Cevap :
Cevap:ÖZET
Çalışmanın amacı, kadınların batı kültürlerinde fiziksel aktivitelere katılım düzeylerinin
tarihsel gelişimini, özellikle, Antik Olimpiyatlar, Orta Çağ, Aydınlanma Çağı ve Modern Olimpiyatların
başlangıcındaki görünümlerini, ilgili döneme ilişkin dinsel ve kültürel yapıların etkilerini de dikkate alarak
değerlendirmektir.
Batı topraklarındaki ilk yüksek kültür, MÖ 1600’den itibaren Doğu Peloponez’deki Prenslik
merkezi Miken’de görülmeye başladı. Miken sporunun askerî ihtiyaçlarla olan sıkı ilişkisi, kadının eşit
katılımına büyük ölçüde imkân tanımıyordu. Girit etkisiyle, MÖ 16. yüzyıldan itibaren müzikal-estetik
unsurlar Miken vücut kültüründe görülmeye başlandı. Bununla, kadının beden eğitimi için önemli yeni
imkânlar ortaya çıkıyordu. Ancak, aynı coğrafyadaki Antik Olimpiyatlara evli kadınların aktif ve pasif
katılımları dinsel nedenlerle yasaklanmıştı. Beden eğitimi ağırlıklı Klasik Çağ Atina okul sisteminde de, genç
kızların eğitimi söz konusu değildi. Bunun tek istisnası Sparta idi. Orta Çağ’da, özellikle Hıristiyanlığın
Avrupa’da yaygınlaşmasının ilk yüzyıllarında kadınlar her türlü spor aktivitelerinden uzak tutuldular. XI.
- XII. yüzyıllarda ortaya çıkan Şövalyelik döneminde, saray çevresindeki kadınlar tamamen eğlence amaçlı
binicilik, dans ve top oyunları ile sınırlı aktivitelerde bulunabiliyorlardı. Antik Çağ ideallerine öykünen
Hümanizm Çağı eğitim sisteminde yine yer verilmemekle birlikte, halk şölenleri kapsamındaki sportif
aktivitelere kadınların katılımları sıklaşıyordu. Bununla birlikte, 18. yüzyılda bağımsızlığını ilan eden
Amerika’nın kısa sürede birçok alanda olduğu gibi kadın sporunda da gösterdiği ilerleme ile kıyaslandığında,
Avrupa’nın, 19. yüzyılda bile kadınlara sporda pek az yer verdiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Nitekim
1896’da Pierre de Coubertin’in başlattığı Modern Olimpiyat Oyunları’na dahi, Antikite örneğine göre,
kadınların sporcu olarak katılmaları mümkün değildi. Ancak, sporcu kadınların öncülüğünde gelişen
bazı kadın hareketlerinin çabaları, Coubertin’e rağmen, kadınların olimpiyatlara katılımlarını henüz
ikinci olimpiyatta, Paris 1900’de sağlamıştır. Süregelen çabalar, kadınların spora katılımlarının ve kadın
branşlarının tüm kültürlerde günümüze kadar büyük bir artış göstermesine yol açmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Spor, Batı Kültürü, Tarihsel Gelişim.
Geliş tarihi: 05.10.2011; Yayına kabul tarihi: 25.10.2011
* Celal Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nun düzenlediği “Spor Eğitiminin ve Performansının Felsefi Temelleri Sempozyumu”na (08-09 Nisan 2005, Manisa) sunulan bildirinin genişletilmiş biçimidir.
** Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Ereğli Eğitim Fakültesi, Kdz.Ereğli/ZONGULDAK.
*** Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, ANKARA.
Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi
Temmuz 2011, XVI(3), 17-26
Uğur Altay MEMİŞ, İbrahim YILDIRAN
Temmuz 2011, XVI(3)
18
THE HISTORICAL DEVELOPMENT OF WOMEN’S
INVOLVEMENT IN SPORTS IN WESTERN CULTURES
ABSTRACT
The purpose of the study is to evaluate the historical development of the level of women’s
involvement in physical activities, their appearance, especially in Ancient Olympics, Middle Age,
Enlightenment Period and in the beginning of Modern Olympics considering the effects of religious and
cultural elements of those periods.
The first remarkable culture on western land emerged in Mycenae, the center of principate in
East Peloponnese since 1600 BC. The close relation of Mycenaean sport with the military needs did not
make it possible for women to take part equally as men. Musical-esthetical elements emerged in Mycenaean
body culture in 16th century BC with Crete influence, which gave rise to some important opportunities for
women to train their bodies. However, it was forbidden for married women to join the Ancient Olympics,
held in the same geography, actively or passively for religious reasons, and education of teenage girls was
not possible in the school system of Classical Age Athens, which was mostly based on physical education.
