Cevap :
Bu yazımı, bu hafta deprem haftası olduğu için yazıyorum.
Ülkemiz genç oluşumlu bir yapıya sahip olduğu için depremi diğer bir adıyla zelzeleyi sık sık yaşamaktadır.
Deprem bir doğal afettir. Deprem insanı öldürmez. Sadece deprem olayıyla insan kendini öldürür. Şehir planlaması olmazsa, binalar sağlam yapılmazsa deprem sonucu binalar yıkılır ve vatandaş maalesef hayatını kaybeder. Bu, bizim ülkemizde böyledir. Japonya’ya baktığımızda durum farklıdır. Orada da yüksek binalar vardır ama geliştirdikleri yöntemlerle en şiddetli depremi bile hafif zararlarla atlatıyorlar çünkü Japonya da genç oluşumludur ve sürekli depremi yaşamaktadır. Bu yüzden Japon halkı depremle yaşamayı öğrenmiş hayatlarını kaybetmemek için buldukları yöntemlerle depremi hayati tehlike olmaktan çıkarmışlardır.
Bizim ülkemizdeki müteahhitlerin yapmış oldukları binaların nasıl yapıldıkları depremi yaşadıktan sonra ortaya çıktı. Kimi müteahhit malzemeden çalarken kimileri de bina yapımının en önemli malzemelerinden biri olan kumu denizden alıp yapınca karton evler duramadı ve çöktü. Müteahhitleri eleştiriyor olabilirim ama genelleme yapmak da doğru değil. Zaten binayı iyi yapan müteahhitlerin yapmış oldukları inşaatlar dahala ayaktadır.
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşadığımız -şiddetini tam olarak hatırlayamasam da- 7.8 şiddetindeki depremin büyük kayıplar vermesi sonucu müteahhitler biraz ders aldı ama binlerce ölen, binlerce kayıp olan insanları geri getiremediler. Ailelerini, yakınlarını kaybeden insanların yaralarını saramadılar. Onlara hesap veremediler.
17 Ağustos depreminden sonra televizyonlarda çeşitli toplumu eğitici programlar yapıldı. Belediyeler çok katlı binaların yapımına izin vermedi. Okullarda depremle ilgili konferanslar verildi. Eğitim kurumlarında, devlet dairelerinde, fabrikalarda vb. çeşitli taplikatlar yapıldı. Evler sigortalandı fakat yaklaşık son beş yıldır yaşanılanlar unutuldu. Belediyeler yüksek katlı binaların yapımına izin vermeye başladı. Televizyonlardan animasyonlar ve eğitici programlar kaldırıldı. Ben kaç yıldır deprem dedesi Prof.Dr.Ahmet Mete Işıkara’yı ve Prof.Dr.Ahmet Ercan’nı televizyonlarda göremiyorum. Bir zamanlar neredeyse her gün ekran başında olan bu hocalar nereye kayboldular? Kayboldular çünkü unutuldular…
Biz 17 Ağustos’un yarattığı acı kayıpları,binlerce ölen insanları unutmayalım.Dersimizi alalım. Evlerimizi sağlam yapıp evimizi gereksiz eşyalarla donatmayalım ve dolaplarımızı duvarlara monte edelim. Bilinçlenip halkımızı da bilinçlendirelim. Deprem çantamızı hazırlamayı unutmayalım ve en önemlisi Deprem Ev Sigortamızı yaptıralım. Depremle yaşamayı öğrenelim.
Unutmayalım ki deprem insanı öldürmez; insan insanı öldürür.
1999 Marmara Depremi'nin Ardından Tam 9 Yıl Geçti..
Bu Acıyı Sadece Depremi Yaşayan Kentler Değil, Tüm Türkiye Derinden Hissetti..
Yaşanan Bu Büyük Acıyı (Her Ne Kadar Ders Alamasak da) Hala Unutmadık..
Depremde Hayatını Kaybedenlere Allah'tan Rahmet, Yakınlarına Başsağlığı Diliyoruz..
Evsiz Kalan, Ailesini Kaybeden, Kimsesi Olmayan Depremzedelerimize de Allah'tan Sabır Diliyoruz.. 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşen, Kocaeli-Gölcük merkezli deprem. Mw ölçeğine göre 7,5 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur.
17 Ağustos depremi, tüm Marmara Bölgesinde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi raporlara göre, 17.840 ölüm, 43.953 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü.
Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000 e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir.DAVALAR VE SONUÇLARI
İllere göre ölü sayısı:
olmak üzere toplam 17.480 kişi ölmüştür.
Prefabrikte yaşayan nüfus: 147 bin 120