Cevap :

Cevap:

Bir ağacınız var ve günün sonunda uykuya geçmeden öce bu ağaca endişelerinizi asıyorsunuz. Ağacın her bir dalında ise bir hayvan yaşıyor ve bu her bir hayvanın görevi ise farklı. Yani endişelerinizin türlerine göre onlardan yardım istiyorsunuz. Bu sizin Endişe Ağacınız… Endişe ağacı, çocukların ve elbette yetişkinlerin kaygı ve endişe durumlarında neler yapabileceği üzerine yazılmış bir kitap. Üstelik “Çocuk Edebiyatı Aile Terapistleri” ödülü almış bir kitap. Küçük Juliet Jenifer Jones (JJJ) da büyükannesinin eski odasına taşındığında buluyor endişe ağacını. Bir duvara resmedilmiş ağaç çok ilgisini çekiyor. Zaten kendi de sürekli endişeli olan, yaşadığı endişelerden dolayı da kimi zaman tırnaklarını yiyen, kimi zaman da kaşınmaya başlayan bir çocuk. Evde yaşanılan her sorunun kaynağının da kendisi olduğunu düşünüyor. Sürekli bir kaygı ve endişe hali söz konusu olmuştur. Büyükannesinin küçük bir çocukken, endişelerinden kurtulmak için bulduğu bu yolu, yani Endişe Ağacını kendi de kullanmaya başlıyor. Zaten ona bunu yönlendiren de büyükannesi. Günün sonunda ağacın her bir dalına ve o daldan sorumlu minik hayvana endişesini teslim ediyor. Böylece omuzlarından kalkan büyük bir yükle rahat bir uykuya geçiyor, endişelerinden kurtuluyor. Kimisi okul, kimisi aile, kimisi arkadaşlarıyla ilgili olan bu endişeleri ağacın dallarına asarak rahatlayan kahramanımız Juliet aslında daha huzurlu bir hayata kavuşmak için çocukça mücadeleler veriyor.

Açıklama:

128 sayfa endişe ağcı kitabın ismi 6. sınıfa uygun

Cevap:

Gazoz Ağacı Kahramanları (kişileri)

Saim: Hikâyenin başkahramanıdır. İstanbul’un kenar mahallerinde yaşayan, hovarda bir gençtir. Sorumluluk duy­gusundan yoksun, annesinin emekli maaşıyla geçinen, işsiz, kahvede oyun oynamaktan başka bir şeyle ilgilenmeyen bir kişidir.

Melahat: Saim’in âşık olduğu genç kız. Aynı mahallede, sıradan bir hayat sürmektedir. Basit, sade, evinde kocasını beklemekten başka hiçbir işle meşgul olmayan bir kadındır.

Terzi Çırağı: 17 yaşlarında, Melahat’a âşık olan bir gençtir.

Gazoz Ağacı Özeti

Hikâyenin başında, mahalle ve mahalle yaşantısının kısa bir görünümü verilmektedir. Mahalle, denize yakın bir yerde­dir. Mahallenin bakkalı, kokusu, türlü türlü renkleriyle çocuk­ları kendine çekmektedir. Eski, tahta evlerin oluşturduğu dar sokaklarda çocuklar gündüzleri birdirbir, geceleri saklambaç oynamaktadır. Bazen bu saklambaca gençler de katılmakta­dır.

Bakkalın yanı başında da Hacı Emin’in kahvesi bulun­maktadır. Yaz ve kış mevsimlerinde çok kalabalık olan bu kahvede, işsiz gençler maça kızı, pişpirik, kaptıkaçtı oyna­maktadır. Kahvehane, özellikle akşamlan kalabalıklaşır, gün­düzleri sadece birkaç genç bulunur.

Bu mahalledeki kadınlar da akşam beşe doğru yanla­rında yiyeceklerle sahile inerler. Kadınlar hep beraber deniz kıyısında eğlenirler.

Bu hikaye bir gencin bir kıza ilgi duyması veya birilerinin evlenmesi ha­disesidir. Dedikodu, tüm mahalleye hemen yayılıverir.