The only exception was Sparta. Women were kept away from all kinds of sport activities in Middle Age,
especially in the first centuries of the spread of Christianity in Europe. Women in the royalty were only
able to do the activities limited to riding, dance and ball games, which were just for fun in chivalry period,
which appeared in the 11th- 12th centuries. Women involvement in sport activities in national ceremonies
became more common although it was not mentioned in the Humanism Age education system, which was
inspired by the ideals in the Ancient Age. Nevertheless, it can be easily seen that when it is compared with
the improvement of America (it declared its independence in the 18th century) in women sports like its
improvements in many other fields, Europe did not give enough importance to women sports even in the
19th century. Hence, it was not possible for women to take part even in Modern Olympic Games, started
by Pierre de Coubertin in 1896 just like in ancient times. However, despite Coubertin, the efforts of some
women movements led by sportswomen enabled women involvement in the second olympics in Paris in
1900. The efforts since then have brought about a large rise in the number of women branches in sports and
the women involved in sports in all cultures.
Key Words: Women, Sports, Western Cultures, Historical Development.
Giriş
Bilinen en eski uygarlıklardan veya kabilelerden bugüne insanlar, dini törenlerde,
cenaze törenlerinde, festivallerde, eğlencelerde, boş zaman değerlendirmede ve buna
benzer zamanlarda çeşitli fiziksel aktiviteler yapmışlardır (Bandy, 2000). Bu yapılan
aktivitelerde zaman ilerledikçe kadınların yeri belirli sınırlar içerisine alınmıştır. İlk
uygarlıklarda kadınlar ve erkekler, yapılan yarışmalara kimi zaman beraber kimi zaman
ayrı katılsalar da, kadınlar toplumlarda fiziksel hareketlerle iç içe yaşamıştır (Pfister,
Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi
BATI KÜLTÜRLERİNDE KADINLARIN SPORA KATILIMLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ 19
2000). Dinlerin ortaya çıkışıyla ve toplumların kadına verdiği kimlik değişmeye başlayınca
kadınlar sadece spordan değil hemen her alandan uzak kalıp, kendilerinin tek sorumluluk
alanı olarak belirlenen “ev” işleri ve annelik ile meşgul olmuşlardır (Bandy, 2000). Güç
gerektiren ve zahmetli ağır işler erkeklere, kibarlık isteyen işler ise hep hanımlara layık
görülmüştür (Butts, 1955). 19. yüzyıl sonunda yeniden başlatılan modern olimpiyatlar her
ne kadar bu bakışı ilk zamanlarda değiştirememişse de daha sonra verilen mücadele ile
kadınlar tekrar sporda yerlerini almışlardır.
Genelde, eski çağlarda kadınların spora katılımlarıyla ilgili pek fazla şey bilinmez.
Antik Yunan’da kadınların spor yaptığı bilinse de aslında diğer toplumlarda da adına
spor denmese bile kadınların fiziksel aktiviteler de rol aldıkları anlaşılmaktadır. Orta
Çağlar’a gelindiğinde ise kadınlar genellikle dışlanmış ve spor adıyla değil ama rekreatif
amaçlı olarak bedensel aktiviteler yapabilmişlerdir. 19. yüzyılda modern olimpiyatlara
kadar olan dönemde Amerika’da kadınlar beden eğitimi ve sporda erkeklerden farklı
egzersizler yapmışlardır. Modern Olimpiyatlarda ilk etapta yer alamayan kadınlar daha
sonraları organize çalışmalar sayesinde dünyada düzenlenmekte olan hemen her türlü spor
organizasyonunda yerlerini almışlardır.
Bu çalışmanın amacı, kadınların batı kültürlerindeki fiziksel aktivitelerdeki rollerini
tarihsel ve felsefi açıdan belirtmek ve sporda yer alabilmek için verdikleri mücadeleyi
açıklayabilmektir.
Antik Çağ’da Kadın ve Spor
Antik toplumlarda sportif aktiviteler öncelikle savaşçı becerilerin geliştirilmesi ve
korunması amacıyla yapılırdı. Bunun dışında dini törenlerde ve kutlamalarda da bedensel
hareketler yapılıyordu. Tarihte bilinen ilk uygarlıklardan biri olan Mısır’da dini, rekreatif ve
askeri amaçlı aktiviteler kapsamında akrobatik hareketler ve jimnastik, halat çekme, sopalı
ve toplu oyunlar, bıçak atma, güreş, yüzme, dans ve şans oyunları gibi oyun ve yarışmaların
uygulandığı bilinmektedir. MÖ 2600’lere ait Mısır duvar resimlerinde akrobatik jimnastik
hareketleri yapan ve top oynayan kadın tasvirleri eski dünyada kadın-spor ilişkisine işaret
etmektedir. Bununla birlikte, halâ bu oyunlar ve kadınların bunlara katılımlarının niteliği
hakkında yeterli bilgi yoktur (Bandy, 2000).
Batıdaki ilk yüksek medeniyet, MÖ 1600’den itibaren Doğu Peloponez’deki Prenslik
merkezi Miken’de başladı. Miken’de yapılan sportif aktiviteler askeri amaçlı olduğundan,
kadınların erkekler gibi spor yapmasına olanak yoktu. Girit’in etkisiyle MÖ 16. yüzyıldan
itibaren müzikal-estetik unsurlar Miken vücut kültüründe görülmeye başlandı. Bu sayede,
kadının beden eğitimi için önemli imkânlar ortaya çıkıyordu (Bohus, 1986). Antik
Yunan’da Klasik Dönem (MÖ 500-323) öncesinde kadınlardan çocuk doğurmaları, yün
eğirmeleri ve dokuma işleri ile beraber ev işlerini yapmaları beklenirdi (Spears, 1984).
