Türkiye'ye geldiği zaman onu Aslı ve eşi İlker karşılar. araba denen 4 tekerlekli, garip bir araca binerler. etrafı tamamen gri duvarlarla, ışıklı yazılarla kaplıdır, ancak ağaçlar, griliğin arasında gözükmez bile. daha ilk günden sıkılan Bamba, kabilesini, çok sevdiği ağacını, evini özler. Aslı ve İlker, ona çok iyi davranırlar. Aslı ve İlker'in oğlu Deniz'in gittiği okula başlayan Bamba, çok tuhaf gözüküyordur ve sıkılıyordur. kendi yaşındaki çocuklar, televizyon denilen kutunun başında saatlerini geçiriyorlardır. ellerinden bırakmadıkları telefon denen şey yüzünden etraflarında olan bitenden haberleri yoktur.
Bamba, etrafındaki insanlara, unuttukları şeyi hatırlatmaya, yeşili ön plana çıkarmaya, hayvanlara daha fazla önem verilmesi gerektiğine dair insanları artık uyandırmaya karar verir. Türkiye'de birçok şey yaşar, Aslı ve İlker'in önyargıları, boğucu gri duvarların üzerine gelmesi, insanların onunla alay etmesi...
2 ay sonra Türkiye'deki yolculuğu sona erer ve Bamba, büyük bir heyecanla evine, kabilesine kavuşmak için uçağa biner. evine döndüğü için çok mutludur, ama onu en çok üzen şey, en sevdiği ağacının şehirli insanlar tarafından para için kesilmesidir.
Türkiye'den Bamba'nın kabilesine giden Deniz'in, Bamba'nın kabilesinde neler yaşadığını anlatan diğer kitabın adı, Göğü Yere indirelim. onu da okuyabilirsiniz...
Özgür Balpınar'ın bu 2 kitabı (aynı konuyu anlatan başka kitapları varsa yorumlara yazarsanız sevinirim, ben sadece bu 2 kitabı okudum), aslında insanlara iyi bir ders verebilir.
kolay gelsin...
