Didem070
Cevaplandı

en geveze kuş umuttur kalbimizde hiç susmaz anlamını uzun anlatan yokmu kısaca deneme yazısı

Cevap :

Hamit1

BONKÖRCE DÜŞLER KURSAMDA,

KOÇAK, KOÇAK UMUT KUŞLARIMI SALSAMDA SEMAYA,

ALBENİLİ RENKLERLE SARINSAMDA ÇOĞU KEZ,

HESABİ YANLARIM DA YOK DEĞİL HANİ...

DIŞARIDAN GELEN HER TÜRLÜ DÜŞÜNCEYE,

İÇİMDE Kİ HAMİ DÜŞÜNCELERİM HABERDAR, SEFERBER...

SEVECEN, KOŞULSUZ OTOMATİK RUHUM, DÜŞÜNCELERİM VE KALBİM,

DAİMA GÜNCEL...

 

TÜM ÇÖZÜNÜRLÜKLER,

DÜŞ VE DÜŞÜNCELER OLUMLU SONUÇLU SAĞLAMALARLA ASIL YERLERİNİ BULUR..

BULANA KADAR DA, HAYLİ YALNIŞLAR, HAYLİ KAPILARDAN GERİ DÖNER...

ALTIN İLE BAKIR AYNI TERAZİDE TARTILMIYOR Kİ...

 

DÜNYA'YI RİNG ALANINA DÖNDÜRDÜLER...

KIYASIYA BENCİL DÖVÜŞLER  HAKİM...

KİM MAĞLUP, KİM GALİP, BELLİ DEĞİL...

BELLİ DE OLMASININ DA MÜMKÜNÜ YOK. KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE, BELLİ BELİRSİZLER,DAİMA YENİLMEYE MAHKÜM.!

 

DÜNYA KURALLLARI, DÜNYA TERAZİSİNDE TARTILDIĞINDAN,

DÜNYA, KENDİ BİLDİĞİNDEN ŞAŞMIYOR...

POZİTİF SEVECEN FARKINDALIKLI KOŞULSUZ YAPICILARDAN YANA DÜNYA...

 

İŞTE, GELDİĞİMİZ DURUM,

DÜNYA ÜZERİNDE Kİ VEFASIZLIKLARIN İŞLEDİKLERİNİ, ÇİZDİKLERİNİ, EĞRİ KIYMIKLARINI, DÜNYA'NIN SİLGİSİ BİR ÇIRPIDA SİLİYOR, RENDELİYOR, YENİDEN YOĞURUYOR KENDİNİ YENİDEN SİL BAŞTAN...SINIFTA KALANLARI, SINIFLARINDAN ATIVERİYOR...

 

DÜNYA'NIN HAKLI TABİAT GÖSTERİLERİ BUNLAR, SÜZGEÇİNDEN TÜM HAYIRSIZLARI ELEYİP DE GEÇİVERİYOR...

 

HER TÜRLÜ İNSAN ÖRNEĞİ VAR DÜNYA ÜZERİNDE. KİMİ UMUT YAZAR KİMİ UMUTSUZLUK..

DÜŞÜNCELER...İŞTE ASIL ANA KAPI BURDA.

 

NE DÜŞÜNÜRSE KENDİNDEN CESURCA CAN, O DÜŞÜNCELER,

ACİL SİPARİŞ OLARAK GİRER RABBİMİZİN KULAĞINA...

ELDE DÜŞÜNCE LOKMALARI,  HANGİ  DÜŞÜNCE KATIĞINI SEÇİP BANARSAK, ONU TATTIRIVERİYOR....

 

BUGÜNLERİN, YARINLARIN ÜZERİME DÜŞEN SORUMLULUKLAR İLKESİ İLKEM DEYİP,

YÜREĞİMİN SEYİR DEFTERİNE GÜZEL CÜMLELER YAZMAK İSTİYORUM BEN...

 

YİNE UYANDIM ŞAFAK ÇÖZÜLÜRKEN, YİNE DİLİMDE İYİLİKTEN,

GÜZELLİKTEN YANA NİYAZLARIMLA, İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ KENDİMLE SOHPETLEŞTİM BEN...