Beden eğitimi ağırlıklı Klasik Çağ Atina okul sisteminde de kızların eğitimi söz konusu
değildi (Bohus, 1986). Demeter rahibesi dışında kadınlar Antik Yunan’da Olimpiyat
Oyunlarına seyirci olarak bile katılamazlar (Lyberg, 2000), yarışmaları gizlice seyreden
bir kadın yakalandığında Typaeum dağından atılarak ölümle cezalandırılırdı (Mechikoff
Uğur Altay MEMİŞ, İbrahim YILDIRAN
Temmuz 2011, XVI(3)
20
ve Estes, 1993). Sadece, genç bir boksörün annesi olarak bu yarışlara seyirci olarak
katıldığı belirlenen Kallipateira adlı bir kadın, ailesinden birçok olimpiyat şampiyonu
çıkması nedeniyle affedilmişti (Pfister, 2000). Kadınlar, Olimpiyatlara katılamasalar da
bu yarışlarda birinci gelen atları satın alabiliyorlardı (Mechikoff ve Estes, 1993). Bununla
birlikte Antik Yunan’da kadınlar için her dört yılda bir Zeus’un karısı Hera onuruna
Olimpiya’da Hera Oyunları düzenleniyor (Pfister, 2000), bu yarışmalara evli kadınlar değil
genç kızlar katılabiliyordu (Spears, 1984). Hera oyunları, MÖ 6. yüzyılda Helenlere barışı
getiren Elis’in 16 kadınının oluşturduğu bir konsül ya da Hippodamya tarafından yapılan
üç kategorideki yarışları içeriyordu: Çocuklar, ergenler ve genç kızlar (Pfister, 2000).
Yarışlarda birinci olan kızlara zeytin dalından taçlar takılıyor ve Hera onuruna kurban
edilen hayvandan bir parça veriliyordu (Mechikoff ve Estes, 1993). Bazı görüşlere göre
Hera Oyunları olimpiyatlardan bile eskidir (Emery, 1984) ve yarışların evlilik geleneği mi
yoksa toprağın verimliliğiyle ilgili bir ritüel mi olduğu hala belirsizdir (Pfister, 2000). Antik
Çağ’da kadınların yarıştığı tek oyun bu olmayıp Sparta ve Siren’de dini kutlamalarla birlikte
yapılan yarışmalara da kadınlar katılmışlardır (Bandy, 2000).
Spartalı kadınlar ise diğer Yunan kentlerindeki kadınların aksine fiziksel olarak
eğitilir ve antrene edilirdi (Bandy, 2000). Kadınların aldıkları bu eğitimin amacı sağlıklı
ve güçlü çocuklar doğurmalarına yönelikti (Mechikoff ve Estes, 1993) ve aktivitelerini
dans, koşu, atlamalar, top oyunları, güreş, cirit ve disk atma oluşturuyordu (Bandy, 2000).
Spears’e (1984) göre Klasik Dönem’de Atinalı kızlar, kadınların çevrelerinde olur, gerekli
ev işlerini evlenene kadar öğrenirlerdi. Bunun aksine Sparta’lı kadınlar ağır egzersizler
yaparlar ama kadınsı işlerle uğraşmazlardı. Yine, Estin ve Laporte (2004) Sparta haricinde
tüm Yunanistan’da kadınların pek özgürlükleri olmadığını, dini bayramlar ve aile bayramları
dışında evden tüm çıkışlarında eşlik edilip yalnız bırakılmadıklarını belirtmektedir.
Antik Yunan’la kıyaslandığında Roma Uygarlığında kadınlar ekonomik, politik ve
sosyal olarak daha özgürdüler (Bandy, 2000). Roma’nın kadına bakışını büyük ölçüde MÖ
6. ve 5. yüzyıllarda İtalya’nın büyük bölümü üzerinde hükümran olan Etrüskler etkilemişti.
Etrüsk toplumunda kadının, erkeğin yanında belirgin bir bağımsızlığı ve saygınlığı vardı ve
kadının sahip olduğu bu konum, eski çağ toplumlarında söz konusu değildi (Lukas, 1982).
Doğuştan gelen bir güzellik anlayışına sahip olan Etrüsk kadınlarının erken yaşlardan itibaren
sportif egzersizlerle ritim ve takt duygusu kazanmaları sağlanıyordu. Yunanlı yazarlar, Etrüsk
kadınlarının çok güzel olduklarını, vücut bakımlarına özen gösterdiklerini ve sadece kendi
aralarında değil, -Sparta hariç, Yunanlılar için skandal sayılacak şekilde- erkeklerle birlikte
jimnastik yaptıklarından bahsederler. Nitekim MÖ 500 civarında, Etrüsklerde kadınlar ve
genç kızlar çıplak erkeklerin yarışmalarını izlemeye izinliydiler (Lukas, 1982).