Saim de kahvenin karşısındaki pembe evin kızına âşık olmuştur. Haber, hemen mahallede yayılmıştır. Saim, artık kızı görebilmek için günün her vakti kahvededir. Saim, kızı seyretmekten başka bir şeyle ilgilenemez olduğu için sürekli oyunlarda yenilmektedir. Her yenildiğinde karşısındaki ga­zoz aldığı için en sonunda adı “Gazoz Ağacı”na çıkmıştır. Sa­im’in içi aşkla dolu olduğundan bu lakabı umursamamak­tadır.

Bir gün yolda kızla karşılaşır. Heyecanlanır, dili tutulur. Ona sadece: “Nereye?” diye sorabilmiştir. Kız da yıllardan beri onu tanıyormuş gibi “Eve…” diye cevap vermiştir. Sa-İm’İn aylardan beri içi yanmaktadır. Heyecanlansa da kıza duygularını anlatmalıdır. Kıza, onu sevdiğini söyleyiverir. Kı­za, onunla evlenmek istediğini anlatır.

Saim, bu olaydan sonra çok değişmiştir. O hovarda genç, un fabrikasında çalışmaya başlamıştır. Tek istediği şey, kızla beraber mahalleden kaçmak, küçük bir odacık tutup ya­şamaktır. Düzenli bir hayatı istemektedir. Sabahları işe gittiği, eşinin ona yemek hazırladığı günleri hayal etmektedir.

Bir gün, Saim bu düşüncelerini gerçekleştirir. Kızı da ya­nına alarak şehrin bir başka ucunda bir apartmanın çatısında bir odalık bir eve taşınır.

Artık, sabahlan erken kalkmakta, işine gitmektedir. Eşi Melahat’la düzenli bir hayata başlamıştır. Akşamları, işin yor­gunluğunu karısının onu evde beklediğini düşününce atmak­tadır. Eviyle ilgili her şey onu çok mutlu etmektedir. Karısı, o eve gelir gelmez ona sıcacık yemekler hazırlamaktadır. Karı­sına gününün nasıl geçtiğini sormaktadır her akşam. Karısı Melahat hiçbir yeri bilmediği için bütün gün kocasını evde beklemekten başka bir sey yanmamaktadır.Yine böyle bir gün, akşam Melahat evde kocasını bekle­mektedir. Saim, eşinin ona hazırladığı sıcak yemekleri yer. Melahat, Saim’in sigara içmesini bekler. Sonra Saim, Mela-hat’ın canının sıkıldığını düşünerek onu gezmeye götürür. Sa-im’le Melahat ışıklı, aydınlık, kalabalık bir caddeye çıkarlar. Bir mağazada mankenin üzerinde gördüğü elbiseye dalar, gi­der. Melahat, mahalleden ayrılırken böyle kıyafetleri ola­cağını hayal ermiştir. Oysa kocası, onun vitrindeki kıyafete bakmasına bile tahammül edememektedir. Kocasının has­talık için sakladığı 30 lira ile ona elbise almasını İster. Saim, sinirlenir. Birlikte sinemaya giderler. Melahat, çok mutsuz-laşmıştır. Sinemada sessiz sessiz ağlar. Evlerine gidene kadar tek kelime konuşmazlar. Saim de o mahallede içini titreten kızın yanında, eşi olarak bulunduğunu düşünür. Ona olan aşkının zayıfladığını hisseder. Artık hiç heyacan duymamak­tadır. Aynı sebeplerden dolayı edilen kavgalarla süren, Mela­hat’in canı sıkılarak Saim’i beklediği günler geçer. Melahat çok sıkılmaktadır. Küçücük evin işi sabah erkenden biter. On­dan sonra yapacak hiçbir şey bulamaz. Mahallede hiç kimse­yi tanımamaktadır. Saim de yalnız dışarıya çıkmasına izin vermemektedir.

