Cevap :
Cevap:
Mehmed Âkif’in içinde yetiştiği yıllar itibariyle dünya hızlı bir değişim
süreci geçirmektedir. Üç büyük imparatorluğun dağıldığı, yeni ekonomik
ilişkilerin, sömürgeci tutumların öne çıktığı bu süreçte toplumsal ve siyasal
bunalımlar had safhaya ulaşmıştır. O, Osmanlı Devleti’nin çöküşünde etkili olan
ve bu çöküşün ortaya çıkardığı değer erozyonun çok gerçekçi bir tahlilini sunar.
Din ve ahlâk arasında çok sıkı bir bağ gören Mehmed Âkif, imanın
kuvvetli olduğu zaman ahlâkî erdemlerin gelişip yerleşeceğini, kalplerde imanın
gevşediği dönemlerde ise erdemsizliklerin doğacağını belirtmektedir. İslâm
dininin bir ahlâk dini olması Mehmed Âkif’in üzerinde önemle durduğu bir
husustur. Mehmed Âkif, ahlâkın temelini İslâm dininin getirdiği ilkeler
bağlamında düşünür. Din dışında ahlâka temel arayanları tenkit eder. Batı
karşısında bizi biz yapan, ayırt eden, medeniyet kurduran ruhu, bu ahlâkî
değerlerde, erdemlerde görür. İslâm dünyasının geri kalmışlığı, bu değerlerden
uzaklaşmanın, tembellik gibi erdemsizliklere düşmenin bir sonucudur.
Eserlerinde iyi ve kötü, erdem ve erdemsizlik gibi ahlâkî değerler insanın
ilişkide olduğu sosyal yapı içerisinde değerlendirmektedir. Onun eserlerinde
ahlâkî erdemler, başta klasik ahlâk literatürlerinde yer alan adalet, doğruluk,
cesaret, ölçülülük, sabır olmak üzere önemle vurgulanmaktadır.