Değişen anlayışla birlikte Romalı kadınlar “Circus Maximus”ta at ve atlı araba
yarışlarına katılmaya hak kazandılar (Bandy, 2000). Antik Yunan’da Roma hâkimiyetinin
etkisi Helen-Roma Dönemi (MÖ 200’den itibaren) Olimpiyat Oyunlarında da kendini
göstermişti. Bu dönemde Olimpia’da iki kadın ismi göze çarpmaktadır: MÖ 84’te atlı araba
yarışını kazanan Theodota ve MS 153’te at yarışında birinci olan Kasia (Spears, 1984).
Yine, Roma’da Neron döneminde kadın gladyatörler de görülmektedir (Bandy, 2000).
Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi
BATI KÜLTÜRLERİNDE KADINLARIN SPORA KATILIMLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ 21
Orta Çağ’dan 19. Yüzyıla Kadar Kadının Spordaki Yeri
Avrupa’da Orta Çağ’ın başlarında Hıristiyanlığın yayılmasından sonra yerleşen
düşünce ile beden eğitimi geri planda kalmıştır. Ancak 9. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar süren
ve şövalyeliğin en önemli mevkilerden biri olduğu feodalizm döneminde beden eğitimi
tekrar önem kazanmasına rağmen bu sadece erkeklerin aldığı bir eğitim olmuştur (Bucher
ve Wuest, 1987). Erkekler 14 yaşından 21 yaşlarına kadar bir şövalye için toprak sahibi
veya memur olarak hizmet eder, silahlar konusunda yardımcı olur, atlarla ilgilenir, daha
sonra da at sürmeyi, avlanmayı ve savaşmayı öğrenirlerdi. Yapılan tüm bu eğitimin amacı
soylu sınıfı aristokrasiye yerleştirmekti (Butts, 1955). Soylu sınıfın kadınları ise bedensel
olarak eğitilmiyordu (Bandy, 2000). Soylu sınıf kızları, dini eğitim, dans, şarkı söyleme,
enstrümantal müzik ve nezaket dersleri alıyorlardı. Ayrıca dikiş nakış, dokuma ve örgü,
el sanatı ve evde bulunan hizmetçileri idare etme konularında yetiştiriliyorlardı. Aldıkları
eğitim ise bir soylu eşi olarak onların hayatlarına ayak uydurabilme amaçlıydı (Butts, 1955).
Orta Çağ’da üst sınıfın yaptığı sporlar ile köylülerin vakit geçirmek için yaptıkları
farklıydı. Erkek feodal aristokrasisi at yarışlarına, grup olarak avlanmaya, bilardoya
katılırken üst sınıf kadınları erkeklerin yaptığı sporları izlemeye gitmekteydi. Palio adı
verilen at ve koşu yarışı olarak bilinen spor Orta Çağ İtalyan toplumunun en beğenilen
sporuydu. Avrupa’da köylülerin yaptığı sporlar ise futbol, güreş ve kriketti (Bandy, 2000).
Bu sporların yanı sıra koşu da Avrupa’da çok yaygın bir spordu. Kadınlardan birinci gelene
etek hediye edilen bu yarışlara katılanların çoğu kırsal alanlardan gelmekteydi ve çobandı.
Bu yüzden yarışların adı çoban yarışlarıydı. Yarışlar genelde dini festivallerde yerel olarak
yapılırdı ve eğlencenin bir parçası olarak görülürdü. Bu eğlencelerin diğer parçaları da çuval
yarışı, güreş, domuz yakalama gibi halkı eğlendiren aktivitelerdi (Pfister, 2000).
Hümanizmin doğuşuyla birlikte birçok spor soylular tarafından benimsendi (Bandy,
2000). Kadınlar artık okçuluğa, küreğe, satranca, avlanmaya, buz patenine, at sürmeye ve
diğer aktivitelere katılır olmuşlardı (Bandy, 2000). Tenis, Fransa’nın popüler sporuydu ve
neredeyse her şehirde tenis kortu vardı. Eskrime ilgi oldukça artmıştı. Avrupa’da partiler
ve dans organizasyonları çoğalmıştı. İskoçlar golfe ilgi duyarken, I. Elizabeth (1533–1603)
avlanmayı seven bir kraliçe olarak bilinmekteydi. Elizabeth döneminin diğer üst sınıf kadınları
da tenise, okçuluğa, eskrime, bir çeşit bowlinge ve avcılığa katılıyorlardı (Bandy, 2000).
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da sporun kurumsallaşması için çabalar başlamıştır.
Ancak çoğu sportif aktivite ortamları tatiller, kutlamalar veya festivallerdi. Fransa ve
Almanya’da kadınlar balona binmeyi tercih ediyorlardı (Bandy, 2000). GuthsMuths
1793’te “Gençler İçin Cimnastik” adlı kitabında ip atlamanın öneminden bahsederken
buradaki genç kelimesinin sadece erkekleri kastettiği anlaşılmaktaydı. Alman cimnastiğinin
babası olan Friedrich Ludwig Jahn, jimnastiğin savaş için gerekli olan bir eğitim olduğuna
inanmaktaydı ve kadınların bu politikalarda yeri yoktu. Ancak 1830’larda Almanya’da
kadınlar için cimnastik gelişmeye başlamıştır. İp atlama tehlikeli ve yorucu olmayan, ayrıca
kızlara hitap eden bir egzersiz olarak benimsenmişti (Pfister, 2000).
