Cevap :
Cevap:
◾Toplumun en ücra köşelerine atılmış, en diplerde yaşama tutunmaya çalışan insanları öykülerine taşıyan Sait Faik biz insanoğlunun insan hallerini bazen tebessüm ettirerek, bazen hüzünlendirerek, bazen isyan ettirerek yalın bir dille anlatmayı çok iyi başarmış. İstanbul'un her köşesinden Rum, Ermeni, Kürt, Türk her türlü insanı ırkına diline dinine bakmadan tutmuş getirmiş öykülerinin merkezine yerleştirmiş. Gerçek hayatın içerisinden çıkardığı karakterlerinin çaresizliğine öykülerinde ses vermiş, hüzünlerini, çaresizliklerini, mutluluklarını iç içe vermiş, onları sevmiş, okşamış, onlarla sevişmiş, onlarla isyan etmiş. Onların yaşamlarına tutkuyla sarılmış. Fabrikalara girmiş ölü deriye can veren, kurtlu deriyi papuç yapan emekçilerin sömürülmelerine, aşağılanmalarına, kandırılmalarına, altın terlerin gasp edilmesine şahit olmuş, yazmış ve sesini hiçbir yere duyuramamış. '' Angarya, angarya, angarya! En aşağı bir saatten fazla çalıştırır her gün, insafına ! Bir gün artık burama dayandı. Söylenecek oldum. Ertesi gün sana burada iş yok, dedi. Derdimi dökmeye çalıştım, dinlemedi. Şikâyet edeceğimi söyledim, güldü. ' Ben,' dedi, senin yüz liran için bin lira harcarım. Seni haksız çıkartırım. Başa çıkamazsın benimle. Şimdiden sonra seni dünyada işe almam.'' bu ve benzeri diyaloglarla burjuvazinin acımasızlığını böylesine gerçek ve yalın örneklerle göstermeye çalışması aslında en çok ihtiyacımız olan şeydir. Belirli kalıplar içerisine hapsedilmiş bu insanların kalıplarını kırmaya çalışan Sait Faik'in özellikle işçiler, emekçiler, yoksullar tarafında saf tutması ve onları öykülerinin merkezine yerleştirmesi benim açımdan oldukça değerli, çünkü; egemen edebiyat anlayışının dayattığı kalıpları kırmak için toplum her zaman bir Sait Faik yetiştiremiyor. İnsan okurken kendini görmek istiyor, ötekini görmek istiyor, bizi görmek istiyor. Ve en önemlisi bir direniş arıyor. Bu egemenliğin en diplerine mahkum edilmiş en diptekilerden bir çıkış görmek istiyor.
◾Nefretin egemen olduğu, sevgisizliğin dayatıldığı, egemenlerin besin kaynağı olan şiddetin, kaba milliyetçiliğin, öteki düşmanlığının, çürümüş ve kokuşmuş ideolojilerin zehirler akıttığı, masa başlarında yapılan pazarlıkların canlar aldığı, çocukların öldürdüğü bu günlerde insanlığa bir de mesajı var Sait Faik'in; '' Sen bana sokul, yaslan. Ben, çaresiz şimşeklerin ışığında senin bakır çalığı gözlerini göreyim ve kaybedeyim. İnsanların birbirini yediği şu büyük kavga dünyasında iki insanın değil, binlerce insanın, dinden, ideolojiden, her şeyden uzak, fakat her şeye rağmen seviştiğini görmeseler bile bilsinler. Büyük laflar söylemeden, '' hakikat budur ! '' bile demeden, insan olduğumuzdan beri olagelen, bir başkasında kendimizi duyabildiğimiz, hatalarımızı ve meziyetlerimizi anlayabildiğimiz şeyi yapalım: sevişelim
Açıklama:
En İyi seçer misin
Başarılar