Cevap :
II. Meşrutiyet (1908-1918)
Avrupa’daki “Jön Türkler” hareketi, nihayet II. Abdülhamid’i tahtan indirdi ve 1908’de ikinci kez meşrutiyet ilan edildi. Bu Meşrutiyet yalnız siyasî bir değişme değil, aynı zamanda Avrupalılaşan bir fikir faaliyetinin başlangıcı idi.
Bu dönemde batılılaşma düşüncesi sistematik hale getirilmiş ve toplumunun birinci sorunu olarak sunulmuştur. (9)
II. Meşrutiyet dönemi, Türkiye tarihinde eğitim üzerinde en çok yazının yazıldığı ve tartışıldığı ve eğitim sorunları ile en çok ilgilenilen ve deneyimler kazanılan bir dönem olmuştur. Bu dönemde sistemsiz de olsa bütün çağdaş düşünceler Türkiye’ye aktarılmaya çalışılmıştır.
Eğitim düşüncesi alanında gerek batıdan gelen süreli yayınlar gerekse de Avrupa giden yabancı öğrenciler ve araştırmacıların eser ve makaleleri, Bulgarcadan çevrilen eserler vs. pedagoji denilen kavramı Türkiye’ye en iyi şekilde yansıtma fırsatı bulmuştur. (10)
1918 yılına kadar süren II. Meşrutiyet, yenileşme açısından yoğun bir Tartışma ve uygulama dönemi olmuştur. Yapılan reformlar ve yaratılan Hürriyet ortamı itibarıyla adeta Cumhuriyetin laboratuvarı işlevini görmüştür.
Bu dönemde Türk kadını erkeklerin haklarına eşit haklar kazanmaya başlamış, memur olma hakkını elde etmiş, kızlara yükseköğrenim yapma imkânı verilmiştir. Gene bu dönemde medreselerin programları yeniden düzenlenmiş, Latin harflerin alınması konusunda ciddi tartışmalar yapılmıştır. (11)
1839’dan II. Meşrutiyetin ilanına kadar maarif teşkilatı, ilaveler ve çıkarmalarla küçük değişikliklere uğramış ama aslını hep muhafaza etmiştir.
“Meşrutiyetin ilk yıllarında Türk olmayan mebusların, patrikhanelerin, siyasî fırkaların, matbuatın ve nihayet yabancı hükümetlerin gösterdikleri zorluklar yüzünden hiçbir şey yapılamamış, maarif işlerinde Nisan 1325 (1909) tarihine kadar yedi maarif nazarı değişmiştir.” (12)
Emrullah Efendi (13) 1325’te meşhur Maarif-i Umûmiye Kanunu Lâhiyasını hazırlamış, ancak bu lâhiya yine yukarıdaki nedenlerden dolayı kanun haline getirilememiştir.
Emrullah Efendi ise, maarif meselesini lâhiya doğrultusunda parça parça ele almak yolunu takip etmiştir. Emrullah Efendi bu dönemin en önemli simalarındandır. Eğitimde değişiklik yapmak gerekiyordu, fakat ise nereden başlamak gerekirdi?
Tartışma konusu olan bu husus için Sâtı Bey maarif ıslahında ilkokullardan Başlama fikrini savunurken, Emrullah Efendi üniversiteden başlama Görüsünü ileri sürüyordu. Emrullah Efendi’nin bu görüsüne eğitim tarihinde “Tuba Ağacı Nazariyesi” denir. (14)
Emrullah Efendi, eğitimin yetişmiş insanlarla gerçekleşebileceğini, yetişmiş kadrolar olmadan hiçbir iş yapılamayacağını vurgulamıştır. Bunun için de önce elemen yetiştirmeyolunu seçmiştir. Onun hazırladığı “Tedrisat-ı iptidaiye Kanun-u Muvakkatı” (Geçici ilkögretim Kanunu), geçici başlığını taşımasına rağmenCumhuriyet yıllarında da birçok maddesi yürürlükte kalmıştır.
Bu kanun İlköğretim okullarının meccani (parasız) ve zorunlu olduğunu hükmebağlamıştır. Parasız öğretiminde ilk kabul edildiği kanun da bu olmaktadır. (15)
1908 yılından önce bazı vilayetlerde özel ana mektepleri açılmıştı, ama bu tarihten itibaren yurdun her tarafında özellikle de İstanbul’da özel ana mektepleri açılmaya başlanmıştır. Resmi olarak da ana mektepleri
Balkan Savaşlarından sonra açılmaya başlanmıştır. Daha sonraları da Sâtı Bey İstanbul’da bir çocuk yuvası açmıstır. (16)
Meşrutiyet döneminde, Pestalozzi, Frobel, Montessori gibi batılı Eğitimcilerin görüşleri ve yöntemleri, telif ve çeviri eserlerle çok daha iyi tanınmaya başlamıştır. (17)