Amerika’da ise 17. yüzyıldan 18. yüzyılın ilk yarısına kadar kadınlar boş zamanlarını
kağıt oyunları, şans oyunları ve dansla meşgul olarak değerlendiriyor, boks ve at yarışlarına
Uğur Altay MEMİŞ, İbrahim YILDIRAN
Temmuz 2011, XVI(3)
22
seyirci olarak katılıyorlardı (Bandy, 2000). Struna (1991) Chesapeake’de, Orta Atlantik’in
doğusunda ve güneyin sınıra yakın yerlerinde at yarışlarının sadece erkeklerin baskın
olduğu bir etkinlik olmadığını ifade eder; 1750’lerden sonra da Massachusetts Salem’de
kadınların ve erkeklerin yelken açtıklarını ve dönüşlerinde de kağıt oyunları oynadıklarını
Bandy (2000)’ye paralel bir şekilde belirtir ve bazı kadınlar da bu dönemde kriket oynayıp
pedallı kanolarla gezdiklerini ilave eder.
Kadın Sporunda Dönüm Noktası: 19. Yüzyıl
19. yüzyıl, özellikle sporun kurumsallaşmaya başladığı bir dönem olup kadınların
da beden eğitimine ve spor branşlarına katılımlarının başladığı tarihtir. Henüz 1885’te Miss
Bergman, İngiltere’de Beden Eğitimi Öğretmenleri Eğitim Koleji’ni (Training College for
Women Teachers of Physical Education) kurmuştu (Leonard, Affleck, 1971). İç savaştan
sonra ABD’de siyahi kadınlar, Ulusal Beyaz Olmayan Kadınlar Ligi (National League
of Colored Women) ve Afro-Amerikan Kadınlar Ulusal Federasyonu’nun (National
Federation of Afro-American Women) birleşmesi sonucu 1896’da Beyaz Olmayan Kadın
Kulüpleri Ulusal Birliği’ni (National Association of Colored Women’s Clubs) kurdular
(Captain, 1991). 1885’de sağlık, tıp, fizik kültür ve eğitim alanında beden eğitiminin
gelişimi için Amerika’da bir avuç kadın hizmet veriyordu. Genç Kadınlar Hıristiyan
Birliği (Young Women’s Christian Association) gibi kurumlar kadınların sporda ve beden
eğitiminde söz sahibi olmaları için çaba göstermekteydi. James Naismith’in 1891’de
basketbolu tanıtmasının ardından Senda Brenson ve Gregory Baer, basketbolun kadınlar
için yeni kurallarını belirlediler. Onlara göre kadın basketbolunun amacı sert ve zararlı
oyundan uzak kalıp, takım çalışmasını desteklemekti. 1899’a kadar kadın beden eğitimciler
bir Basketbol Komitesi oluşturdular ve kadın basketbolunun kurallarına standart getirdiler.
1905’te bu komite Amerikan Beden Eğitimi Birliği’nde (American Physical Education
Association) yerini aldı (Bouchier, 1998).
Amerika’da 19. yüzyılda kriket, beyzbol, atletizm, at yarışlarının yanı sıra boks ve
golf profesyonel hale gelip, futbol, yelken, tenis ve bisiklet gibi sporlar da amatör temellere
oturtulmuştu. Amerikalılar beden eğitimi ve spora yakından ilgiliydiler. O dönemde
İtalyan fizyoloji profesörü Dr. Angelo Mosso’nun doğum yaptıkları için kadınların,
özellikle solunumda kullanılan kaslar ile karın kaslarına yönelik egzersizler yapmaları
gerektiğini ifade etmesi egzersizin kadınlar için önemini pekiştirdi (Mechikoff ve Estes,
1993). 19. yüzyılın ikinci yarısında ip atlama cimnastik derslerinde kızlar ve erkekler için
uygulanmaya başlandı (Pfister, 2000). Kadınlara yönelik beden eğitimi programları sağlık,
güzellik ve duruş alışkanlıkları üzerine düzenlendi. Alman cimnastiği ile karşılaştırıldığında
İsveç sistemi kadınlara daha fazla hitap ediyordu. 19. yüzyılda Dio Lewis ve Catherine
Beecher, Amerika’da kadınların politik ve sosyal haklarını savunan ve egzersizin onlar için
önemini kavratmaya çalışan liderlerdi. Beden eğitiminde Amerika’da 20. yüzyılın başlarında
cimnastik yerini dansa ve atletizme bıraktı. Özellikle kolejlerde dans programın vazgeçilmez
bir parçası haline geldi. Bunun en büyük sebebi cimnastiğin genel hatları ile erkeklere hitap
etmesi ve kadınların da bu hareketleri yapmakta zorlanmalarıydı (Mechikoff ve Estes, 1993).
Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi
BATI KÜLTÜRLERİNDE KADINLARIN SPORA KATILIMLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ 23
Modern Olimpiyatlar ve Sonrası Kadın Sporunda Gelişmeler
Baron de Coubertin, ilk Modern Olimpiyat Oyunlarını başlatırken 1896 yılında
kadınların katılımını düşünmüyordu. Onların hassas, kırılgan, duygusal yapıda oldukları,
dolayısıyla da spor müsabakalarında yarışmalarının da mümkün olmadığı kanısındaydı.