Bir gün, Melahat.değişik bir şey yaşar. Dış kapıyı açtığın­da karşısında bir genç görür. Genç, alt kattaki terzinin çıra­ğıdır, sigara içmek için onların kapısını önüne gelmiştir. Genç, ondan sigara içtiğini ustasına söylememesini rica eder. Sa-im’e bu olayı söylemez. Çırak her gün kapıya gelmekte, soh­bet etmektedir. Böylece Melahat da sıkılmaktan kurtulmak­tadır. Melahat, çocukla bir konuşmasında kocasının olduğu­nu söyler. Çocuk çok üzülür. Melahat da çocuğun üzülmeme­si için “O sadece geceleri gelir.” der. O anda, Melahat mem­leketini bu genç için değil de Saim için terk ettiğine üzülür. Bu genç, onu daha mutlu edecektir. Ona kocasının almadığı el­biseleri alacaktır. Saim, ona hayallerindeki hiçbir şeyi vermemistir. Günler geçtikçe, çırak artık Melahat’in evine gelmeye, onunla sohbet etmeye başlar. Çocuk ona ‘abla’ diye hitap et­mekte; fakat onu sevdiğini söylemektedir. Çocuk, ona bir miktar parasının olduğunu, onunla kaçabileceğini söyler. Me­lahat buna güler. Kocası da aynı şeyi söyleyerek onu buraya getirmiştir. Aynı şeyleri yaşayacak olduktan sonra bu çocuk­la kaçması anlamsızdır. Fakat artık Saim’i hiç sevmediğini an­lamıştır. Kocasına bir mektup bile bırakmadan onu terk et­mek düşüncesi, onu mutlu etmektedir. Çocukla bu kaçışı, günlerce konuşurlar fakat kesinleştirmezler. Saim’le hayatları da aynı şekilde sürüp gitmektedir.

Saim, karısındaki değişiklikleri az da olsa fark etmektedir. Bir gün yolda mahalleden dostu Osman’la karşılaşır. Osman, ona kahvede yeni bir oyun oynadıklarından bahseder. Bir se­ne geçmesine rağmen Saim mahalleyi, kahveyi, oradaki ya­şamını çok özlemiştir. Bir kız için o yaşamı terk ettiğine ina­namaz. Osman’ın mahalleye davetini kabul eder, onunla gi­der.

Akşam yemeklerini her günkü gibi ısıtan Melahat, Saim’i merak eder. Gece yarısı olmuştur, Saim hâlâ gelmemiştir. Ev­lendiklerinden beri ilk defa eve geç gelecektir. Yarı umursa­maz, yarı merak hâlinde uyuyakalır. Sabah olduğunda, ko­casının hâlâ gelmediğini görür. Akşam Saim aynı vakitte ge­lir. Melahat’a hiçbir açıklama yapma ihtiyacı duymaz. Mela­hat ona kızarak gece neden gelmediğini sorar. Saim eski ma­halle kahvesine gittiğini, geceyi de evinde geçirdiğini söyler. Melahat, çok üzülür. Anlar ki Saim artık ondan sıkılmıştır. Ay­nı şekilde yemeklerini yer ve uyurlar. Saim, zamanla bu ka­çamaklarını artırır. Haftada birkaç gün üst üste eve gelmeme­ye başlar. Yine böyle eve gelmediği bir günün sonunda, eve gelir. Kapıyı Melahat açmaz. Eşyalarını da alarak gitmiştir. Saim sadece “Niye gitti acaba?” diye sorar kendi kendine. Gece yanında bir boşluk hisseder, o kadar. Aradan üç dört gün geçtikten sonra Melahat gelmeyince evi boşaltır, eski ma­hallesine döner.

Ertesi baharın son günlerinde, Saim ve arkadaşları Sirke-ci’de yerler, içerler, eğlenirler. Saat 10′a doğru Beyoğlu’na çıkarlar. İşıklar yanan bir kokteyl salonuna girerken arkadaşı, Saim’e: “Bak seninki.” der. Melahat yanında bir adamla yan­larından geçer. Saim: “Ne yapalım yahu, benimkiyse benim­ki.” diyerek umursamaz. Melahat ise onları görmemiştir bile. Yanlarından güzel bir koku bırakarak geçip gitmiştir.