Cevap :

Anadolu’nun en eski kentlerinden biri olan Kayseri’nin, Selçuklular döneminde de önemli bir yerleşim merkezi olduğu bilinmektedir. Buralara yerleşen Selçuklular zamanla birçok kervansaray, medrese, şifahane ve cami yaptırmışlardır. Dönemlerinde yapılan bu medreselerin çoğu külliye niteliğinde olduğundan, bu külliye içinde medresenin yanı sıra cami, hamam, vb gibi birimlere de rastlanmaktadır. Genellikle, medreseler de dini eğitim yapılmakta ve bu eğitime destek verecek matematik ve mantık gibi derslere de yer verilmektedir. Ancak tıp medreseleri bunlardan ayrı olarak düşünülmüş ve hastane ve tıp eğitimi ile birlikte ele alınmıştır.

Anadolu’da yapılmış tıp medreseleri içinde en seçkini ve en erken tarihli olanı ise Gevher Nesibe Sultan adını taşıyan Tıp Medresesi ve Şifahanesi’dir. Gevher Nesibe, sadece tıp okulu şeklinde değil, hamamı ve diğer üniteleri ile birlikte bir tıp külliyesi şeklinde planlanmıştır. Dolayısıyla, Selçuklular zamanında Anadolu’da başka şifahaneler yapılmışsa da, Gevher Nesibe, onlara nispeten daha büyük olması ve bir bayanın vasiyeti üzerine yaptırılması açısından da farklılıklar göstermektedir.

Bu tıp medresesi, II. Kılıçaslan’ın kızı ve Gıyaseddin Keyhüsrev’in kız kardeşi olan Gevher Nesibe Sultan adına, babası ve erkek kardeşi tarafından inşa ettirilmiştir. Bu da Türklerin kadınlara ve ailelerine ne kadar büyük önem verdiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.Bu şifahanenin ayrı bir özelliği de kitabesinde 1206 tarihinde yaptırılmış olduğunun belirtilmesidir. Bu durum ise bazı tarihi belli olmayan eserlere göre, onu üstün kılmaktadır.

Yine kitabesinden Gevher Nesibe Sultan Şifahanesinin, ilk kadrosunda, biri başhekim olmak üzere 2 hekim, 1 cerrah, 1 göz hekimi, 1 eczacı ve 1 idareci bulunduğu öğrenilmektedir.

Bu tıp medresesinin, Anadolu Selçuklularının ilk tıp okulu olması açısından da büyük önem arz ettiği görülmektedir. Burada on dokuzuncu yüzyıl da bile, zaman zaman ara verilmesine rağmen, öğretime devam edildiğini gösteren belgelere rastlanmaktadır. Bu belgelerden Rauf ve Hilmi adlı 2 öğrencinin, 1889 yılında bu kurumdan mezun oldukları ve icazet aldıkları öğrenilmektedir. Bu da okulun o dönemde de faaliyetini devam ettirdiğini göstermektedir.

Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Gevher Nesibe Şifahanesi, gerek tıp eğitimi ve mesleki eğitim açısından, gerekse sağlık kurumlarının yapılanması ve genel anlamda kurumlaşması açısından, aynı zamanda bu yapılanmanın seviyesini göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, hastaların su ve müzikle tedavi edildiği yapılan araştırmalarda ortaya konan yapının bir diğer önemli özelliği de, dünyadaki ilk merkezi ısıtma sistemine sahip oluşudur. Sadece kapalı birimlerin ısıtılmasını amaçlamakla kalmayan bu sistem daha 8. yüzyılda eyvanların ısısını muhafaza etmeyi de amaçlamıştır.