Cevap :
Cevap:
Hukuk, hakları güvence altına alan kurallar sistemidir. Hukuk, öncelikle hak kavramının insanın gönlünde ve aklında yer etmesi ve kabulüyle gerçekleşir; yani insanın ruhen haklar sistemini kabule hazır olması ve onu benimsemesi ile hukukun hayat bulması mümkün hâle gelir. Aksi takdirde, hukukun yazılı metinler topluluğu ve külliyatlar hâlinde bulunmuş olması yeterli değildir.
Hukuk kurumu, haklar alanı ile ilgili tüm bu anlayış, kültür, değer ve beklentiler dünyasına cevap vermeye çalışır. Hukuk adamlarının öncelikle hukuk felsefesine inanmış ve hak kavramının her şeyden üstün olduğunu kabul etmiş kimseler olması gerekir. Hukuk sisteminin işleyişi ancak böyle bir ahlak ve kültürün hukuk adamlarının benliğinde var olması ile gerçekleşebilir.
Modernleşme sürecinde; devletin giderek artan biçimde toplumsal hayatta önemli bir güce ulaşması ve hukuk kuralları koyarak toplumsal ilişkilere müdahale etmesi, hukuk kurallarının karmaşıklaşmasında ve sistematikleşmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak bir toplumun hukuk düzeni, sadece devlet tarafından konmuş olan yazılı hukuk kurallarından meydana gelmez. Devletin iradesi dışında oluşan genel hukuk ilkeleri ile örf ve âdet kuralları da hukuk düzeninin kapsamı içinde yer alır. Fakat bunların bağlayıcılık niteliği kazanmaları, pozitif hukuk tarafından tanınmış olmalarına bağlıdır. (Şener, 2009: 170)
Değerler, kişilerin düşünce, tutum ve davranışlarında birer ölçüt olarak ortaya çıkarlar ve toplumsal hayatın vazgeçilmez öğelerini oluştururlar. Değerler, bir gruba ya da topluma mensup olanların uymak durumunda oldukları veya dikkate almaları beklenen genelleşmiş ahlaki inançlar olarak kavramlaştırılabilir. (Yüksel, 2016: 180-181)
Hukuku gerçekleştirecek sosyal sistem, öncelikle hak kavramını ayakta tutacak ve insanları bir hesap endişesi ve mükâfatı ile yargılayacak bir otoritenin varlığı ile mümkündür. Bu otorite, tüm beşeri otoritelerin üzerinde bir otorite olması hâlinde, herkesi kendi kurallarına uydurabilir. Çünkü beşeri otoriteler; kurallara inanç ve güvenin yetersizliği sebebiyle, ancak güç ve caydırıcılık sayesinde gerçekleşebilme imkânına sahip olmaktadırlar. Batı’da inanç ve ahlak değerlerinin kaybolması ile ortaya çıkan pozitivist hukuk, somut bir nitelik taşımakta ve sadece iyi niyetli ve vicdanlı insanların varlığı ile işlerlik kazanabilmektedir. Dolayısıyla hukukun insan gönlünde ve fikrinde yer etmesi açısından onun bir inanç ve ahlak sistemi ile güçlendirilmesi son derece gerekli bir ihtiyaç olmaktadır. Aslında uzun insanlık tarihi, hukukun inanç ve değerler alanı ile yoğun ve güçlü ilişkisini ortaya koymaktadır.
Açıklama:
En iyi cevap secermisiniz