Cevap :
Cevap:
Slm
Açıklama:
1)“Resulullah, insanlara faydası dokunmayacak herhangi bir söz söylemezdi. Sahabileri ile kendisi arasında sevginin çoğalmasına yarayacak sözler söyler, onların kendisinden kopup uzaklaşmasına yol açacak sözleri ise ağzına almazdı.
mseden tebessüm ve güzel sözlerini esirgemezdi. Tutum ve tavırlarını beğenmediği kimselere karşı daha ihtiyatlı davranırdı. İyi ve güzel olan şeyin güzelliğinden söz edip onu tavsiye eder, kötü olan şeyin kötülüğünü dile getirip ondan sakındırırdı.
Meclisinde göremediği sahabilerinin durumlarını sorup araştırır, halkın arasında ne olup bittiğini yine onlardan öğrenirdi. Yaptığı her iş ölçülü olup hiçbir işi ve sözü diğerine ters düşmezdi. Dünya hayatı ve ahiretle ilgili her soruya bir cevap bulurdu.Yapması gereken görevde kusur etmediği gibi hakkın ve doğrunun dışına çıkmazdı.
Kendisinden bir şey isteyeni ya istediği şeyi vererek veya vereceğine söz vererek yahut gönül alıcı bir söz söyleyerek yolcu ederdi.
Allah’ın elçisi, güzel davranışları ve güzel ahlakıyla herkesi kucakladığı için bütün Müslümanların babası durumundaydı. Ve herkes, haklarının gözetilmesi bakımından onun yanında eşitti.”
2)Peygamberimiz (asm) insanların en yumuşak huylusu ve en bilgilisi, insanların en cömerdi, fakir ve kimsesizlerin koruyucusudur. Peygamberimiz, kesinlikle dünya malı biriktirmez, Allah’ın verdiğinin bir günlüğünden fazlasını yanında durdurmaz fakirlere dağıtırdı. Bir peygamber olmasına rağmen çok mütevazı idi.
Mekke’nin fethinde yanına gelen ve korkusundan titreyen bir bedeviye karşı: “Korkma, ben de güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” diyecek kadar alçak gönüllüydü.
Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: “Bir savaşta, kâfirlerin yok olmaları için bedduâ buyurmasını söyledik.” Buyurdu ki: “Ben lânet etmek için, insanların azap çekmesi için gönderilmedim. Ben rahmet için gönderildim.”
Peygamberimizin rahmet ve merhamet peygamberi olması Kur’ân’da meâlen şöyle zikredilmiştir:
“Biz seni, ancak âlemlere rahmet (iyilik) için gönderdik.” (Enbiya, 107)
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O, size çok düşkün mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)
Peygamberimizin şefkat ve merhametine bir örnek de Taif seferinde maruz kaldığı kötü muamele ve çirkin saldırılara karşı takındığı tavırdır.
Taifliler, iki cihan saadetine kavuşmaları için Peygamberimiz (asm)’ın yaptığı çağrıya olumsuz cevap verdiler. Bununla da kalmayıp, beldelerinde misafir olarak bulunan İki Cihan Güneşi (asm)’a ve Hz. Zeyd (ra)’a karşı ayak takımını, sokak gençlerini ve köleleri kışkırtarak taşa tutturdular. Resûlullah (asm)’ın mübarek ayakları kana bulandı. Taşların açtığı yaraların acısı yürümesine engel olur hale geldi. Hz. Zeyd’in bütün çabalarına rağmen peygamberimizi kan revan içinde bıraktılar. Bu olay üzerine Rabbimiz, Habîbinin yanına Cebrail (as)’ı gönderdi. Cebrail (as), bir bulutun içinden Peygamberimize seslendi:
“Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti. Sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin.”
Fakat, şefkat ve rahmet kaynağı, Kur’ân’ın ifadesiyle “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” O mübarek Resûl’ün arzusu başka idi. Emrine âmâde olduğunu bildiren dağlar meleğine Peygamberimiz şöyle karşılık verdi:
“Hayır, ben böyle bir şey istemem, istediğim tek şey, Hakk Tealâ’nın bu müşriklerin neslinden, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır.”
Sevgili Peygamberimiz, kendisi güzel ahlak sahip olduğu gibi güzel ahlâka sahip olanları da sever ve insanlara güzel ahlâkla muamele edilmesini isterdi.
Peygamberimiz bir hadîslerinde: “Din güzel ahlâktır”. Diğer bir hadîslerinde: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuşlardır. Evet, din güzel ahlâktır. En güzel ahlâka sahip olan zât da, insanlara her yönüyle en mükemmel örnek, en büyük rehber olan Hz. Muhammed’dir.
Sadece bütün ümmet değil, hatta bir kısım düşmanları dahi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) güzel ahlâkını itiraf etmişlerdir. “Evet fazilet odur ki düşmanları dahi kabul etsin.”
Peygamberimiz hem ahlaken hem de sima itibarıyla en güzel, en mümtaz bir şekilde yaratılmıştır. Ahlâkının güzelliği yüzüne aksediyordu. Siması, davranışları, sözleri birbirine paralellik arz ediyordu. Mübarek yüzünü görenler, tatlı sözünü işitenler, güzel davranışına maruz kalanlar, hemen peygamberimize karşı bir sevgi, bir muhabbet beslemeye başlıyorlardı. Hatta güzel ahlâkı yüzünde o derece aksediyordu ki, Medine Yahudilerinin ünlü âlimi Abdullah bin Selam, Medine’ye yeni gelen Peygamberimizin yüzünü gördüğünde: “Bu sîmada yalan olamaz. Gerçekten bu bir peygamberdir.” diyerek Müslüman olmuştur
Peygamberimizin ahlâkı Kur’ân ahlâkı idi. Hz. Âişe ve sahâbeler Hz. Peygamber’i tarif ettikleri zaman: “O’nun ahlâkı Kur’ân ahlâkı idi.” derlerdi. Yani Kur’ân’ın beyan ettiği güzel ahlâkın en güzel örneği Hz.Muhammed’dir. Kur’ân’ın emrettiği güzel ahlâkı en önce yaşayan, hayatına geçiren, ondan sonra insanlara ders veren ve güzel ahlâk üzerine yaratılan O’dur. Peygamberimiz, kendisini Allah’ın en güzel bir edep ile edeplendirdiğini beyan etmiştir. Cenab-ı Allah’ta Kur’an’da onun bu yüce ahlakını, “Muhakkak ki sen en yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem, 4) buyurarak övmüş ve insanlara örnek göstermiştir. (Bkz. Zülfikar, 19. Mektub Mucizat- Ahmediye Risalesi ve Lem’alar, 11. Lem’a Sünnet-i Seniyye Risalesi)
Takip edip en iyi seçersen sevinirim:)
Merhabalar Efendim
Örnek-1
=> Peygamber efendimiz kendisini taşlıyan taiflilere beddua etmek yerine onlara Yüce Allah'a inanıp kötü davranışlarından kaçınmalarını önermiştir.
Örnek-2
=> Peygamber efendimiz, insanlar içinde ahlakı en güzel olandı… Resulullah’a dokuz yıl kadar hizmet ettim. Yaptıgım bir isten dolayı “Niye boyle yaptın?” demediği gibi yapmadığım bir isten dolayı da “Niye yapmadın?” dediğini hatırlamıyorum.
Peygamber Efendimizin Davranışları
- Alçakgönüllü
- Yardımsever
- Dürüst
- Sabırlı
- Merhametli
- Kararlı
- Barıştan yana
- Adil...
iyi dersler dilerim <3
BAŞARILAR...