Cevap :

NASIL

 

Birgün hafif ama etkili bir rüzgar eser. Yaprağı dalından alarak, birkaç kere çevirdikten sonra suya bırakır. Düşen bu ölü yaprak, soğuk ve azgın dalganın etkisiyle kıyıya vurur, durur. O sırada çevrede bir karartı sezilir. Bu karartı tüm kainatın yüreğini titreten bir karartıdır. Ve ardından gökyüzünün nidaları çevreyi sarar. Bu haykırışlar her canlıda bir ürperti uyandırır. Sonrasında başlayan yağmur bu ürpertiyi az da olsa dindirir. Fakat yine de bir tedirginlik söz konusudur. Bu tedirginlik ve belirsizliğin sebebi, doğada saklı bir sırdır. Ve doğa bunu gelecekteki kavuşma anına kadar saklı tutacaktır.

Kavuşma anı, baharın tabiata gülümsediği gündür. O an doğa, ufak bir çocuk gibi mutluluktan uçarcasına tüm sevincini belli etmeye çalışır. Bu sevinci gerek çiçek, böcek, kuşlar ile gerekse ısınan havanın etkisiyle, canlıların yüreğindeki mutluluk tohumlarının yeşermesiyle göz önüne serer. Herkes de sanki bayram sabahıymış gibi bir mutluluk, bir heyecan farkedilir. Bahar güneşinin doğmasıyla canlıların içinde düğümlenmiş olan karanlık çözülüp kaybolur.

Sevdiklerine kavuşan insanların, yüreklerindeki gülücükler gözlerinden okunur. Diğer canlılar da kendilerince bahara ‘hoşgeldin’ derler. İşte tüm kainat baharın güleryüzüyle bir noktada buluşur. Elbette herşeyin bir sonu olduğu gibi bu mutlu günlerinde sonu gelecektir. Baharın yolculuğa uğurlandığı son günlerde yer ve gök arasındaki bağ yavaşça kopmaya başlar. İstanbul ‘ da baharın sona ermesiyle insanlar adeta kabuklarına çekilirler. Artık gökyüzü vaktin geldiğini haber verir ve sağuk yüzünü gösterir. Gün gelmiş hava, içindeki sıcaklığını ve canlılığını yitirmeye başlamıştır. Tabiatın bu hali, bütün mahlukatı derinden etkiler. Çünkü herkes baharda sahip olduğu huzura alışmıştır. Bu dönemde çevreyi seyre daldığımızda insanların umutsuzluğunu, hüzünlü ağaçları, denizin buz tutmuş kalbi, rengini yitirmiş gözlerle baktığını görürüz. Boğazın incisi olan köprünün uzun asma kolları eski gücünü kaybetmiş, bahar gecelerindeki ışıltıyı bulamamış gibidir. İnsanlar, hayvanlar tüm cismaniyet bu durumun farkındadır. İstanbul artık sonbaharı yaşamaktadır. Yani ölümün her an bir nefes gibi yanında olduğu, hiçbir ilacın şifa olamadığı hastalıklı günleri…

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
BİR YAZ VARMIŞ AMA NE YAZMIŞ.SICAK MI SICAK.GÜNEŞ ÇEVREYİ YAKIYORMUŞGÜNLERDİR BİR DAMLA YAĞMUR DÜŞMEMİŞ TOPRAĞA.BÜTÜN ÇİÇEKLER BOYUNLARINI BÜKMÜŞLER.SUSUZLUKTAN ÖLMEK ÜZEREYLERMİŞ.
KENARDA BİR DERE AKIYORMUŞ.AMA ÇİÇEKLER DERENİN SUYUNA NASIL ULAŞSINLAR!
ÇİÇEKLER AĞUSTOS BÖCEĞİNE YALVARMIŞLAR ''BİZE DEREDEN BİRAZ SU TAŞI YOKSA ÖLECEĞİZ'' DEMİŞLER.AMA BÖCEK YERİNDEN KIPIRDAMAMIŞ VE ÇİÇEKLERE SU TAŞIMAMIŞ.KELEBEĞE SÖYLEMİŞLER.O DA GÜZEL KANATLARINI GÖSTEREREK ''SUYA YAKLAŞIRSAM KANATLARIM BOZULUR'' DEMİŞ.SONRA UÇUP GİTMİŞ.ÇİÇEKLERİN SESİNİ BİZİM DEREKUŞU DUYMUŞ ONLARA ÇOK ACIMIŞ.GAGASIYLA ONLARA DEREDEN DAMLA DAMLA SU TAŞIMIŞ.BÖYLECE ÇİÇEKLER ÖLMEKTEN KURTULMUŞLAR.AMA DEREKUŞU SON ÇİÇEĞE DE SU GETİRDİKTEN SONRA YORGUNLUKTAN ÇİMENLERİN ÜSTÜNE DÜŞMÜŞ.ORADA UYUYA KALMIŞ.
DEREKUŞU UYURKEN YAĞMUR BAŞLAMIŞ.ÇİÇEKLER ÇOK SEVİNMİŞLER.SUYA KAVUŞMUŞLAR.ÖLMEKTEN KURTULMUŞLAR.AMA İÇLERİNDEN BİRİ''ŞU DEREKUŞU OLMASAYDI YAĞMUR YAĞANA KADAR HEPİMİZ ÇOKTAN SOLMUŞTUK BİZİ ASIL O KURTARDI''DEMİŞ.
BÜTÜN ÇİÇEKLER ONU HAKLI BULMUŞLAR VE DEREKUŞUNU KORUMAYA KARAR VERMİŞLER.ÇİÇEKLER EĞİLEREK YAPRAKLARINI UYUYAN DEREKUŞUNUN ÜSTÜNE GERMİŞLER.BÖYLECE DEREKUŞU YAĞMURDAN HİÇ ISLANMAMIŞ.RAHAT RAHAT UYUMUŞ.AMA MASAL BU YA ÇİÇEKLERİN RENKLERİ YAĞMURDAN KUŞUN ÜSTÜNE AKMIŞ.ONU RENK RENK BOYAMIŞ.KUŞ UYANDIĞINDA ÖTEKİ KUŞLAR ''RENKLİ KUŞ GÜZEL KUŞ SEN KİMSİN?''DİYE SORMUŞLAR.ÇÜNKÜ ONU TANIYAMAMIŞLAR.
KÜÇÜK DEREKUŞU ŞAŞIRMIŞ.DERENİN KENARINA UÇUP SUYA BAKMIŞ.SUYA BAKINCA BİRDE NE GÖRSÜN! RENKLİ RENKLİ TÜYLERLE BEZENMİŞ GÜZEL BİR KUŞ OLMUŞ.TABİ BUNA ÇOK SEVİNMİŞ...