Coubertin, kadınları dışladığı için çoğu zaman suçlanmıştır. Fakat o, çağının erkek
modeline uygun hareket etmekte (Emery, 1984), doğallığa aykırı olduğu için kadınların
spora katılmamaları gerektiğini savunmakta, “Kadınların dünyadaki rolü bu zamana kadar
ne ise öyle kalmalıdır” demekteydi. Eşitlik adı altında kadınların da erkeklerle aynı sporları
yaptığında erkek otoritesinin aile içinde ve toplumda sarsılacağını ve toplumsal çöküşün
yaşanacağını düşünüyordu (Holt, 1991). Coubertin’in sporda kadınlara yer vermeme
düşüncesinin altında, yetişmiş olduğu aristokrat ailenin ve milliyetçi duygularının yanı sıra,
İngiltere’deki incelemeleri sırasında benimsemiş olduğu “Kassal Hıristiyanlık” (Muscular
Christianity) fikrinin de etkisi büyüktür. 1800’lü yıllarda İngiltere’de benimsenen bu
düşünceye göre insanda doğuştan gelen ve Tanrısal olan büyük bir güç ve kuvvet vardı.
İyi bir Hıristiyan erkeği sağlıklı ve güçlü olmalıydı. Fiziksel zayıflığın üstesinden gelmeye
çalışan bir kişi aynı zamanda iyi bir Hıristiyan olmaya çalışıyor demekti ve dolayısıyla spor
aktiviteleri güçlü bir Hıristiyan olma çabasıydı. Bu akımın en etkili ismi “Tom Brown’ın
Okul Günleri” adlı kitabın yazarı Thomas Hughes’tir. 1897’de yayınlanan kitap hem
İngiltere hem de Amerika’da çok popüler olmuş ve ilk yılında altı kez basılmıştır. Bu kitabı
okuyan ve etkilenen öğrenci ve öğretmenlerin çoğu İngiltere’deki yatılı (public schools)
okullardandı. Baron de Coubertin de, Thomas Hughes’in kitabını okuyup etkilendi
(Mechikoff, Estes, 1993).
Coubertin’in karşı olmasına rağmen, kadınlar 1900 yılında Paris’teki Olimpiyatlara
iki spor branşından katıldılar: Tenis ve golf. İngiliz Charlotte Cooper, tenis ve Amerikalı
Margaret Abott golf yarışmalarında birinci oldular (Emery, 1984). Bu olimpiyatlara
kadınlarda beş ulustan toplam 19 sporcu katılırken (Lyberg, 2000), kadın sporcu katılımı
toplam sporcu katılımının yüzde biri bile değildi (Lopiano, 2000). Coubertin’in gayretleri
sonunda 1905’te Brüksel’de yapılacak olan toplantıda “kadınlar için spor” görüşmeleri
reddedildi. Buna rağmen 1910’da Lüksemburg’daki toplantıda jimnastik ve yüzmede
kadınlar olimpiyat programına dahil edildiler (Lyberg, 2000). 1912’de kadınların yüzmede
üç dalda (100m serbest, 4x100m serbest bayrak ve kule atlama) katılımları oy birliği ile kabul
edildi (Emery, 1984). Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (International Amateur
Athletic Federation) ise kadınları hiçbir şekilde atletizmde görmek istemiyordu. Bu yüzden
de kadınlar Fransa’da kendi spor federasyonlarını kurdular (Emery, 1984).
Kadınların olimpik hareketin bir parçası olabilmek için verdikleri mücadelenin
öncüsü Fransız Alice Milliat (Kidane, 2000), 1917’de “Kadın Kulüpleri Fransa
Federasyonu”nu (French Federation of Women’s Clubs) kurdu ve 10 Mart 1919’da
da başkanı oldu (Quintillan, 2000). Anvers Olimpiyat Oyunlarının kadın atletizm
yarışmalarını da kapsaması talebi Coubertin ve birçok yönetici tarafından 1919’da
Uğur Altay MEMİŞ, İbrahim YILDIRAN
Temmuz 2011, XVI(3)
24
reddedildikten sonra (Annick et al. 1980), 1921’de Monaco’da ilk ‘Kadınlar Olimpiyatı’nı
organize etti. Bu organizasyona beş ülke, Büyük Britanya, İsviçre, İtalya, Norveç ve Fransa
katıldı. Aynı yıl Uluslararası Kadınlar Spor Federasyonu (International Women’s Sport
Federation) 31 Ekim’de İngiltere, İtalya, Amerika, Çekoslovakya ve Fransa’nın desteğiyle
Paris’te kuruldu ve Milliat bu kurumun destekçilerinden biriydi. İkinci Kadınlar Olimpiyatı
1922’de yine Monaco’da yapıldı. Yaklaşık 300 katılımcı vardı. Uluslararası Kadınlar Spor
Federasyonu (UKSF) ilk Kadınlar Dünya Oyunları’nı 20 Nisan 1922’de Paris’te başlattı.