Sadk60

 

DİL KİMLİKTİR

Dört - beş yaşlarında bir kız çocuğu… Sıkılmış besbelli. Mızmızlanıyor, ağlıyor. Annesi ikide birde azarlıyor onu. İngilizce… Anne de kızı da yabancıya hiç benzemiyor; ama benzemeseler de yabancı olabilirler, diye düşünüyorum. Annenin de annesi gelinceye kadar. Çocuğuyla İngilizce konuşan genç kadın, annesiyle Türkçe konuşmaya başlıyor. Yanılmadığıma sevinemiyorum. Yabancı değillerse neden Türkçe konuşmuyorlar? Anadili, bir anlamda annenin dili değil midir? Bu anne, kendi anadiliyle niye seslenmiyor kızına? Herkesin işine burnunu sokanlardan olmak istemediğim için yalnızca düşünüyorum bunları. Çocuklarının İngilizce öğrenmesi için, annenin ya da babanın çocuğa hep İngilizce konuştuğu aileler türediğini duymuştum. Şimdi canlı örneği karşımda duruyor.

Büyükler sözleştikleri kişilerin gelmesini bekliyorlar; çocuk ise onların işlerinin bitmesini. Kim bilir hayalinde ne var? Belki bir oyuna geç kaldı; belki bir oyuncağına kavuşmak istiyor. Çocuk huysuzlandıkça anne daha da sinirli… Durmadan azarlıyor çocuğu. Hep İngilizce. Anneanne “Benim yanıma gelsin,” diyor. “Şunu ver eline, oyalansın,” diyor; ama neden doğrudan torununa söylemiyor bunları da kızı aracılığıyla iletmeye çalışıyor? Önce anlamıyorum. Aklım neden sonra suya eriyor. Çocuğa Türkçe konuşulması yasak demek ki! Anneanne torununa kendi dilinde konuşamıyor. Ne büyük haksızlık! Sevgi dillendirilmek ister. Anneanne şöyle sımsıkı kucaklayıp, “Canım benim, bir tanem, güzeller güzeli kızım, akıllı torunum, canımın canı…” diyemedikçe nasıl gösterecek sevgisini? Torun, kendisine doğrudan seslenmeyen, onu güzel sözlerle şımartmayan bir büyükannenin sevgisini nasıl hissedecek? Bir çocuğu, bu sevginin ona vereceği özgüvenden yoksun büyütmek ona yapılacak büyük bir haksızlık değil mi?

İnsanımız konuşkandır ya… Az sonra yan masadaki bir hanımın açtığı sohbetten büyüklerin, peşinde oldukları bir emlak işini bugün bitirmek için acele ettiklerini; çünkü küçük kızla annesinin ertesi gün Londra’ya döneceklerini, zaten orada yaşadıklarını öğreniyorum. Yalnız ben değil, onlara yakın oturmakta olan herkes öğreniyor. Öğrenenlerin büyük bir bölümü, bu durumda annenin çocuğuna İngilizce konuşmasını doğru bulacaktır. Öyle ya, bu çocuk, yaşamını İngiltere’de sürdürecekse İngilizceyi iyi bilmesi gerekir. Türkçe öğrense ne olur? Türkçe İngiltere’de ne işine yarayacak? Ben böyle düşünenlerden değilim. Konuya yabancı biri olarak değil, kızı ve torunu ABD’de yaşayan bir büyükanne olarak söylüyorum bunu. Hayır, milliyetçilik, ulusalcılık vb. düşüncelerle değil. Doğrudan doğruya çocuğun geleceği açısından… Çocuk, hangi ülkede doğmuş, hangi ülkede yaşıyorsa o ülkenin dilini çabucak, neredeyse farkında olmadan öğrenir. Öğrenmekte zorluk çekeceği, uzağında kaldığı anayurdunun dilidir. Türkçeden korunarak İngilizce öğretilen bu küçük kız, belki okulda zorluk çekmeyecek, dışlanmayacak; ama büyüdüğünde, İngilizceyi ne kadar iyi konuşursa konuşsun, en azından teninin esmer renginden dolayı, nereli olduğu sorusuyla karşılaşmayacak mı? Hele Londra’da gibi, dünyanın her yerinden, her ırktan, her milletten insanın bulunduğu bir yerde… O, nereli olduğunu söyleyecek peki? İngilizceyi hatasız konuşuyor diye, kimsenin onu İngiliz saymayacağı kesin. O, dilini bile bilmediği bir ülkenin insanı olduğunu söylerken utanmayacak mı? Ya oralarda mutsuz olur da ülkesine dönmek isterse? Kendisiyle anadilinde konuşamadığı için anneannesiyle kuramadığı iletişimi öteki akrabalarıyla nasıl kuracak? Annesinin burada edinmeye çalıştığı mülk, kızı için değilse kim içindir? Kızı nasıl sahip çıkacak o mülke, satmak istese nasıl satacak?

Aidiyet hissi önemlidir. Bu çocuk kendisini “oralı” hissedemeyeceği gibi, “buralı” da olamayacak. Bu bir iyilik mi; yoksa anne kızını yurtsuz, kimliksiz bırakarak ona kötülük mü etmiş oluyor?

 

  sayfa başına dön