Cevap :

vlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden,eşiyle sürekli tartışıyordu.Eşi babasını istemiyor,onun fazlalık olduğunu düşünüyordu.Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu.Böyle bir tartışma anında;eşi bütün bağları koparttı ve ''Ya ben giderim,yada baban bu evde kalmayacak'' diyerek rest çekti...Eşinin kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası,sevdiği ve kendisini seven bir eşi ve birde çocuğu vardı.Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında.Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı.Onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu.Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını.Arada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak,böylelikle eşiylede sorun yaşamayacaktı. Lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra,yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı.Oğlu Can,''Bende seninle gelmek istiyorum'' diye ısrar edince,onuda arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular. Kışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı.Kar ve tipi yüzünde yolu zor seçiyorlardı.Can,babasına sürekli ''Nereye gidiyoruz'' diye soruyor ama cevap alamıyordu.Öte yandan;nereye götürüldüğünü anlayana yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor,oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Uzun süren bir yolculuktan sonra,dağ evine ulaştılar.Epeydir buraya gelmemişti.Baraka tipindeki dağ evi ,artık çürümeye yüz tutmuştu,tavan akıyordu.Barakanın bir köşesini temizledi ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı,en son babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.Soğuk adeta barakanın içinde hissediliyordu.Çaresizlik içinde babasını izledi.Daha şimdiden üşümeye başlamıştı.''Yarın yine gelir,bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm'' diye düşündü. Öyle üzgündü ki ,dünya başına çöküyor gibiydi.O bu duygular içindeyken ,babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi.Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu.Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu.Anlamsızca,dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle ,sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı.Babasının yatağına eğildi,yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.''Beni affet'' der gibi sarıldı,kokladı.Artık ikiside duygularına hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.''Buna mecburum'' der gibi baktı babasının yüzüne. Arabaya binip yola çıktıklarında Can ağlamaya başladı.''Neden o soğuk yerde dedemi bıraktın''diye.Verecek cevap bulamıyordu,''Annen böyle istiyor'' diyemiyordu. Can ''BABA,SEN YAŞLANDIĞINDA DA BEN SENİ BURAYAMI GETİRECEĞİM?'' diye sorunca ,dünyası başına yıkıldı.O sorunun yöneltilmesiyle birlikte ,deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında ''Beni affet baba'' diyerek babasının boynuna sarıldı.Baba-oğul sıkı sıkı sarılmış,çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğul,''Baba beni affet!sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!'' diye hatasını itiraf ediyordu... Baba ise bu sözlere en anlamlı cevabı veriyordu: ''Geri geleceğini biliyordum yavrum.Ben babamı dağ başına atmadım ki,sen beni atasın...Beni bu dağlarda bırakamayacağını biliyordum.''