Bu oyunlara Amerikan, İngiliz, Çek, Fransız ve İsveçli atletleri seyretmek için büyük bir
kalabalık izleyici olarak katıldı. İkinci Dünya Oyunları 20 Nisan 1926’da İsveç’in Göteborg
şehrinde yapıldı. Bu oyunlar sayesinde Uluslararası Kadınlar Spor Federasyonu olimpik
harekete meydan okuyan güçlü bir kurum oluyordu. Sonunda, Uluslararası Atletizm
Federasyonu ile UKSF arasında bir anlaşma yapıldı. Kadınların yaptıkları atletizm kontrol
altına alınmak isteniyordu (Quintillan, 2000). 1928’de kadınlar Olimpiyatlara atletizmde
katılabildiler (Pfister, 2000). Coubertin gönderdiği bir mesajda kendisinin kadınların
bu oyunlara katılmasına halen karşı olduğunu ancak kadınların onun isteği dışında bu
oyunlara dahil edildiklerini belirtti (Lyberg, 2000). 1928’de Amsterdam’da düzenlenen
9. Olimpiyatlara 100m, 800m, yüksek atlama, disk atma ve 4xl00m’de kadınlar da katıldı
( Johnson ve Frite, 1984). Burada ilginç olan nokta, kadınların atletizmde olimpiyatlara
kabul edilmesinin Coubertin’in emekliliğinden bir sene sonraya rastlamasıdır. Ancak bu
Olimpiyatların hemen ardından 800m koşusunun kadınlar için aşırı zorlu olduğuna karar
verildi; çünkü yarışlardan hemen sonra düşen, bayılan veya yarışı tamamlayamayan birçok
kadın sporcu olmuştu. Bu yüzden kadınlar 800m yarışı olimpik programdan, yeniden
konulacağı 1960’a kadar çıkartılmış oldu (Emery, 1984). Bu kadar dalda katılımın yetersiz
olduğunu düşünen Alice Milliat, Dünya Kadın Oyunları’nı organize etmeye devam etti.
1930’da Eylül ayında 16 ulusun katılımıyla Prag’da ve 1934’te Londra’da iki oyun daha
yapıldı. Bu oyunlar sırasında UKSF Alice Milliat’ın liderliğinde düzenli olarak uluslararası
kongreler gerçekleştirdi, kurallar tekrar belirlendi, yeni rekorlar kaydedildi ve yeni
disiplinler tanıtıldı. 1936’daki kongrede bundan sonra yapılacak yarışmalarda kullanılacak
tıbbi testler tanıtıldı. Bunun amacı haksız rekabeti önlemekti. Beşinci Dünya Oyunları
Avusturya veya Polonya’da yapılacaktı, ancak UKSF’nin baskıları sonunda olimpiyat
oyunlarında kadınlar için daha fazla branştan katılım sağlandı ve 1936’daki olimpiyatlarda
kadınlar atletizmde neredeyse tüm dallarda yarıştılar. Kadınların olimpiyatlara katılımını
sağlayarak Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu bünyesine girmeyi başardılar. Ancak
UKSF 1938’de kapatıldı. Alice Milliat’ın uluslararası bir spor lideri olarak kariyeri bitti ve
20. yüzyılın kadın spor hareketinin öncüsü olarak tarihteki yerini aldı (Quintillan, 2000).
Sonuç
Kadınların çeşitli nedenlerle yaptıkları fiziksel aktiviteler batı kültürlerinde ilk
uygarlıklardan 19. yüzyıla kadar kültürden kültüre değişiklik göstermiştir. Eski Mısır duvar
resimlerine top oynayan ve akrobatik hareketler yapan figürler olarak yansıyan kadının,
MÖ 1600’lerden itibaren Eski Yunan Miken vücut kültürüne Girit kaynaklı müzikal-estetik
Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi
BATI KÜLTÜRLERİNDE KADINLARIN SPORA KATILIMLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ 25
unsurların girişiyle fiziksel aktivite için önemli imkânlar yakaladığı anlaşılmaktadır. Antik
çağ olimpiyat oyunlarında ilk beş yüz yıl boyunca yer bulamayan, ancak sadece kadınların
katılabildiği Hera oyunlarıyla spor yapmak ve performansını sergilemek için çıkış yolu
bulan kadının, diğer Yunan kentlerindeki kadınların aksine Sparta’da, askeri ihtiyaçlardan
kaynaklanan sağlıklı ve güçlü çocuklar doğurmak ve yetiştirmek amacıyla fiziksel olarak
eğitildiği görülmektedir.
Kadınların vücut bakımlarına özen gösterdikleri, erken yaşlardan itibaren sportif
egzersizlerle ritim ve takt duygusu kazandıkları ve erkeklerle birlikte jimnastik yapabildikleri
Etrüsk anlayışının etkisiyle değişen Eski Roma’nın kadın anlayışının yansımaları, MÖ
200’den itibaren Antik Yunan’ın Roma hâkimiyetindeki Helen-Roma döneminde kendini
göstermiş, MÖ 84’de yapılan olimpiyat oyunlarında bir kadın sporcu atlı araba yarışını
kazanmıştı.
