Cevap :

YusuGs

Bir Şenlik içinde görünen Beyoğlu, şehrin asıl hikayesini boş yere saklamaya çabalıyordu. Çünkü köprüyü geçer geçmez, cami avlularından tek katlı fakir evlere, bozgunlardan çıkagelmiş kılıç artıkları öbek öbek üşüşüyor, bitkin halleri, pejmürde kılıkları ve yalnızca açlığı söyleyen bakışlarıyla o kılıç artıkları, payitahtın hala varlıklıca kalmış insanından daima merhamet dileniyordu.
Aralarında ağır yaralılar, inleyenler, koltuk değneğiyle yürümeye çalışanlar, sargılarında kan lekesi görünenler, elleri titreyenler vardı. Bir araba geçiyordu. Cemil Şevket geçen arabaya, arabadan sarkmış kola, tabuta uzanmışçasına, son nefesini veriyormuşçasına yılgın, başı sargılı, yüzü kanlı, dudakları kupkuru ve çatlak çatlak bir yaralıya bakakalıyordu. İstanbul asıl bu demekti.