, okurun da zihninde oluşur böylece. Gözlerini kapamak/yummak ''anaekseni'' yle, şiirin öznesinin İstanbul'a olan uzaklığı okurda iyice belirginleşir. 

Ancak, şiiri söyleyen; yukarıda dediğimiz gibi, İstanbul'dan uzakta bir yerde gözlerini kapatarak İstanbul'u düşlediği gibi merkezin çok yakınlarında örneğin Boğaz'da (ya da adada) bir yerde gözlerini kapatıp da bu görüntüyü zihninde canlandırmış olabilir.turkeyarena.net Bir üçüncü durum ise gerçekten uzak bir yerdeyken, ikinci durumda da söyleyebilir. Her üç durumdan birini seçmek bize (okura) kalmış. 

Şiirin bu imgesel atmosferi zihnimizde anılara/özleme ilişkin bir görüntü oluştururken sonraki dizelerde şiirin içine bir ''öykücük'' girer ve şiir anlatımcı bir tarza doğru yol alır: 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan; 
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar. 
Bir şey düşüyor elinden yere; 
Bir gül olmalı; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

Yosmanın elinden düşen gül, onun masumiyeti olabilir. Dolayısıyla, ''düşmüş bir kadının'' yaşamıdır da kırmızı gül aynı zamanda. Onun harcanmış yılları, gençliği vb. 
Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab
Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb Olmazdı
sabahın da yarın gülmeye meyli Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun. 
Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-ta’b;
Oldum sanıyordum Melekü’l Mevt ile hem-hâb.

Şiirde bir İstanbul özlemiyle karşılaşıyoruz. Şiirin ilk dizelerinde şiiri söyleyenin (şair ile şiiri söyleyeni ayrı tutabiliriz pekâlâ; bkz. Gösterge Eleştirisi Mehmet Rifat) İstanbul'dan uzak bir yerde gözlerini kapatarak (İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı); şehrin sesini duyuşunudolayısıyla şehrin görüntüsünü ve anılarını zihninde canlandırışını izleriz.

 

Mesela

stanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda
Sucuların hiç durmıyan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.

Ağların dalyanlardan yavaş yavaş çekilmesi; Kapalıçarşı'nın serinliği Mahmutpaşa'nın hareketliliği ve renkliliği; doklardan gelen çekiç sesleri ve bahardaki ter kokuları söyleyenin zihninde yer eden belli başlı anlar/görüntüler/izlerdir.