Bedene olumsuz yaklaşımıyla tanınan Orta Çağ din anlayışı kapsamında kadınların
bedensel gelişimleri yönünde kayda değer özel tedbirlerin ya da kişisel girişimlerin
söz konusu olamayacağı açıktır. Rönesans ve Reform dönemlerinde halk şölenleri
kapsamındaki çeşitli sportif aktivitelere kadınların seyirci ya da doğrudan uygulayıcı olarak
katılımları sıklaşıyordu. 18. yüzyılda bağımsızlığını ilan eden Amerika’da kısa sürede birçok
alanda olduğu gibi kadın sporunda da ilerleme kaydedilmişti. Bununla birlikte Avrupa’nın,
19. yüzyılda bile kadınlara sporda pek az yer verdiği görülmektedir. Nitekim 1896’da
Pierre de Coubertin’in başlattığı Modern Olimpiyat Oyunları’na kadınların sporcu olarak
katılmaları mümkün değildi. Ancak, sporcu kadınların öncülüğünde gelişen bazı kadın
hareketlerinin çabaları, Coubertin’e rağmen, kadınların olimpiyatlara katılımlarını henüz
ikinci olimpiyatta, Paris 1900’de sağlamıştır. Kadınların spor ihtiyacı ve hakkı uğruna
verilen mücadelenin öncüsü Fransız Alice Milliat’ın 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki kurumsal
ve organizasyonel alanlardaki çabaları semeresini vermiş, kadınların spora katılımlarının
ve kadın branşlarının tüm kültürlerde günümüze kadar büyük bir artış göstermesine yol
açmıştır.
KAYNAKÇA
1. Annick, D., Lorenzi, L., Renoux, J. (1980). Olympie La Course des Femmes. Paris: La Courtille.
2. Bandy, S. J. (2000). Women & Sport From Antiquity to the I9th Century, Olympic Review, 31
(Febr-March), 18-22.
3. Bohus, J. (1986). Sportgeschichte: Gesellschaft und Sport von Mykene bis heute. München,
Wien, Zürich: BLV Verlagsgesellschaft.
4. Bouchier, N. B. (1998). Let Us Take Care of Our Field: The National Association for Physical
Education of College Women and World War II, Journal of Sport History, 25(1): 65-86.
5. Butts, R. F. (1955). A Cultural History of Western Education. London: McGraw-Hill Book
Company.
Uğur Altay MEMİŞ, İbrahim YILDIRAN
Temmuz 2011, XVI(3)
26
6. Captain, G. (1991). Enter Ladies and Gentlemen of Color: Gender, Sport, and the Ideal of African
American Manhood and Womenhood During the Late Nineteenth and Early Twentieth
Century, Journal of Sport History, 18(1): 81-102.
7. Emery, L. (1984). Women’s Participation in the Olympic Games “A Historical Perspective”,
Journal of Physical Education Recreation & Dance, (May-June), 62-63: 72.
8. Estin, C., Laporte, H. (2004). Yunan ve Roma Mitolojisi. Ankara: TÜBİTAK Yayınları,
9. Holt, R. (1991). Women, Men and Sport in France, c. 1870-1914: An Introductory Survey,
Journal of Sport History, 18(1): 121-134.
10. Johnson, K. M., Frite, H. (1984). The Phenomenon of the Olympic Games, Journal of Physical
Education Recreation & Dance, (May-June), 61.
11. Kidane, F. (2000). Women and Modern Sport, Olympic Review, 31 (Febr-March),16.
12. Leonard, F. E., Affleck, G. B. (1971), A Guide to the History of Physical Education. Greenwood
Press, Publishers, Connecticut.
13. Lopiano, D. A.(2000). Women and Modern Sport, Olympic Review, 31 (Febr-March), 54-58.
14. Lukas, G.(1982) Der Sport im Alten Rom. Berlin: Sportverlag.
15. Lyberg, W. (2000). Women’s Participation in the Olympic Games, Olympic Review, 31 (FebrMarch), 46-53.
16. Mechikoff, R., Estes, S. (1993). A History and Philosophy of Sport and Physical Education.
Wm. C. Brown & Benhmark Publishers, Oxford, England.
17. Mouratidis, J.(1984). Heracles at Olympia and the Exclusion of Women from the Ancient
Olympic Games, Journal of Sport History, 11(3): 41-55.
18. Özçelik, N. (2002). İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı. Ankara: Nobel Yayıncılık.
19. Pfister, G. (2000). The Role of Women in Traditional Games and Sports, Olympic Review, 31
(Febr-March), 38-45.
20. Quintillan, G. (2000). Alice Milliat and the Women’s Games, Olympic Review, 31(FebrMarch): 27-28.
21. Spears, B. (1984). A Perspective of the History of Women’s Sport in Ancient Greece, Journal of
Sport History, 11(2): 32-47.
22. Struna, N. L. (1991). Gender and Sporting Practice in Early America, 1750-1810, Journal of
Sport History, 18(1): 10-30.
23. Yıldıran, İ. (1992). Sporda Fair Play Kavramının Tarihsel Boyutları, Spor Bilimleri 2. Ulusal
Açıklama: