Cevap :
1920 yazına gelindiğinde I. Dünya Savaşı'nın galipleri mağluplar ile hesaplaşmalarını bitirmiş, savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. Almanya'ya 28 Haziran 1919'da Versay'da, Avusturya'ya 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Bulgaristan'a 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Macaristan'a da 4 Haziran 1920'de Trianon'da anlaşmalar imzalatılmış ancak hesaplaşılmayan tek mağlup Osmanlı İmparatorluğu ile 10 Ağustos 1920'de Sevr'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde anlaşma imzalanmıştır.
Aslında Müttefik devletler, I. Dünya Savaşı esnasında Sykes-Picot projesi doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu'nu bölme planları yapmışlardı. Fakat 1917'de Alman yanlısı Yunanistan kralı'nın devrilmesi ve Müttefiklerin desteği ile Venizelos'un yönetime gelmesi ve Yunanistan'ın İngilizlerin yanında I. Dünya Savaşına girmesi, sonrasında Rusya'daki Bolşevik ihtilali ve Rusya'nın Müttefik Devletlerden ayrılması, daha sonra 1918 Ocak ayında ABD başkanı Woodrow Wilson'ın açıkladığı -galip devletlerin mağlup devletlerden toprak talep etmeyeceklerine dair- ilkeleri ile Anadolu'nun parçalanmasına izin vermemesi, yine bu doğrultuda İngilizlerin 1918 Ocak ayında Hindistanlıları kendi yanlarında savaşa ikna etmek için Türklere ve hilafete dokunulmayacağına dair söz vermesiyle 1.160.000 asker edinmeleri gibi gelişmeler, ayrıca İzmir işgaline İngiliz kabinesindeki Edwin Montagu, Arthur Balfour, Lord Curzon, Winston Churchill gibi muhafazakar bakanların karşı çıkması ve Hindistan'da aniden baş gösteren Hint Hilâfet Hareketi'nin Müslümanların huzursuzluğunu ortaya koyduğu ciddi argümanlar Anadolu'nun bölünmesi planlarının askıya alınmasına neden oldu ve Türkiye'de uygulanması öngörülen Sykes-Picot projesi (Suriye ve Irak toprakları hariç olmak üzere iptal edildi.
Yunanistan'ın, İzmir'de Yunan nüfusunun çoğunlukta olduğunu iddia ederek Wilson prensipleri gereği bölgeyi ilhak talebi, ayrıca İngilizlerin; Ermenistan, Türkiye ve Boğazlar boyunca -İtalya ve Fransa'yı tamamen bölgeden uzaklaştırarak Anadolu'nun parçalanmasını engellemek ve Rus yayılmacılığına karşı önlem almak için- bir Amerikan mandası teklif etmesi ve ABD'nin bunu değerlendirme sürecinin uzaması sonucu Osmanlı İmparatorluğu ile yapılacak sulh antlaşmasının imzalanması epey gecikmişti. İngiliz kabinesi, Lord Curzon'un önerisi üzerine, 19 Mayıs 1919'daki kabine toplantısında Türkiye üzerinde bir ABD mandası teklif edilmesine karar verdi. Bu teklif, antlaşmanın 6 ay gecikmesine neden oldu. Ve bu süre Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da gerçek bir milli direniş oluşturabilmesi için tam da ihtiyâcı olan süreydi. 27 Haziran 1919'da
Paris Konferans heyeti, Lord Curzon'un önerisi üzerine, Amerika Birleşik Devletleri hükûmeti Türkiye'nin herhangi bir bölgesi için manda alıp almayacağına karâr verene kadar, Türkiye ile Barış Antlaşması'nın askıya alınmasına karâr verdi. Halbuki Lord Curzon, İngiliz kabinesine daha önce verdiği memorandumda, Türkiye üzerinde bir ABD mandası teklif edilse bile ABD'nin bu öneriyi kabul etmesinin pek mümkün görünmediğini belirtmişti. İngilizlerin Anadolu'da bir Amerikan mandası teklifi ile antlaşmanın imzalanmasının ertelenmesi sonucu İstanbul Hükûmetinin kontrolü çok hızlı bir şekilde azalırken Anadolu yavaş yavaş bir devlet haline gelmeye başladı. ABD'nin bölgede incelemeler yapmak üzere gönderdiği, Sivas Kongresi'nde de gözlemci olarak bulunan General Harbord, raporunda, Türklerin amacının tek bir çıkarsız gücün, tercihen ABD'nin mandası altında İmparatorluğun toprak bütünlüğünü korumak olduğunu ifade ediyordu. Değerlendirme sürecinin sonunda ABD başkanı Woodrow Wilson, bölgede bir manda almak yerine sadece Türk-Ermeni sınırını çizmek üzere hakem olmakla yetindi.
ABD'nin bölgede bir manda yönetimi üstlenmeyeceği anlaşılınca Şubat 1920'deki Londra Konferansı'nda barış müzakereleri yeniden başladı. İngilizler ve Sivas'a doğru uzanan bölgeden vazgeçen Fransızlar, konferansta, İtalya'nın Anadolu'yu tamamen boşaltmasını istediler. Fakat İtalya, Anadolu'yu boşaltmak için, İngilizlerin ve Fransızların kendisine Suriye ve Irak mandaları karşılığı tazminat vermelerini istedi. Bu nedenle İngilizler ve Fransızlar, 1915 Londra Paktı'nda İtalyanlara bırakılması öngörülen fakat Sevr'de verilmeyen Güneybatı Anadolu'ya kendi şirketlerini sokmayacaklarını ve bölgede sadece İtalyan şirketlerinin faaliyet yürüteceğini İtalyanlara garanti ederek Türkiye'deki tüm İtalyan askerlerinin çekilmesini ve işgalin sonlandırılmasını talep ettiler. Aynı şekilde Kilikya bölgesinde de Fransız ekonomik çıkarları tanınırken, hem İtalya hem de Fransa Sevr Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi durumunda Anadolu'daki ve etki alanlarındaki tüm askerlerini çekmeyi ve Anadolu'yu Türklere bırakmayı kabul ettiler.
"Londra'ya gitmeden önce Fransa'da hukuk okumuş olan dönemin Yunan Başbakanı Nikolaos Kalogeropoulos, 16 Şubat 1921'de Fransız Cumhurbaşkanı Millerand ve Başbakan Briand ile görüşmek için Paris'e uğradı. Burada Fransa'nın çıkarlarının Ankara ile olduğunu ve Yunanistan'ın herhangi bir yardım almayacağını öğrendi. Kalogeropoulos, 18 Şubat 1921'de Londra'ya vardığında ve Lloyd George ile görüştüğünde, durumun çok ciddi olduğunu fark etti ve Gounaris'i acilen Londra'ya gelmesi için aradı. Ona yüksek sesle şunu söylemişti: "Edindiğim bilgi, Türklerin bizim sadece Anadolu'dan değil, Doğu Trakya'dan da ayrılmamızı talep edecekleridir."
21 Şubat'ta başlayan ve 12 Mart 1921'de sona eren konferansta, Fransa ve İtalya'nın, padişahı tamamen görmezden gelerek Kemalist Türkiye'nin yanında yer aldığı ortaya çıktı. Fransa, Kilikya'dan çekildi ve Türklere büyük miktarda askerî teçhizat bıraktı, İtalyanlar ise Doğu Trakya ve İzmir'in topraklarının Türkiye'ye verilmesini destekleme sözü verdi. Nihai sonuç şuydu: Sevr Antlaşması'nın uygulanması ve geçerli olabilmesi için, Yunanistan, Türkiye ile savaşı sürdürmek ve onları yenmek ya da İzmir'den ayrılmak ve Doğu Trakya'ya çekilmek zorundaydı. Atina'ya dönen Gounaris, savaşmaya karar verdi. Ve İnönü, Eskişehir, Kütahya ve Afyon savaşlarının yapıldığı bahar taarruzu başladı.
”