Cevap :

Hicret, Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye göç etmesidir.

Peygamberimiz Mekke'de doğmuş ve İslâmiyet'i tebliğ etmek üzere burada görevlendirilmişti. Doğup büyüdüğü Mekke halkı genelde müşrikti, putlara tapıyorlardı. Halbuki ibâdet yalnız Allah'a yapılır. Çünkü yaratan 0, yaşatan 0, öldürecek ve sonra tekrar diriltecek olan 0. Böyle olunca O'ndan başkası ibâdete müstahak değildir. Bunun için ilk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Adem'den itibaren bütün Peygamberler ilk önce bir olan Allah'a inanmaya ve yalnız O'na ibadet etmeye çağırmışlardır. Peygamberimiz de öyle yapmış, önce en yakınlarına İslâmiyet'i tebliğ etmiş, sonra da bunu herkese ulaşacak şekilde yaymıştı.

Peygamberimizin çağrısını duyanlar ona inanıyor ve etrafında toplanıyorlardı. Çünkü Peygamberimiz o toplumda "el-Emîn - Güvenilir'' diye tanınmış, güzel ahlâkıyla herkes tarafından sevilmişti. Yalan konuşmadığı ve kimseyi aldatmadığı herkesin ortak inancı idi. Onun için de söylediği dinleniyor ve herkese güven veriyordu.

Müslümanların sayısı günden güne artıyor ve Allah'ın dini gönüllerde yer ediyordu. Ancak Mekke'de söz sahibi olan Kureyş kabilesi ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki etkinliklerini yitireceklerinden ve çıkarlarının sona ereceğinden korkuyorlar, bunun için de bu duruma engel olmak istiyorlardı. Hem Peygamberimize ve hem de ona inananlara amansız düşman kesilmişlerdi. Güçlü oldukları için müslümanlara her kötülüğü yapıyor, akıl almaz işkencelerde bulunuyor, bu dinden vaz geçmelerini istiyorlardı.

Mekke müşriklerinin yaptıkları dayanılmaz hale gelince Peygamberimiz İslâm güneşine başka ufuklar aramayı düşündü. Hac münasebetiyle Mekke'ye gelmiş olan Yesrip (Medine) Iilerden bazılarıyla Akabe denilen yerde 621 ve 622 yıllarında iki defa toplantı yaptı. Onlara müslümanlığı anlattı ve müslüman olmalarını istedi. Onlar da müslümanlığı kabul ederek Medine'ye döndüler. Böylece İslâmiyet Medîne'ye girmiş oldu. Orada da müslümanlar çoğalmaya başladı. Peygamberimiz de Mekke'den Medîne'ye göç etmek isteyenlere izin verdi ve şöyle buyurdu:

"Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.''1

Peygamberimizin bu izin ve teşviki üzerine Medine'ye hicret başladı kısa zamanda pek çok kimse Hz. Ömer de dahil olmak üzere Medîne'ye göç etti.

Mekke'de Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve Mekke'de müslüman oldukları için aileleri tarafından hapsedilmiş olanlarla köle ve cariyelerden başka kimse kalmamıştı.

Hz. Ebû Bekir de hicret etmek istemiş, Peygamberimiz kendisine;

- Acele etme, bana hicret için izin verileceğini umuyorum, diyerek ona izin vermemişti. Hz. Ebû Bekir:

- Anam babam sana fedâ olsun, gerçekten bunu umuyor musun? diye sordu.

Peygamberimiz:

- Evet, umuyorum, diye cevap verdi ve Hz. Ebû Bekir buna çok sevindi.2

Dârü'n- Nedve'nin Korkunç Kararı

Mekke'de müslümanlardan kimsenin kalmadığını, hepsinin Medîne'ye göç ettiğini gören Mekke ileri gelenleri telâşlanmaya başladılar. Hz. Muhammed de Medîne'ye hicret eder müslümanların başına geçerse kendileri için iyi olmayacağını, Şam ticaret yolu Medîne'den geçtiği için kapanabileceğini düşündüler. Mekke'de hemen hemen yalnız kalan Peygamberimiz için bir şeyler düşünmeli dediler. Bu amaçla Kureyş ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" denilen önemli kararların alındığı yerde toplandılar. Toplantıya başta Ebû Cehil olmak üzere, Ebû Sufyan, Ebû'l - Buhterî, Utbe b. Rabi'a, Cübeyr b. Mut'im, Nadr b. Hâris, Umeyye b. Halef, Hâkim b. Hizam... gibi Mekke ileri gelenleri katıldılar. Toplantı son derece gizlilik içerisinde yapıldı. Toplantıda çeşitli görüşler ileri sürüldü, tartışıldı. Bir kısmı, Muhammed (s.a.v.) i bağlayıp her tarafı kapalı bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Bu görüşlerden hiçbiri kabul görmedi.

Nihâyet Ebû Cehil; Kureyş kabilesinin bütün kollarından birer temsilci seçelim. Bunlar aynı anda Muhammed (s.a.v.) e hücûm edip öldürsünler. Kimin vurduğu belli olmasın. Böylece kanı bütün Kureyş kabilesine dağılmış olur. Haşimîler bütün Kureyş kollarına karşı çıkamıyacaklarından kan davasına kalkışamazlar, çaresiz diyete razı olurlar. Bu iş de böylece kapanmış olur, dedi. Ebû Cehil'in bu teklifi kabul edildi. Bu işi yapacak kırk kişi seçilerek toplantıya son verildi. Bir an evvel bu kırk kişinin görevlerini yerine getirmeleri istendi.

O caniler ve beyinsizler, kendilerine doğru yolu göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için - huzurunu kaçırırcasına - çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan alemlere rahmet Sevgili Peygamberimizi öldürme kararını alırken bunu kendilerinden başka kimsenin bilmediğini sanıyorlardı. Halbuki yanılıyorlardı. Çünkü yerde ve gökler de olan her şeyi, hatta gözlerin hâin bakışını ve sinelerin gizlediğini bilen Allah vardı. Nitekim "Dârü'n-Nedve" de alınan kararla ilgili Kur'an-ı Kerîm de şöyle buyuruluyor:

                                                          

Enlem nedir?

Yeryüzünde herhangi bir noktanın düşey düzlemle, ekvator düzlemi arasında kalan açı. Bir yerin coğrafi enlemi, oranın meridyen çemberi üzerinde derece, dakika, saniye olarak hesaplanan ve bu yerin ekvatora olan uzaklığıdır. Teknik yönden değişik tipte enlemler olmasına rağmen, bunlar arasında fark çoz azdır. Haritacılık başta olmak üzere en çok kullanılanı coğrafi enlemlerdir. Bir noktanın coğrafi enlemi, o noktanın kutup yüksekliğine eşittir. Enlemler ekvatorda kutuba kadar 0 o den 90 o ye kadar sayılıdır. Her enlem derecesi 60 dakikaya, bunlar da 60 saniyeye bölünür. Mesela İstanbul 41 derece, 0 dakika, 16 saniye kuzey enleminde yer alır. Bu değer şöyle gösterilir: 41 o , 0’, 16". Enlemler ekvatora yakınlık ve uzaklıklarına göre aşağı enlemler, orta enlemler ve yukarı enlemler diye adlandırılırlar. Coğrafi enlemleri tespit etmek için belirli kutup yıldızlarının görünüm açılarını almak yahut öğle güneşinin açısını sekstantla ölçmek gibi işlemler uygulanır. Bir derecelik enlem yayı yaklaşık olarak 111 kilometredir. Yeryüzünün basıklığı yüzünden bu uzunluk kutuplarda 111.900 km, ekvatorda ise 110.568 kilometredir

Enlem ve boylamların insan hayatında büyük önemi vardır. Sefer halinde bulunan bir gemi veya uçak, bulunduğu yerin enlem ve boylamını belirterek yerini belli edebilir. Büyük denizlerde karşılaşılan bir hadise de bu değerle belirtilir.



Kaynak: http://enlem.nedir.com/#ixzz2HDQlzDkI